Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Çözüm süreci... Kimse, kimseye madik atmasın!

Çözüm süreci... Kimse, kimseye madik atmasın!

Bildiğiniz gibi; Akil İnsanlar Heyeti’nin üyeleri olarak önceki gün saat 14.00’ten 18.00’e kadar, yaklaşık “4 saat” süreyle Dolmabahçe Konutu’ndaydık...

Toplantıya, “bizim grup”tan, yani Ege Grubu’ndan Prof. Baskın Oran gibi “gelmeyenler” olduğu gibi, Kürşat Bumin ve Şemsi Bayraktar gibi “mazeret bildirip de katılamayanlar” da oldu...
Tabiî; Murat Belge gibi, 2 ay süreyle görev yapıp da, “final günü istifa” eden de vardı...
Prof. Baskın Oran’ın “gelmeme” gerekçesini anlamak belki mümkün... “Militan bir ruh”a sahip Baskın Oran. “Taksim militanları”nın yanında yer aldı ve bu olaydan dolayı, “Başbakan’la polemiğe girme” ihtimalinden dolayı “gelmeme”yi tercih etti...
Öyle ya;
“Gezi Parkı” ile ilgisi olmayan bir toplantıya gelip de, orada “Gezi olayı”nı gündeme getirmek, belki de toplantının seyrini değiştirebilirdi... Ki, bunu Celalettin Can fazlasıyla yaptı ama Başbakan, “bunun yerinin bu toplantı olmadığını” söyleyince, hiç olmasa susmayı bildi...
Tanıdığım kadarıyla, Baskın Oran susmaz ve ortamı gerebilirdi...
Öyle sanıyorum ki; Baskın Oran, “kendi huyunu bildiği için”, toplantıya gelmemeyi tercih etti.
Anlaşılabilir bir durum...

ŞOV AMAÇLI BİR İSTİFA

Ne var ki;
Murat Belge için aynı sözleri söylemek mümkün değil... Akil İnsanlar Heyeti’nin “final toplantısı”nın 26 Haziran Çarşamba günü yapılacağını bilip de, bir veya iki gün önceden istifa etmek, “tamamen şov amaçlı”dır!..
Tamam; “Gezi eylemcileri”nin yanında yer alabilir ve bundan dolayı “Hükümet’in tavrını protesto” edebilirsin, iyi ama niye “daha önce” değil de “final günü arifesinde” istifa ediyorsun?..
Adama sorarlar;
Gezi eylemleri Mayıs ayının son günü başladı.. Murat Belge ise 24 Haziran’da istifa ettiğini açıkladı.
İstifa, elbette demokratik bir hak, demokratik bir tavır... Ama Murat Belge, niye olayın en civcivli olduğu zamanda değil de, ortalığın yatışmaya başladığı zamanda “istifa” etti!..
Eğer “Haziran ayı başları”nda istifa etseydi, bunun bir anlamı olabilirdi... Ama, Murat Belge ne yaptı?..
24 gün bekledi, ondan sonra istifa ettiğini açıkladı.
İşte bu;
“Şov amaçlı bir istifa”dır!..
Murat Belge, bu istifa ile “adını unutanlara” mesaj vermek ve “Ben buradayım” demek istemiştir!..
Hem, “istifa etmek” de ne oluyor?. Sen oraya “tayin” mi edildin ki, istifa ediyorsun?.. Sana bir görev teklif edildi, sen de bunu “gönüllü” olarak kabul ettin!.. Elinde “tayin emri” mi var ki, istifa ediyorsun?..

NİYE DAHA ÖNCE DEĞİL?

Dahası;
4 Nisan’da başlayan ve “2 ay süreyle” verilen görev, normal şartlarda “4 Haziran”da bitti... Bazı bölgelerin vilayeti çok olsa da; onlar da 10-15 Haziran’a kadar çalıştılar ve oturdular “rapor”larını hazırladılar.
Şunu demeye çalışıyorum;
“Akil İnsanlar”a verilen görev, zaten sona ermişti... Peki, “sona eren bir görev”den istifa etmek de neyin nesi?..
İster “şov” deyin,
İster “artistlik!”
Murat Belge”nin yaptığı budur!..
Haa, amacı “kendinden bahsettirmek” ise, bunda başarılı olmuştur... Baksanıza, ben bile yazının büyük bir bölümünü Murat Belge’ye ayırdım...
Yalnız, son bir soru sormak istiyorum kendisine: “Gezi eylemcilerinin tarafında” olmasına bir şey diyemem... Bir tercih meselesidir... Bu yoldaşlığı, onların “hak ve özgürlük”lerine duyarlılık gösterdiği, “haksız ve adaletsizlik”lere tavır koyduğu için yapıyorsa, saygı bile duyarım...

TARAF’TA NİYE KALDI?

Ancaaak, sorarım;
Taraf’taki bütün arkadaşları, “haksızlık ve adaletsizliklere isyan” ederek birer birer “istifa” ederlerken, Murat Belge acaba niye kalmıştır Taraf’ta?!?..
Bu, hak ve özgürlüklere duyarlılık mıdır?.. Adama sorarlar; “Arkadaşlarını niye sattın?”
Dün “Taraf’taki arkadaşlarını satan” bir adam, bugün de “Akil arkadaşları”nı satıyorsa; bu demektir ki, “Murat Belge ile yola çıkılmaz!”
Onunla yola çıkan olursa, “yarı yolda satılacağını” bilmelidir!..
Nokta...

BİR TÜRKİYE FOTOĞRAFI

Her neyse Akil İnsanlar’ın mevzusu, elbette Murat Belge değil... Bu büyük mevzunun içinde, Murat Belge’nin yeri, “Cim karnında nokta” kadar bile değildir...
Toplantıda, bölge başkanları “raporlarının sunumu”nu yaptılar... Görebildiğim kadarıyla; “En kısa rapor”, benim de içinde bulunduğum “Ege Grubu’nun raporu”ydu... Evet “4 sayfalık bir rapor”du... Az ve öz... “En kapsamlı rapor” ise Güneydoğu Grubu’nun raporuydu ki, herhalde “48 sayfa” filandı... “Muhteva”sı bir yana, “sunum”u en güzel olan rapor ise, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun başkanı bulunduğu Akdeniz Bölgesi Raporu’ydu...
İşin ilginç tarafı şu:
7 ayrı bölge, 7 ayrı rapor hazırladı... Ve hepsi de, raporlarını “birbirlerinden habersiz” yazdı... Ama ortaya çıkan “kuşku”lar, “soru”lar ve “sorun”lar hep aynı...
Demek oluyor ki;
Akil İnsanlar, aynı zamanda “Bütün Türkiye’nin aynası” olmuşlar...
Hepsi de “ayrı bölgeler”in üyeleri olmalarına rağmen, “tespit”leri, “teşhis”leri ve “tavsiye”leri hep aynı...

AKİL ADAM GİBİ...

Hiç kimse üzerinde durmadı ama bir “ayrıntı”yı yazmak durumundayım...
“Raporların sunumu” yapılırken, Başbakan Tayyip Erdoğan, “tıpkı bir Akil Adam gibi” bizleri dinledi, önündeki kâğıtlara notlar aldı, zaman zaman da cevaplar verdi...
Bizler de bölge bölge dolaşırken aynısını yapıyorduk...
Dinliyorduk...
Notlar alıyorduk.
Sorulara cevap veriyorduk...
Başbakan’ı not alırken görünce, saha çalışmalarımız geldi gözümün önüne...
Ne var ki;
Biz “not” aldık, notlarımızı “rapor” haline getirip, Başbakan’a sunduk... Peki, aldığı notları Başbakan ne yapacak?..
Öyle sanıyorum ki;
7 ayrı rapor, kısa bir süre içinde “tek rapor” haline getirilecek ve bir anlamda “Yol Haritası” olacak...

PKK NİYE ÇEKİLMİYOR?

Ama, şunu da göz ardı etmemek gerekir: Çözüm süreci başarıya ulaşacaksa ve hatta “başarıya ulaşmak zorunda” ise;  herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve verilen sözleri tutmalıdır.
Toplantıda, “PKK üzerine düşeni yaptı, büyük bir grup geri çekildi... Şimdi sıra Hükümet’te, Hükümet de ikinci aşamaya geçmeli ve yasal düzenlemeler yapmalı değil mi?” gibi sorular yöneltildi...
Ama “Başbakan’ın açıklamaları”nı dinleyince; “kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığını” anladım...
Meğer, “PKK’lıların pek azı” çekilmiş!.. Ve ayrıca; “iş adamı” kaçırıp “fidye” istemeler, “iş makinası yakma”lar devam ediyormuş!.. Dahası, Cizre’de olduğu gibi, PKK veya  BDP’lilerden “Güvenlik Timi” oluşturulmuş, “yol kontrolü” yapıyorlarmış!..
Hiç kimse kusura bakmasın ama, PKK veya BDP’nin bu yaptığı, “sürecin içine etmek”ten başka bir şey değildir...
Benim, “Başbakan’ın sözleri”nden anladığım şu: “Son PKK’lı sınır dışına çıkmadan sürecin ikinci aşamasına geçilmeyecek!”
Herkes, aklını başına alsın!..
Burada oyun oynamıyoruz.
Çözüm Süreci, “ciddi bir mesele”dir ve “üç-beş kişinin kaprisi”ne feda edilemez.
Bu “kan” duracaksa;
“Hep birlikte” durduracağız.
Başka bir yolu yok!..

Menderes ve Erbakan nazikti de ne oldu?..

Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün “rapor”ları dinleyip, bazı açıklamalar yapınca, Kadir İnanır söz aldı ve dedi ki; “Keşke her zaman böyle konuşsanız!..”
Başbakan, “Gezi eylemleriyle ilgili tavrı”na gönderme yapıldığını anladı ve dedi ki; “Onlarla da böyle konuştum.. Ama, sonucu biliyorsunuz!”
Kadir İnanır, herhalde mesajı almıştır...
Ama almadıysa merhum Adnan Menderes ve Necmettin Erbakan örneklerini vermekte yarar var... Hem Menderes, hem Erbakan, “dünyanın en kibar, en nazik insanları”ydı... Ne oldu?..
Birini astılar, diğerini alaşağı ettiler!..
Merhum Necmettin Erbakan ki; kendine “omuz vuran” subay ve yine kendisine “küfür” savuran Osman Özbek adlı generale hiçbir işlem yapmadı, onları görevden almadı!.. Peki, yaranabildi mi?..
Neymiş, “Erdoğan sert” imiş!.. Peki merhum Menderes ve Erbakan “yumuşak”tı, “kibar”dı, “beyefendi”ydi de kıymetini mi bildiler?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi