Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kurduğumuz “16 devlet”in hangisinde “Türk” adı vardı?

Kurduğumuz “16 devlet”in hangisinde “Türk” adı vardı?

Her şey o kadar “hızlı” gelişiyor ki, tam da “baş döndürücü hız” cinsinden... PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın, yeni bir stratejiye geçerek, “Türk-Kürt ittifakı üzerine kurulu Büyük Türkiye” projesine destek verme aşamasına gelmesi... İsrail’in “Türkiye’nin 3 şartı”nı kabul edip, “Özür, tazminat ve ablukayı kaldıracağına” söz vermesi... Suriye’de Beşşar Esad’ın “sayılı günler”inin kalması... ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye’ye gelip, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştükten sonra; “Hükümet’in çözüm süreci girişimini alkışlıyoruz... Barış, bütün vatandaşların hayatını iyileştirecektir” demesi...

Ve elbette;
“Çözüm süreci”nde bir yandan “AK Partili milletvekilleri”nin, bir yandan da “Akil İnsanlar Komisyonu” üyelerinin “arazi”ye çıkıp, “sürecin halka anlatımı” yolunda faaliyetlerde bulunması... Tüm bunlar, “son 1 ayın gündemi”ne damgasını vuran gelişmeler.
Ne var ki;

Türkiye’nin “kirli ve acılı geçmişi”, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da vurguladığı gibi; “son birkaç yıl”la ya da “son 30 yıl”la sınırlı değil... Tam aksine, “köklü bir geçmişi” var.
Türkiye, “kirli ve acı geçmiş”inde sadece “Kürt’leri” değil, aynı derecede “din”i ve “dindar”ları, hatta bir “medeniyet”i de dışladı!..

YAVUZ VE KÜRTLER
İşte bugün, bu geçmişi masaya yatırmak ve “dünü sorgulamak” istiyorum.
Daha doğrusu;
“Dünü sorgulayan” birisine, evet “Türkiye’nin en önemli felsefecilerinden biri” olan Prof. Dr. Teoman Duralı’ya söz vermek istiyorum.

Bilmeyenler için söyleyeyim, Teoman Duralı, 1947 yılında Zonguldak’ta doğdu... İstanbul Üniversitesi’nde biyoloji ve felsefe alanlarında öğrenim gördü... 1975 yılında İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. Kazakistan’da hizmet veren Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde bir süre görev yaptı. Halen, Kutadgu Bilig Dergisi genel yönetmenidir...

Önceki günkü Bugün gazetesinde işte bu Prof. Dr. Teoman Duralı ile Seda Şimşek’in yaptığı röportajı okuyunca; ne yalan söyleyeyim, tek kelimeyle “çarpıldım!”
Söyledikleri, zaten bildiğim ve düşündüğüm şeyler olmakla birlikte, “derli-toplu” ve örnekleriyle anlatması, beni derinden etkiledi...

Düşündüm de;
“Türk-Kürt ayrışması”nın, “millet-milliyet” tartışmasının, “millet” ve “ulus” kapışmasının yaşandığı ve “çözüm” arayışlarının yoğunlaştığı şu günlerde, Prof. Dr. Teoman Duralı’nın tesbitleri, belki “yol gösterici” olur.

Madem ki gündemde “Kürtler” vardır, o halde oradan başlayalım.
Prof. Duralı; “Türkmenleri Irak’a süren Yavuz Sultan Selim’in, Kürtleri Doğu Anadolu’ya getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki bir soruya şu cevabı vermiş:
“Sünniliği ziyadesiyle ciddiye alan Kürtleri, yaşadıkları Zağros dağlarından kitleler halinde Doğu Anadolu’ya taşıyarak Şii İran’a karşı set çekmiş... İran’la aramıza tampon teşkil etsin diye taşımış...

Daha önce de tabii Güneydoğu’da Kürt var ama sayıları azdı, asıl yurtları Zağros Dağları’nın batı etekleri, yani bugün Kuzey Irak dediğimiz coğrafya... Oradan getiriyor. Çok sıkı Sünni oldukları için...

O günkü Sünni ittifak devam ediyor... Bunu bozmak için, Yunanları, Arapları, Sırpları, bizi kışkırttıkları gibi Kürtleri de kışkırtıyorlar... Biz de tabii buna zemin hazırladık... Cumhuriyet dönemi Türkiyesi buna zemin hazırlamıştır. Bir taraftan ulus devlet vurgusu yapılınca onlar da irkiliyor, ‘ne oluyoruz’ diyor.
İstiklal Harbi’nde, padişahı, halifeyi kurtarmaya gidiyor, ondan sonra Türkiye adında bir devlet kuruluyor.

Bu sorun, ulus devletle ortaya çıkıyor.
Müslümanlık sadece din değil, aynı zamanda bir medeniyettir. Bazılarının en büyük korkusu da zaten bugün topyekûn söndüremedikleri bu medeniyetin yeniden harlanması... Yeryüzünde başka hiçbir medeniyet seçeneği kalmadı.”

İSLÂM, CANSUYUDUR
Gördüğünüz gibi; “Ulus Devlet” kavramıyla “dibimize dinamit konulduğunu” söylüyor. Prof. Dr. Teoman Duralı... Peki, şu, MHP’lilerin; “Milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’a; “O ayakları kırarız” deyip sahiplendikleri “milliyetçilik” nedir?..

İşte bu konuda, “Omurgasızlaştırılmış Türklük” isminde bir kitap yazmış olan Prof. Duralı diyor ki;
“Türk milliyetçiliği çok yanlış bir yola sapmıştır... Türk milliyetçiliği, Türk milliyetine sırtını dönmüştür. Çünkü Türk milliyetinde, İslam vardır... İslam medeniyetinin belirgin özellikleri tanınmadan, Türklük anlaşılmaz.

Türk irfanı, adeti ile örfü baştan aşağı İslam medeniyeti ile içeriklendirilmiştir. Bundan kısmen dahi olsa, yoksun bırakıldığı takdirde Türk kültürü varlığını sürdüremez.
Müslüman olurum, olmam o benim bileceğim iş, kimse kimsenin Müslümanlığına karışmaz ama mensup olduğu millet böyledir. Bu millet İslâm ile can bulmuştur.
O cansuyudur. (...)

İslam medeniyeti çerçevesinde kimliğini kazanmış olan Türk kültürü, bu medeniyetle etle tırnak durumundadır. Mezkûr medeniyetin çerçevesinden bir daha dönmemek üzere ayrılıp koparılmış bulunan Türk kültürünün bundan böyle kimliğini yeni baştan inşâa etmesi, Türklüğün yaşamaya devamı için elzemdir.

Başka bir biçimde söylersek;
Tekrar kalkış noktasındayız.”

BİR ŞÜPHE Mİ VAR?
Kökünde “İslâm” olmayan “milliyetçilik” budur da, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kimliği” yok mudur, Türkiye’de yaşayanlar bir “millet” olmayı başaramamışlar mıdır?..

Prof. Duralı’nın cevabı şöyle:
“Millet olduğumuzu çok vurgulayıp duruyoruz... Bir şeyi çok vurgularsanız o konuda bir şüpheniz var demektir.

Ben şimdi nefes alıp veriyorum; size durup durup ‘ben nefes alıp veriyorum’ desem, ‘bunun aklından zoru var’ dersiniz.

Osmanlı hiçbir zaman ‘ben milletim’ diye dolaşmamıştır. Ümmetten bahsedilir ama o da o kadar sıklıkla ifade edilmezdi.

Öyle sağlam bir kimlik dokusu vardı ki “ben şuyum” demeye ihtiyacı yoktu. Biz bugün bunun yoksunluğunu çektiğimizden ötürü durmadan ‘Biz bir milletiz, Türk milletiyiz’ diyoruz.

‘Bizi başkalarından ayırt edecek özelliklerimiz neler’ diye sorulduğunda, Osmanlı’yı gösteriyoruz yine. Cumhuriyet Türkiyesi’nin özellikleri diye gösterilebilecek bir şey yok.”

TÜRK, TÜRKÇÜLÜK YAPMAZ
Türkiye’de yaşayanlar bir “millet” olmayı başaramadılarsa, bu “ulus devlet” de ne demek oluyor?.. Prof. Dr. Teoman Duralı, bu konuda da diyor ki;

l “Türk, kendi yaşadığı ülkeye bile ad vermiş bir kavim değildir... Türkiye, Türkçe bir ifade değil, Arapça’dan almışız, Arapça da geç Latince’den almış!.. Türk, hiçbir zaman ülkesine, devletine Türk dememiş... Tarihte Türk adıyla geçen bir tek Göktürk Devleti var... Onun dışında Türkler, sayısız devlet kurmuşlar ama hiçbirinde Türk adını kullanmamış... İsmini Türk diye koyduğunuzda, başkalarını yönetemezsiniz.”

 “Genişleme, yayılma devrinde Osmanlı Türkü, ele geçirdiği topraklarda yaşayanlarda dil, din, kavim farkı gözetmeksizin, ‘istimalet’ denilen, uyuşma, uzlaşma siyaseti gütmüş. Bu adalet nizamına, Osmanlı barışı yahut huzuru denilmiş. Karışmamış, kimseye dokunmamışız.”
“Unutmayın ki; Türkçülüğün babası, bir Yahudidir, Moiz Kohen’dir, soyadını Tekinalp diye değiştirir... Ziya Gökalp, onun talebesidir. Türk’ün, Türkçülük yaptığına tarihte tanıklık yoktur.”
 “Ulus, kandaşlık üzerine kuruludur. Aynı kandan gelen, kandaş toplulukların devletleşmesiyle, o toplum, Yeni Çağ Avrupası’nda ‘Nasyon’ adını alıyor. Bizde böyle bir kavram yok. Bambaşka bir anlama gelen milletle, sonra Moğolca’dan ithal ettiğimiz ‘ulus’la bunu karşılamaya çalışmışlar.
Ulustan kastedilen nasyondur.

Türk tarihi, bunun zıddı olmuştur. Bu sebepten dolayı yurt da yoktur bizde. Devletini kurduğu yeri yurt edinmiş. Halbuki nasyon çekirdekli devletlerin toprakları hiç değişmemiş, 3 bin yıla yakın bir zamandır Persler, 4 bine yakın zamandır Çinliler, bin yıldır Fransızlar, Almanlar hep aynı yerdedirler.”

MİLLİYETÇİLİK NASIL GİRDİ?
Nasıl;
“Enteresan görüşler” değil mi?..
O halde, şimdi de;
“Kavmî milliyetçilik” kavramının bu ülkeye nasıl girdiğine bir bakalım...

Söz, Prof. Duralı’da:
“Prusya Almanyası’ndan 1890’larda eğitmen sıfatıyla getirtilen subaylar eliyle kavmi milliyetçilik, öncelikle Harbiye’ye sokulmuş... Sonra onlar tarafından değil başkaları tarafından kullanılmış.

Anlatırken, konuşurken Almanya’daki havayı yansıttılar... Dinleyen insanlar ‘ben neyim’ diye sormaya başlamışlardır.

1902-1903’lerde Selanik’te odaklar başladı, ‘Siz Osmanlı değilsiniz Türksünüz, onlar Rum’dur, bunlar Ermeni’dir, şunlar Arap’tır’ şeklinde, Alman olmayan başkaları bu işe karışmaya başladılar... Almanların ektikleri tohumlar bakım gördü ve yayılmaya başladı.”

ÜMMET, ÇOK GÜZEL SÖZ
Peki, “çare” ne?..
Cevap veriyor Prof. Duralı;
“Çare ulus devlet değil, ülkü devlettir... Ülkü devlet, bir ülküye bağlı olan devlet anlayışıdır... Belirli bir soyu esas almayan bir devlet anlayışı...
Ulus devletten farkı budur.

Zaten, ümmet de,
Ülkü toplumu demektir.

Ümmet kadar güzel bir söz bilmiyorum. Anne kucağında büyüyen demek... Bir ülkü birliğidir, başka bir şey değildir. Belli bir inanç düzenine bağlanmaktır.

Millet, nasyon anlamıyla kavmi bir kökeni vardır. Oraya geçtik denildi, ama onun altyapısı yoktu bizde. Kafatası ölçümüne götürdü bizi, Almanya’da bile kafatasları ölçülmedi, ‘dolikosefal olan kafalar Germen kafasıdır’ denildi ama kimse eline pergel, gönye alıp da kafataslarını ölçmedi. Orada bile o kadarına gidemediler ama burada gidildi, burada bunlar yapıldı. Bu çeşit zırvalara götürüyor, ondan sonra da bölünme başlıyor.”
Siz ne dersiniz bilmem ama, bu “derin tahlil”ler sonrasında benim kafam iyiden iyiye karıştı...

Galiba, bundan böyle;
“Ümmet... Kavim... Ulus... Millet… Milliyetçilik... Ulus Devlet... Ülkü Devlet” kavramları üzerinde biraz daha kafa yoracağım...
Siz de kafa yorun ki;
“Osmanlı huzuru”nu yakalayabilelim!.

MHP ve CHP... Keskin sirke, küpüne zarar verir!
Hani; “Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder” diye bir atasözümüz var ya, bu söz, sanki CHP ve MHP için söylenmiş!..

Şu hâle bakın; daha düne kadar; “Yargının bağımsız olması” ve “etki altına alınmaması” gerektiğinden dem vuran CHP, milletvekilleri ve bindirilmiş tayfaları ile birlikte “mahkeme basıyor” ve resmen hakimleri tehdit ediyor...

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman ise; “Başbakan Erdoğan, bu aralar MHP’ye karşı gittikçe sertleşmektedir... Sertleşmesi; haklılığından değil, ihanetinin ortaya çıkmasından dolayıdır!” diyerek, aslında kendilerini ele veriyor... Be adamlar, bir insanı hem “ihanet” gibi en ağır suçlama ile suçlayacaksınız hem de “Niye sertleşti?” diyeceksiniz!..

Bana kalırsa, asıl sertleşen ve “militanca eylemler”e tevessül eden CHP’dir, MHP’dir...
“Barış” için yola çıkan adamlara “savaş” açarsanız, “gaye”lerinize hizmet etmiş olmaz, “keskin sirke”ler gibi, kendi partilerinize zarar vermiş olursunuz...

Yoksa sizler, hâlâ “kan aksın” mı istiyorsunuz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi