Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Etliye-sütlüye dokunma... Tatlıdan uzak dur!

Etliye-sütlüye dokunma... Tatlıdan uzak dur!

Kim ne derse desin; Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti hakkında verdiği "Kapatmıyorum, ancak seni uyarıyorum" şeklindeki karar, bir "işkence"dir!..
Buna, ister "manevî işkence" deyin, ister "fizikî işkence", sonuç değişmez...
İşkence, "işkence"dir!..
Bir partiyi "kapatmamak" ve fakat onu "hareketsizliğe" sevketmek ya da "ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" veya "uslu çocuk" olmaya zorlamak, "işkence"den başka bir kavramla izah edilemez!..
Karar, bu haliyle neye benziyor biliyor musunuz?..
Hani var ya, ağanın biri "mönüsü bol bir ziyafet sofrası" kurmuş... Herkesi buyur etmiş sofraya!..
İnsanlar oturmuş sofraya...
Tam "etli yemeğe" uzanacaklar, davet sahibi ağa;
"Olmaz" demiş, "Etlilere dokunmayın!"
Davetliler, "Vardır bir sebebi" deyip, bu defa da "tuzlu"lara uzanmışlar...
Ev sahibi, "Hayır" demiş;
"Tuzlulara da dokunmayın!"
Derken, "sütlü"lere ve "tatlı"lara el uzatacak olmuşlar...
Yine aynı itiraz;
"Sütlülere de dokunmayın, tatlılara da!"
Böyle bir "ziyafet" işte!..
Sofra ortada!.. Ama dokunmak, cısss!..

“ALLAH” BİLE DEMEYECEKSİN!

Hele söyleyin; AK Parti hakkında verilen "kapatmaktan beter açık tutma" kararı da "ziyafet veren ağa"nın tavrının aynısı değil mi?..
"Bak, seni açık bıraktık... Dilediğin icraatı gerçekleştirebilirsin!.. Ancaakk, Allah'tan, Peygamber'den bahsetmek yasak!.. Başörtüsü mevzuuna sakın girme!.. Kur'an kurslarından uzak dur!.. Katsayı meselesine el atma!.. İmam Hatip liselerini unut!"
Eee, ne kaldı geriye?..
Hani, neredeyse "namaz kılma, oruç tutma, Hac ve Umre'ye gitme, parmağına gümüş yüzük, başına takke takma!" diyecekler...
çünkü bunları yapınca, "laikliğe aykırı eylemlerin odağı" olursun!..
Hiç kimse kusura bakmasın;
Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya'nın iddianamesindeki "suç delilleri" bunlardır ve Anayasa Mahkemesi'nin "6+4 üyesi" de bu delilleri "doğru" bularak "işkence"yi onaylamıştır!..
Altını kalın çizgilerle çize çize bir defa daha diyorum ki;
"İnsan haklarını gasp eden" bu karar, bir "işkence"dir!..
Bu karar;
10 Aralık 1948'de BM Genel Kurulu tarafından kabul ve ilan edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"ne de...
1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi'ne de...
1791 tarihli Fransız Anayasası'nın 33. ve 35. maddelerine de...
10-11 Aralık 1999 tarihli Venedik Kriterleri'ne de aykırıdır!..

GLADYATöRLEŞEN “MEDYATöR”LER!
Ama, görüyorum ki;
Bir yandan "muasır medeniyet"lerden, "çağdaş uygarlık"tan, "insan hakları"ndan, "hak ve özgürlük"lerden, "demokrasi"den söz eden ve hatta "bu kavramların şampiyonluğu"nu hiç kimselerle paylaşmak istemeyen "medyatör"ler, AK Parti sözkonusu olduğunda birden bire "gladyatör" kesiliverdiler!..
Adeta, "alay" ediyorlar!..
"Bak" diyorlar;
"ölüm"den kılpayı kurtuldun, "sıtma"ya razı ol!..
"Azgın azınlık" filân derdin, bak seni kurtaran yine "azınlık" oldu!.. Sen sen ol, "azgın azınlık" filân demeyi bırak da, "azınlık"lara karşı hoşgörülü ol, onlarla uzlaş!.. Artık, “CHP çizgisi”ne gel, "uslu çocuk" ol!..
Dediğim gibi;
Bu görüşleri dillendiren adamlar; artık "medyatör"lüğü bırakıp, "gladyatör"lüğe soyunan hastalıklı tipler!..
Oysa, aynı adamlar, daha düne kadar, kendilerinin "işkence" gördüklerini, dolayısıyla işkencenin "insanlık dışı bir tavır" olduğunu ve "her türlü işkence"ye karşı çıktıklarını söylüyorlardı!..
Ya bugün!?!
"AK Parti olunca, işkence serbest!"
Böylesine "orostopol", böylesine "Orosbush" ve böylesine "fikir fahişesi" olmak için, herhalde "karteloz" olmak gerekiyor!.. çünkü, "omurgalı" bir varlık dik durur!.. Boş bir "patates çuvalı" gibi ayakta duramayan tek mahlûk, "omurgasız"lardır!..

BATI’DA KAç PARTİ, NİYE KAPATILDI?
Şahsen ben, bunların “çağdaş”lığına da, “Batıcı"lığına da inanmıyorum!..
Zira, AK Parti hakkında verilen "kapatmaktan beter açık tutma" kararı, "Batı kriterleri"ne de aykırı!..
çünkü efendim;
Avrupa ülkelerinde siyasi partilerin yargılandığı dâvâlarda "Venedik Kriterleri" esas alınıyor.
Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı olan Venedik Komisyonu tarafından belirlenen Avrupa'da parti kapatma kriterleri, bir partinin ancak "şiddet" çağrısında bulunması ya da "şiddetle bağlantılı" olması durumunda kapatılabileceğini, "barışçıl ve demokratik yollardan anayasayı değiştirme girişimleri"nin ise kapatma gerekçesi olamayacağını belirtiyor.
Peki, "AB adayı Türkiye"de hangi kriter uygulanıyor?.. Evet, "hangi kriter" uygulanıyor ki; partiler hakkında zırt-pırt kapatma dâvâsı açılıyor?..
Bana öyle geliyor ki;
Anayasamızdaki "Parti kapatmaları kolaylaştıran" hükümler hazırlanırken "Bonn Anayasası"ndan ilham alınmış!..
Malûm; "2. Dünya Savaşı"nın ardından Almanya ikiye bölünmüştü... Bu bölünmenin ardından Batı Almanya'da 3 parti kapatılmıştı.
Ama, neden?..
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'da yaygınlaşan Nazi akımının önlenmesi amacıyla 1949 yılında Nazi Partisi'nin faaliyetine son verildi.
Almanya'da 1952'de SPR (Sozialistische Reichspartei Deutschlands), 1956 yılında ise KPD (Kommunistische Partei Deutschlands) kapatıldı.
Bu vesileyle, diğer ülkelerdeki durumu da aktarayım:
İtalya'da Benito Mussolini tarafından kurulan Partito Nazionale Fascista (PNF) 1943'te Hükümet tarafından siyasi faaliyetten men edildi.
İtalya'da faşist partisi kurulması yasaklandı.
Belçika'da ise 2004'te Flaman Blok Partisi, sırf ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yaptığı gerekçesiyle 40 bin Euro para cezasına çarptırıldı. Bu karar doğrultusunda parti lideri partiyi feshedip, Vlamms Belang adıyla yeni bir parti kurdu.
İspanya'da, faaliyetlerinde ETA terör örgütüyle bağlantısı olduğu ve ETA'nın eylemlerini kınamadığı gerekçesiyle Herri Batasuna Partisi 2003'te kapatıldı.
İspanya'da bu partinin kurulması da yasaklandı.
Bir ayrıntı daha;
Bunların dışında, Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde, hem de "yasalarında olduğu halde" herhangi bir parti kapatılmadı!..
özetleyecek olursak;
Almanya'da "Nazi"lerin ve "Komünist"lerin kurduğu 3 parti ve İtalya'da "Faşist"lerin kurduğu 1 parti dışında, Avrupa'da 1949 yılından bu yana hiçbir parti kapatılmamış!..
Ya, Türkiye'de?!?..
Sadece 1961 yılından bu yana, yani son 47 yılda kapatılan parti sayısı 24, iyi mi?..
Tablo, gayet açık ve net;
Türkiye'de, "iki yılda bir" parti kapatılmış!..
İlginç değil mi;
Avrupa'da 1949'dan bu yana, yani 59 yılda 4 parti, Türkiye'de ise 47 yılda 24 parti kapatılmış!..
Söyleyin Allah aşkına;
"İki yılda bir parti kapatmak" neyle ve nasıl izah edilir?.. Bu, "demokrasiye işkence" değil midir, "hukuka işkence" değil midir, "insana, haklara ve özgürlüklere bir işkence" değil midir?..

BAŞSAVCI İP’E NİYE HOŞGöRüLü?
İşte tabloyu aktardım:
Avrupa'da parti kapatmanın tek şartı, partilerin "zor kullanarak anayasal düzeni yıkmaya çalışmış olması"dır!.. "Şiddet kullanması" veya "terörle işbirliği" yapmasıdır!..
Peki, sorarım size;
AK Parti'nin kapatılması talebinin gerekçeleri arasında "zor kullanmak" var mıdır?..
"Şiddete çağrı" veya "terörle işbirliği" var mıdır?..
Hayır!..
"Şiddet, terör ve zor kullanmak" dedim de, aklıma geldi... Sahi "sormanın tam sırası" değil midir?..
Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya, birçok mensubu "Ergenekon Terör örgütü'nün kurucusu ve yöneticisi" oldukları için "tutuklu" bulunan İşçi Partisi hakkında acaba niçin dâvâ açmamıştır da, "şiddet, terör ve zor kullanmak"la uzaktan-yakından ilgisi olmayan AK Parti'yi hedef almıştır?..
Ne yani;
Bu ülke için "Ergenekon Terör örgütü"nden daha mı tehlikelidir AK Parti?!?..
Değilse, "uygulanan kriter" nedir?..

“SITMA”YA RAZI OLUNMAMALI!
Bütün bunlardan sonra, şunu söylemeye çalışıyorum:
Anayasa Mahkemesi'nin, "öldürmeyip, süründürme" kararından kurtulmak, yine AK Parti'nin elindedir!..
Artık "Venedik kriterleri"ni mi esas alırlar, yoksa bir başka kriter mi geliştirirler, orasını bilemem...
Ama bildiğim şu ki;
"Sivil bir Anayasa değişikliği"nin "tam zamanı"dır!
Ki; Anayasa Mahkemesi Başkanı sayın Haşim Kılıç'ın, kararı açıklamadan önce yaptığı; "Mahkeme üyeleri olarak parti kapatma dâvâlarında demokrasi adına ciddi sıkıntı çekiyoruz... Siyasîler, uzlaşma içerisinde bunu düzenlemeli" şeklindeki "uyarı"sı da, böyle bir değişikliğe duyulan ihtiyacı göstermektedir...
AK Parti kurmayları bu "uyarı"ya kulak vermeli ve "hukukçuların teklifi" olan şu maddeleri, bir an önce hayata geçirmelidir:
"Kapatma davası için Meclis'ten izin alma mecburiyeti getirilsin!.. Mahkemenin üye sayısı artsın ve en az yarıdan bir fazlasını Meclis seçsin!.. üyelik 5 yıl ve iki dönem ile sınırlandırılsın."
Kısacası;
"Parti kapatmalar zorlaştırılsın!"
Zira; "47 yılda 24 parti" kapatan Türkiye'nin, "59 yılda 4 parti" kapatan Avrupa'nın yanında, "Batıcılık ve çağdaşlık"tan söz etme hakkı olamaz!..
O halde, AK Parti; "Batıcı" görünen "Kızıl faşistler"in söylemlerine itibar edip, kesinlikle "sıtma"ya razı olmamalı, gerekli "tedbir"leri alarak, sağlığına kavuşmalı ve bir an önce ayağa kalkmalıdır!..
Ben; bunu bilir, bunu söylerim!..
===================
17 çocuğun katili kim?
öncelikle Konya'nın Taşkent ilçesi Balcılar beldesinde meydana gelen "patlama" sonrası çöken binanın enkazı altında kalıp hayatını kaybeden 17 çocuğumuza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum...
Gerçekten üzücü bir olay...
İnanıyorum ki; benim gibi, herkesin yüreği yanmıştır!..
Ancak, böyle bir "kaza"dan, böyle bir "facia"dan bile "siyasî rant" elde etmek isteyenleri görünce iğrendim, tiksindim!..
Düşünebiliyor musunuz; böylesine acı, böylesine yürek burkucu bir olay sonrası bile, dünkü internet siteleri; "ölen kız çocukları, kaçak Kur'an kursu öğrencileriydi" diyebilecek kadar adileşti, çirkinleşti, iğrençleşti!..
Ulan; "Kaçak" ve "Kur'an kursu" kelimeleri, nasıl yan yana getirilir?.. Burası "Moskova" mı, "Tel Aviv" mi, yoksa "Küba" mı ki, "Kur'an kursu yasak" oluyor!?!..
Ama "yasak" demekte ısrar ederlerse, ben de, derim diyeceğimi:
"Kur'an kurslarını yasaklayan, öğrencileri gizlice eğitim almaya mecbur eden sizlersiniz!.. Sizler, yani Ergenekoncu kafalar!.."
Hiç eğip-bükmeye çalışmayın!.. 17 çocuğun katili sizlersiniz!..
Sizler; yani laikçi ve Ergenekoncu zorbalar!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi