Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“İstemezük” siyaseti

“İstemezük” siyaseti

1950’li yıllar…

Başbakan Adnan Menderes, âcil olarak ezanı aslına döndürüp (18 sene Türkçe okunmuştur) açlığın, yokluğun, yoksulluğun, susuzluluğun, yolsuzluğun, baskının, devlet terörünün, polis ve jandarma baskısının etkilerini kısmen azalttıktan sonra, İstanbul’a yöneliyor…
Zira yaklaşık otuz sene CHP iktidarının elinde kalan İstanbul, eski deyişle “harab ve yebab”dır (bu tabiri Tursun Bey, fetihten sonraki Ayasofya’nın halini tanımlamak için kullanır)…
Tarihi çeşmeler bakımsız, türbeler enkaz, camiler harabe haline gelmiştir…
At arabası için yapılmış yollara dokunulmamış, sadece Taksim Gezisi’ne, sonradan İsmet İnönü’nün heykelini dikilmek üzere, bir kaide yapılmıştır.
CHP yönetiminin tüm icraatı bundan ibarettir…
27 yıllık muhalefetsiz ve kesintisiz, yıllar içinde dönem dönem iktidar olmalarına rağmen, “Bu da CHP’nin millete armağanı” denebilecek bir eserlerinin olmaması, CHP’nin ideolojiye tıkanmış mantığında “millete hizmet” anlayışının olmadığına en açık delilidir.
Nasipsizlik diyelim!
Neyse; yılların ihmaliyle harabezâra dönmüş İstanbul’u Başbakan Adnan Menderes bizzat ele alıyor: İstanbul bir anda inşaat alanına dönüşüyor…
Bir taraftan yeni meydanlar, bulvarlar açılırken, bir taraftan da İstanbul’a deniz doldurulmak suretiyle bir sahil yolu ve Vatan, Millet caddeleri armağan ediliyor.
CHP yöneticilerinde bir feryad u figân, bir kızılca kıyamet!
“Menderes İstanbul’u yıkıyor!”
Aslında İstanbul yıkılmıştır, Menderes ayağa kaldırıyor…
Vatan ve Millet caddelerinin genişliğini akıllarına sığdıramıyorlar. Bu yüzden de, havaalanı ile kıyaslıyorlar: “Menderes buraya uçak mı indirecek, bu kadar geniş caddelere ne gerek var? Bu sorumsuz bir israftır!” diyorlar, tuhaf ama o günlerin medyası da onlara destek veriyordu (O caddeler ve sahil yolu olmasaydı, İstanbul’un halini bir düşünür müsünüz?)…
Yassıada’da Menderes’e bunun hesabı bile soruldu, “Sizi buraya tıkan kuvvet (yani CHP’li subaylar) böyle istiyor” diyen hâkim ve savcılar tarafından.
27 Mayıs darbesinden sonra, medyanın ve halkın kıblesine hor bakan aydının göz bebeği İsmet İnönü başbakan oldu… Hiçbir yatırım yok!
Ardından Adalet Partisi iktidara geldi, Demirel başbakan oldu…
1965’te Keban Barajı’nın temeli atıldı. CHP’de yine müthiş bir karalama (uzmanlaştıkları tek konu) kampanyası: “Demirel Türkiye’nin bu kadar yüksek elektrik üretimine ihtiyacı yok, ne yapacaksın, elektriği toprağa mı vereceksin?”
Ardından Günaydın Gazetesi’nin başını çektiği çete, geçenlerde rahmetli olan Nazmiye Demirel’e yönelik korkunç bir iftira kampanyası başlattı… Amaç Süleyman Demirel’i yıpratıp bıktırarak istifaya zorlamaktı. Kendileri bir şey yapmamıştı çünkü, Demirel de yapmamalıydı.
Demirel 20 Şubat 1970’de ilk Boğaz Köprüsü’nün temelini attı. Bugün üçüncü köprünün adına itiraz eden kesim yine heyheylendi: “Zap suyunun üstünde köprü yokken, mutlu azınlığın otomobilleri için Boğaz’a köprü yapılıyor!”
Bu tutmayınca kafalarında mevcut çatlağı köprüye uyarlayıp, “Köprünün bir ayağı çatlak” demeye başladılar.
Bugün televizyonlardan ve gazetelerden ahkâm kesen “istemezükçü”lerin tamamı “itirazcı koro”nun öncülüğünü yapıyordu.
Kısacası, Türkiye’de halkı rahatlatan ne varsa “CHP’ye rağmen” yapıldı. Bu hayati projeler hayata geçerken CHP ve yandaşlarının payına yalnızca “istemezük”çülük düştü.
Ama tarih itiraz edenleri değil, icra edenleri yazar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi