Ahmet Türk

Ahmet Türk

Sahte Barışın Düşkün Halleri !

Sahte Barışın Düşkün Halleri !

“Karayılan ‘kayıtsız şartsız’ çekileceğini açıklayacak” tanıtımlarıyla yerli ve yabancı herkesi Kandile odaklandırıp beklentileri arttıranlar ve ‘pazarlık-taviz’ yok ambalajıyla sunum yapanlar yine yanılttı. Aşama aşama tasnif edilmiş talepler psikolojik manipülasyonlar, aleni ve örtülü tehditler içeren 25 Nisan 2013 kandil organizasyonu; “böylesi bir muhatabın olduğu barış, tez zamanda Yugoslavya mukadderatına tabi olur” dedirttirecek cinstendi!

Hakan Fidan’ın Oslo’daki performansında mütemadiyen kullandığı jargonla izah edersek, yani “çözümleme” yaparsak: Terör örgütü bu saatten sonra silahla kazandıklarını barışla kaybedecek bir stratejik hata yapmamak için maksimum kararlılıkta olduğunu göstermiştir!

Öte taraftan ise süreç yöneticilerinin paratoner misyonu ile memleket sathına yaydığı akillerden bir tanesi, hatta her türlü dış müdahaleye açık projelerin de (AB ve Ermeni açılımı gibi) önde gideni, bölge toplantıları ile alakalı izlenimlerini paylaşırken “Eğitimli kitle sorguluyor. Bunlar kaygı duyuyor ve eleştiriyor. Sonuçta çözüm sürecine de kaygılardan arınıp taraf olmuyorlar. Oldukça temkinliler” diyor.

Türkiye’yi masabaşı müzakerelerine çekebilen terör örgütü, her şeye rağmen tıpkı Çözüm Süreci karşıtları kadar kaygılı ve temkinli! PKK/KCK haber grupları ve bloglarını yakından takip eden biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Ortadoğu’da değişen yeni dengeler ve şartlarda, yeni bir ‘koridor devlet’ kurma işinin taşeronluğunu alan KCK içerisinde Hükümetin takiyye yaptığını düşünenler oldukça fazla. Bunlar maksimum temkinli stratejiler izlenmesi gerektiğini aleni ifade ediyorlar. Sanki süreç başladığı gün patlamış gibi stratejiler üretip, başarılı bir risk yönetimi izliyorlar!

Çözüm sürecinin yöneticilerinin, Başbakana mal bulmuş mağribi gibi attraktive cümle servisi yapan danışmanların ve varlığı hükümete armağan olmuş ‘türedi’ gazetecilerin “süreç skorborduna” ise sadece iki skor yansıyor:“Milliyetçilerin istismar zeminini ortadan kaldırdık” ya da “artık şehit cenazeleri gelmiyor!” Bu iki argüman “Barış”ın delili olarak millete sunuluyor!

Sürecin sadece İmralı kanadına hâkim olan! AK Parti Ankara Milletvekili Sayın Yalçın Akdoğan “Hükümet neye söz verdi, ne verecek bunlara, bir pazarlık mı var" gibi düşüncelerin anlamlı olmadığını belirten lafları sıralayadursun; biz bu süreç ile alakalı en şeffaf ve omurgalı malumatları terör örgütü kanadından almaya devam ediyoruz!

25 Nisan 2013 Kandil toplantısının içeriğini oluşturan kişi olan KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu şöyle diyor : “AKP ‘Anadilde eğitim olmaz’, ‘özerklik olmaz’, ‘anayasada Kürtlerin haklarına’ güvence olmaz, Kürt kimliği anayasa giremez” diyor. Hatta “görüşmelerde hiç kimseye, hiçbir vaat vermedik” diyor. Sanki hiçbir şey konuşmamış, hiçbir vaat vermemişler. Önderlik devletle görüşüyor, ortaya bazı düşünceler koyuyor, onlar da bu düşüncelere onay veriyorlar. Kürt sorununun çözümündeki temel parametrelerin hepsine onay verdiler. Sıra AKP'nin atacağı adımlara gelince Başbakanı'ndan, Bakan ve AKP yetkilisine kadar “biz hiçbir şey söylemedik” diyorlar. Bu koşullarda gerçekten de kafaları karışık. PKK’yı ezemiyorlar! Önlerinde iki politika var; ya oyalayacak ya da çözecek. Bunlardan hangisine girecek, daha belli değil. Yakında netleşecek.”

Alın size KCK’nın bu “resmi” ağzından “resmi” bir beyan daha: “Bu geri çekilme bizim mücadelemizin yükselmekte olduğu, AKP’nin sıkıştığı bir dönemde gerçekleşiyor. Bu geri çekilmeyi gerçekleştirerek Türk devletini, AKP’yi çözüm sürecine sokup demokratik siyasetle sonuç almak istiyoruz. Bunu bir mücadeleden geri çekilme değil de, bir mücadele hamlesi olarak değerlendiriyoruz. Mücadeleyi daha etkili yürütmenin, yaratmanın projesi olarak değerlendiriyoruz. Kaldı ki şimdiki geri çekilme uluslar arası düzeyde tartışılıyor!”

Sıra geldi daha dün Başbakan'ın nazarında lânetli iken, bugün ne oldu da ya da ne hikmetler zuhur etti de ta’zim ve tebcil edilen Murat Karayılan’ın can alıcı ifşaatına… ABD ve Türkiye’nin kendilerine altın tepside sunduğu ve onlarında “Batı Kürdistan” diye adlandırdığı, Suriye Kamışlı’da kutlanan nevruz törenine muzaffer bir komutan edasıyla yolladığı mesajı: “Kürt özgürlük mücadelesi bugün Batı Kürdistan'da(Suriye), Kuzey Kürdistan'da(Türkiye) ve tüm Kürdistan'da çok önemli ve hassas bir aşamaya geldi. Bu aşama Kürt halkının zaferi ile Kürdistan ve Öcalan'ın özgürlüğünün sağlanacağı aşama olacaktır! Kandil'in hükümetle masaya oturmak gibi bir derdi de yok, talebi de yok; Abdullah Öcalan'la doğrudan görüşmeler yapmak gibi bir derdi var!”

Olay budur! Çözüm süreci diye önümüze konulanların ardında saklanan gerçekler bunlardır! O halde size niye inanalım Sayın Yalçın Akdoğan?

PKK kendi müstakbel devletlerinin taşlarını itina ile döşerken; Hükümet ise müstakbel seçimlerde seçmen tercihinin hükümetin istediği noktada tutulması gayretinden öte bir şeyler ortaya koyamıyor!

Hükümet ve süreç yöneticileri o kadar tedirgin ve o kadar elini kaptırmış kolunu kurtaramıyor intibaı veriyor ki;  bu ülkenin Bakanlar Kurulu, MGK’sı ve MİT’i “Ulan it! Sen nasıl benim topraklarımın bir bölümünden ‘Kuzey Kürdistan’ diye bahsedersin” diyemiyor!

93 sene evvel Sevr’de önümüze koyulan “Büyük Ermenistan (madde 88-93)” ve “Büyük Kürdistan (madde 62-64)” paranoyasını sürdürüyorsun diyenlere… Şimdi yeniden şekillenen Ortadoğu coğrafyasında tasarlanan projelere intibak etmek için önümüze koyulan şartlar ve şu anda geldiğimiz nokta da mı paranoya?

Ne yani! Sayın Yalçın Akdoğan bu saatten sonra ortaya konulan bölünmüş Türkiye haritalarını “.com kaynaklı” değil de “.gov” kaynaklı olduğuna mı ikna edecek beni!

Hülasa,

 

1 – PKK’ya hangi tavizi verirseniz verin asla yok olmayacaktır. Ne Türkiye’nin dağındaki ve şehirlerindeki bataklıklarından vazgeçecekler, ne de şimdi sınırın ötesinde daha da büyütülen bataklıklarından vazgeçecekler!

 

2- Verilen/verilecek tavizler ile artık Türkiye içinde ayrılıkçı Kürtçülük hareketi hâkimiyet alanını oldukça genişletmiştir. Her üç kişiden birinin evlilik yoluyla Türklerle kaynaştığı gerçeğini göz önünde bulunduran PKK’nın, kültürel zeminde Türklerden kopamayacağını iyi bildiğinden, anayasal teminata kavuşturulmuş politik ve hukuki kimlik peşinde koşması bu yüzdendir! Bu konuda verilecek tavizler terörün hareket alanını daraltmaz. Emin olun bu hal ‘barışı’ değil, Türkiye'nin boğazı sıkıldığında elinden herhangi bir şey alınabileceğine ve taviz verebileceğine dair umutları arttıracak ve ‘bölünmeyi’ hızlandıracaktır! Psikolojik kopuş ve sosyal fragmantasyon ortamı gitgide yayılacaktır!

 

3- Türkiye bir an önce kendisini toparlamalı, 2011-2012’nin senkronize olmuş tüm kurumlarıyla başarılı bir şekilde mobil ve profesyonel birliklerle yönettiği, PKK ve arkasındaki güçleri hayli tedirgin eden güvenlikçi politikalarına geri dönmeli. Bölücü terör ile “gerektiği gibi” mücadelede edip takatten düşürülmeli. “Bedeli ne olursa olsun baldıran zehrini içmeyi göze alıp, yüzlerce yıllık varoluş mücadelemizi bu kutlu coğrafyada sürdüreceğiz mesajını sahici siyaset yöntemleriyle bezeyerek dosta düşmana vermeli, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki alan hâkimiyetimiz “topyekûn” bir harekât ile sağlanmalıdır…

 

Yoksa “Türkler ve Kürtler birlikte tarihin en güçlü demokratik cumhuriyetini kuracaklar” gazıyla 2023 vizyonunu hazırlayanlar, bu işlerini Türkiye’siz tasarlamak zorunda kalacaktır! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
Ahmet Türk Arşivi