Bencillik kişinin kimliğini yok eder
Tıp ilminin ve modern psikolojinin çaresiz kaldığı hastalıkların başında “bencillik” gelir. Maalesef günümüzde pek çoğumuza musallat olan, pek çoğumuzun da bilerek musallat ettiği bu hastalık, insanı ateşin odunu erittiği gibi eritir.
Bilenler bilir bilmeyenler için söyleyeyim. “Ateşin odunu erittiği gibi,” ifadesi, “Nazar” ve “Haset” için de kullanılır. Zaten nazar eden ve haset eden insanlar da bencilliklerinden ve gizli düşmanlıklarından dolayı haset edip nazar ederler.
Bencillik kişinin kimliğini yok eder. Yok etmekle kalmaz, beş para bile ettirmez. Bencil kişilere karşı; “çok bencilsin” diye her zaman yüzüne karşı söylenmeyebilir. Bencil olmayanlar bunu söylemeyi ayıp sayarlar. Karşı tarafta ne kadar bencil olduğunu bilmediği için, doğru yaptığını ve doğru yolda olduğunu zannedebilir.
Kırmadan, dökmeden, usulü dairesince, dostluk çerçevesinde, kişiye bencil olduğu örnekleriyle anlatılmalıdır. İlk önce anlamak istemeyecek ve reddedecektir ama büyük bir sabırla ve anlayışla, kişiyi o halden kurtarmak bir dost vazifesi ve bir insanlıktır.
Bazen bencil kişiler, bencil olduklarının farkında olmayabilir, davranışlarının ve sözlerinin bencillikten kaynaklandığını bilmeyebilir, yetiştiği çevre ve ailesi bunları öğretmemiş olabilir, hayatın bütününü kendisinin yaşadığı gibi zannedebilir.
İçinde yaşadığı toplumu çeşitli yönleriyle tanımıyor olabilir, tanıtılmamış olabilir. Toplumla ilgili genel kültürü sadece kendisine verilen öğreti ve eğitimden ibaret olabilir. Bu sebeple bencil insanları dışlamak yerine, onlara kendisinin dışında da insanların yaşadığını, yaşamak istediğini ve paylaşmadan hayatın tadının çıkmayacağını hatırlatmak gerekir.
Bencilliğin en az bizim toplumumuzda olması gerekirken, maalesef insanlarımızın yalnızlığa itilmesi, ortak değer yargılarımızın çarçur edilmesi, kişinin menfaatlerinin, “olmazsa olmaz” olarak kabul edilmesi, insanları bencilleştirmektedir.
Bu hastalığın, hastalık demek belki doğru değil ama tedavisi, kişinin elinde olmakla birlikte, güvendiği, inandığı dostlarıyla halledebileceği bir durum diye düşünmekteyim. Söyleye söyleye canını çıkarttığımız; “paylaşma,” “dayanışma,” gibi “sevgi” ve “saygıya” dayalı bu özelliklerimizi; “menfaat girdabından” çıkararak, “alçak gönüllük” deryasında birbirimize yardımcı olabilmeliyiz.
Toplu yaşam alanlarında, iş yerlerinde, trafikte, sokakta, mahallede, alışverişte, ailede, düğünlerde, bayramlarda bile, birbirleriyle kaynaşması, dayanışması gereken insanlar, her hareket ve sözlerinin başına; “Acaba bir işime yarar mı, bana bir faydası olur mu” diye soru işaretleriyle gününü geçiriyor ve önceliği kişisel menfaatlerine ayırıyor.
Bunları yazarken Diyojen’in yaşadığı bir sahne aklıma geldi. Diyojen, iki kişiden birinin yol vermeden geçmesinin mümkün olmadığı bir sokakta, bir gün zengin ve kibirli bir adamla karşılaşır. Zengin ve kibirli adam Diyojen’e hitaben; “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der. Diyojen de adama bakar bakar ve sakince; “Ben çekilirim” diye cevap verir ve çekilir.
Kibirli adam bu cevaptan bir şey anlamış mıdır anlamamış mıdır bilemem ama bencil ve kibirli insanlarla konuşmak ve anlaşmak için “3 S” kuralını her zaman uygulayabilirsiniz. Bencilliği tutan insanları dinlerken; “Sessiz, “Sakin” ve “Sabırlı” olmanız yeterlidir. Kazanan mutlaka siz olursunuz. Eminim o da bir şeyler anlayacaktır. Umutlu olabilirsiniz.
Lafı fazla eğip bükmeden ve uzatmadan, bencillik üzerine nice söylenmiş sözlerden birkaçını hatırlatarak, biraz olsun nefis terbiyesi yapabiliriz belki. “Ekmeğini yalnız yiyen, yükünü yalnız taşır.” “Bencil insan, tek başına kalmış meyvesiz ağaç gibidir.” “Hayatını sadece kendisi için yaşayan, kötü yaşıyor demektir.” “Bencilliğin sonu ıstırap ve mutsuzluktur.” “Kişiyi mutsuz eden başkaları değil, bencilce davranışlarıdır.”
Benliği aradan kaldırmak gerekir. Lüzumsuz ve dengesiz gururumuz, övünmemiz, bencilliğimiz, insanlarla ve doğa ile aramızda bir perdedir. Onları atmadan her şeyi olduğu gibi göremeyiz.
Mevlana’mız ne buyurmuş; “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Ya Yunus’umuz ne buyurmuş; “Yaratılanı hoş gör Yaratan'dan ötürü.” Bu sözler üzerine laf etmek yakışır mı artık. Sürç-ü lisan ettiysem hoş görüle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.