Faruk Köse

Faruk Köse

19 Mayıs, ihanet ve Sultan Vahdettin

19 Mayıs, ihanet ve Sultan Vahdettin

Sultan Vahdettin tarafından Anadolu’da “işgale karşı direniş”i örgütlemesi için görevlendirilen M. Kemal’in Samsun’a çıktığı 19 Mayıs günü, “Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün” sayıldığı için “bayram” olarak kutlanıyor. “Kurtuluş Savaşı”nın koskoca bir yalan olduğunu yarınki yazıda göreceğiz. Ama önce 19 Mayıs’ı farklı bir açıdan okuyalım.

Her ne kadar “Anadolu Direnişi”nin asıl mimarının Sultan Vahdettin olduğu gerçeği perdelenerek, sanki M. Kemal’in kendi girişimiyle bunu başlattığı gibi bir tarih algısı oluşturulmuşsa da, hakikat öyle değil. Detayı tarihçilere bırakarak, kısaca hatırlayalım.
Sultan Vahdettin, 4 Temmuz 1918’de Padişah olduğunda Osmanlı topraklarının çoğu işgal edilmiş olarak Birinci Dünya Savaşı bitmek üzereydi. 4 ay sonra Mondros Mütarekesi imzalandı, 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edildi. Şimdi bundan sonrasına dair üç noktaya temas etmek istiyorum.

1- “Anadolu Direnişi”nin asıl mimarı M. Kemal değil, Sultan Vahdettin’dir.
Nitekim Vahdettin, bir yandan işgal kuvvetlerini oyalarken, bir yandan da kendine yakın hissettiği komutanlarla Anadolu’da direnişin nasıl örgütleneceğini müzakere etmiş, sonunda M. Kemal’in Anadolu’ya geçip “milli irade”yi örgütlemesine karar vermişti.

M. Kemal’i Samsun’a çıkaran vapuru hazırlatan, başlangıç olarak 25 bin altın vererek tüm masrafları kendi mal varlığından karşılayan, Vahdettin’dir. Sonraları bu rakamın 400 bin altına yükseldiğini M. Kemal, Nutuk’ta itiraf eder. Yani “Anadolu Direnişi”nin fikir babası da, finansörü de M. Kemal değil, Sultan Vahdettin’dir.
2- Sultan Vahdettin hain değil, vatanperverdir.

Nitekim M. Kemal’i direnişi örgütlemesi için Anadolu’ya görevlendirmiş, M. Kemal ona isyan ettikten sonra bile desteğini sürdürmüş, Kuvay-ı Milliye ve TBMM aleyhine hiçbir davranışta bulunmamıştır. Hatta, can güvenliği gerekçesiyle İstanbul’u terk ettikten sonra bile, taşıdığı sıfatı kullanmak isteyen İngilizlere ve İtalyanlara alet olmamıştır.
Ülkesini terk etmek zorunda kalırken, bütün hazine elinin altında olmasına rağmen ve dilediği kadarını götürme imkânına sahipken, yanına sadece bugünkü karşılığı 215 bin TL tutan 3 bin altın ile 20 bin İngiliz Sterlini almıştır.

Hatta kişisel hazinesini bile bırakıp gitmiştir. 16 Mayıs 1926’da yokluk ve yoksulluk içinde vefat ettiğinde, alacaklıları kapıya dayanarak cenazeye haciz koymak istemişler, Sultan’ın naaşı arka kapıdan kaçırılarak kurtarılmıştır.

Hain denilen Sultan her şeyini milletine bırakıp yokluk içinde ölürken, onun direnişi örgütlemekle görevlendirdiği, ama ahde vefa göstermeyen M. Kemal, öldüğünde dünyanın en zenginlerinden biriydi. Bu hususta, 20.03.2013 tarihli, “Mustafa Kemal’in mal varlığı soruşturulur mu?” başlıklı yazıda ayrıntılı bilgi vermiştim.

Vahdettin’e “hain” diyenler, M. Kemal’in, İstanbul’da çıkardığı “Minber” adlı gazetenin işgalci İngiliz kuvvetlerini tebrik edip alkışlaması, 17 Kasım 1918’de çıkan söyleşisinde “İngilizlerden daha hayırhah bir dost olmayacağı” mesajını vermesi, Vakit Gazetesinde “Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı olan iyi niyetlerinden şüphe etmediğini” söylemesi karşısında ne derler acaba?

3- M. Kemal’in Sultan Vahdettin’e düşmanlığı, acaba damadı olamamasından mı kaynaklanıyor?

Sultan Vahdettin’in küçük kızı Sabiha Sultan evlenme yaşına geldiğinde, taliplileri arasında, saraya damat olmak isteyen M. Kemal de vardı. Ancak Sabiha Sultan M. Kemal’i reddetmişti. M. Kemal’in buna içerleyerek Vahdettin’e düşman olduğu söylenemez mi?

Sahiba Sultan, Anadolu’ya geçmesi hususunda, babasının, M. Kemal’i güçlükle ikna ettiğini söyledikten sonra şöyle diyor:

“Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı: Evvel birbirlerini tanımıyor, mutabık kalmamışlar, ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek, iş hangi yönden selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegane gaye vatanın selameti, kurtulması ve istiklali olacaktı. Babam sonradan Mustafa Kemal Paşa’nın sözünü tutmadığından, kendisini ve imparatorluğu hain insanlar gibi göstermesinden çok, ama çok müteessir olmuş ve bunu asla hazmedememiştir.”

“Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”nın “Gençlik ve Spor” kısmı 1939’dan beri kutlanıyordu. “Atatürk’ü Anma” kısmını 12 Eylül Cuntası ekledi. Sultan Vahdettin’in temellerini attığı “Anadolu Direnişi”nin mimarı olarak bize M. Kemal’in tanıtılması yetmiyormuş gibi, bayram ilan edilen 19 Mayıs’ın bir de “ritüel”i var:

Üzerinde “Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına” yazan ve “Sevgi Bayrağı” olarak adlandırılan dev bir bayrak, Kurtuluş Yolu’ndaki Tütün İskelesi’nden karaya çıkarılıp Samsun valisine verilir. Bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edilir. Samsun’dan yola çıkan atletler, 19 Mayıs törenlerinde bayrağı Ankara’da Cumhurbaşkanına sunarlar.

Bu da “19 Mayıs”ın öteki yüzü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Faruk Köse Arşivi