Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bizi Cami’ye hapsettiler ki, “kalkışma”yı görmeyelim!

Bizi Cami’ye hapsettiler ki, “kalkışma”yı görmeyelim!

Meşhur sözdür...
Demişler ki, “Bozuk bir saat bile günde 2 defa doğruyu gösterir!”
Ahmet Hakan da, bütün “bozuk” yazılarına rağmen, bazen “doğru”ları da yazabiliyor.. Önceki gün, “Tahrir’cilerden tiksindiğini” anlatan yazısı gibi...

Demiş ki;
“Tankların sokaklara çıktığını gördükleri anda, ellerindeki bayrakları çılgınca sallamaya başladılar ya...

Darbenin gerçekleştiğini fark ettikleri anda, sevinç gözyaşları döküp kendilerinden geçmeye başladılar ya...

Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın, darbeciler tarafından görevden alındığını işittiklerinde çılgınca dans etmeye başladılar ya...

Darbenin kesinleştiğini fark ettikleri anda havai fişekleri patlattılar ya...
General Sisi denilen adam, racon kesen konuşmasını bitirdiğinde, birbirlerine sarılmaya başladılar ya...

Darbenin geldiği anlaşıldığı anda meydanlara daha kalabalık bir şekilde akmaya başladılar ya...

Başbakan’ın mahpusa tıkılacağı ihtimalinin belirmesine, dans ederek ve şarkılar söyleyerek karşılık verdiler ya...

İşte bu anlardan itibaren...
Tahrir’den de, Tahrir’e toplananların alayından da...
Hem ağır biçimde utandım, hem de tiksindim.
Midem kalktı...”

Evet, “Tahrir’deki manzara” karşısında, Ahmet; hem utanmış, hem tiksinmiş, hem de midesi kalkmış!..

Merak ediyorum;
“Aynı hedefe” yürüyen ama başarılı olamayan “Taksim’ciler” için de utanır ve tiksinir miydi Ahmet?..
Midesi kalkar mıydı?..
Öyle ya;
“Taksim’ciler”in nihai hedefi de, “Tayyip Erdoğan’ın istifa etmesi”ni, daha da olmadı “ordunun darbe yapmasını” sağlamaktı!..

Bunu “Tahrir’ciler” başardı,
“Taksim’ciler” başaramadı!..
Mes’ele, bu kadar basit!..

“CAMİDE İÇKİ” TARTIŞMALARI”
Olayın, “Ordu göreve” demek olmadığını, gençlerin “demokrasi ve özgürlük” için ayaklandığını iddia eden “salak”lar ve onlara inanma saftorikliğini gösteren “embesil”ler; haftalardır, karşımıza “Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camii” ile çıkıyorlar.
O camiye girenler;

Bir “Eşekoğlu eşeklik” yapmışlar... Cami’ye “ayakkabıları” ile girmişler!.. Orada “içki” içmişler, “sarhoş” olmuşlar, “kızlarla dudak dudağa öpüşmüşler” ve caminin içinde “sigara” içip, etrafı kırıp dökmüşler!..

Kısacası;
“Dört ayaklı hayvanlar”ın bile yapmayacağını bu “iki ayaklı hayvanlar” yapmışlar... Kendileri “hayvan” olduğundan, camiyi de “ahır”a çevirmişler!..
Biz; olayı başından beri böyle biliyor, fotoğrafları ile böyle belgeliyor ve diyorduk ki;
“Camiye ayakkabı ile girmek bile başlı başına bir hayvanlıktır!”
Onlar da diyorlardı ki;

“Polisten kaçarken mecburen camiye sığınmışlardır... Can havliyle camiye sığınan gençler, o an ayakkabıyı filan düşünürler mi?..
İçki meselesine gelince...

Nereden çıkardınız camide bira içildiğini?.. Müezzin görmediğini söylüyor, o bira kutusu değil, kola kutusudur!”
Günlerdir bu “savunma”ları dinliyor, günlerdir “müezzine övgüler”le yatıp kalkıyoruz...
Müezzine “güzellemeler” yapıyorlar ki; “gerçeği” söyleyip de, onların “yalan”larını açığa çıkarmasın!

DİYANET’İN RAPORU
Derkeen, “Diyanet’in raporu” yansıdı gazetelere... “Müfettişler” tarafından yapılan inceleme sonunda hazırlanan raporda özetle deniliyor ki;

“Görüntülerde camiye giren bazı göstericilerin zaman zaman cami âdabı ile uyuşmayan davranışlarda bulunduğu müşahade edilmiştir... Bir gösterici, hanımlar bölümünde oturan kız arkadaşını ayağa kaldırarak dudağından öpmüştür!”

Eee; hangi bunlar “can havliyle” girmişlerdi camiye... Bu “öpüşme” de gösteriyor ki, bir “panik” filan yok!..

Devam edelim raporu okumaya:
• “Cami güvenlik görevlisi, Pazartesi günü caminin hanımlar bölümündeki pencerenin önünde kırmızı renkli ‘T...’ markalı ezilmiş boş bir bira kutusu görmüştür... Bahse konu bira kutusunun camide içilip içilmediğiyle ilgili cami güvenlik kameralarının her açıyı tam olarak göstermemesi ve görüntü kalitesinin net olmaması nedeniyle kesin bir kanaate ulaşılamamıştır.”

• “Göstericiler içinde camiye gelmeden önce içki kullandığı anlaşılan kişilerin bulunduğu tespit edilmiştir... Sarhoş olduğu görülen bir kişinin arkadaşları tarafından zaptedilmeye çalışıldığı kamera kayıtlarından görülmüştür... Aynı kişi, hanımlar mahallindeki aynalı paravanı yumruk atarak kırmış ve caminin mihrabına çıkarak 12 dakika orada oturmuştur!.. Müfettişler, son cemaat bölümünde sigara içildiğine dair bilgilere ulaşmışlar, tanıklar camide izmarit gördüklerini ifade etmişlerdir.”
“Diyanet raporu”nun da gayet açık ve net ortaya koyduğu gibi;
Camiye “ayakkabı” ile girilmiştir!
İçeride “bira kutusu” bulunmuştur!
Bir “sarhoş”un varlığı doğrudur!
Gençler arasında “öpüşme” vardır!..
Ve “sigara” içilmiştir!..

Dahası;
“Caminin önündeki bahçe kapısının söküldüğü, dış kameraların tahrip edildiği, cami önündeki tente ve bankların kırıldığı, yangın tüplerinin götürüldüğü” de yer alıyor raporda... Ve ayrıca; sırtlarındaki önlükte “Haç” işareti bulunan doktorlardan söz ediliyor.
Bütün bunlardan sonra; “Gezi zekâlı”ların avukatı olan “Geri zekâlı”lara sormak gerekmez mi;

Savunmaya çalıştığınız bu “hayvan oğlu hayvan”lar, her şey bir yana da, camiye “ayakkabı” ile girmişler mi, girmemişler mi?..
Camide “sarhoş” dolaşıp, etrafa zarar vermişler mi, vermemişler mi?.
Gerisi, ayrıntı...

HEDEF DOLMABAHÇE KONUTU’YDU!
Bizleri ve elbette kamuoyunu, günlerdir “camide içki içtiler mi, içmediler mi?” tartışmasına hapsedenlerin asıl amacı, “asıl gerçeği örtbas etmeye çalışmak”tır, asıl mevzuya “karartma” uygulamaktır!..
Nedir o asıl gerçek?.

Şudur;
Camiye “can havliyle”(!) gelen bu gençler; herhalde “piknik”ten, “kütüphane”den veya “çay bahçesi”nden gelmiyordu!..
Ya, “nereden” geliyorlardı?..

Gelin, “3 Haziran günü”ne geri dönelim ve bakalım o gün neler olmuş?..
Haberler, özetle şöyleydi:
“Akşama doğru Beşiktaş Meydanı’nda toplanan eylemciler, protesto gösterilerinde bulundu. Ardından, “Ne mutlu Türküm diyene”, “Bize her yer direniş” ve “Tayyip istifa” sloganları atan grup, yürümeye başladı.

Bu arada, Beşiktaş İnönü Stadı’nın yıkımında kullanılan Çarşı grubu tarafından gasp edilen bir iş makinesi, Dolmabahçe Sarayı’nın yanına getirildi... “Başbakan’ın Çalışma Ofisi’ne doğru yürüyen dev iş makinası”nın arkasında göstericiler de vardı... Polis, iş makinası ile Başbakanlık Ofisi’ne girmeye çalışan eylemcileri biber gazı, gaz bombası ve tazyikli su ile geri püskürttü!”
Demek ki, neymiş;

Başını “Çarşı Grubu”nun çektiği eylemciler, “dev iş makinası” ile Başbakanlık Ofisi’nin duvarlarını yıkacaklar, içeri girecekler ve Ofis’te ne varsa “talan” edeceklerdi!..
Polisin “biber gazı”ndan ve “gaz bombası”ndan kaçıp, Dolmabahçe Camii’ne sığınan(!)lar, işte bu “hayvan”lardır!..

Şimdi bunlar; topluma, “demokrasi ve özgürlük” isteyen “masum gençler” diye kakalanıyor iyi mi?..

HA TAHRİR, HA TAKSİM!
Gerisini Sedat Laçiner’den dinleyelim;
“TOMA yok, tazyikli su sıkılmıyor, gaz da yok, polis de... Sizce bu durumda Başbakanlık ofisine yürüyen 3-4 bin gösterici ne yapardı?

Gaz ve su olmadığı için, karşılarında hiçbir polis durmadığı için geri mi dönerlerdi, yoksa Başbakanlığı basıp, Sayın Başbakan’ın ofisini mi dağıtırlardı?

Başbakan’ın koltuğuna oturup, havaya savurdukları resmi belgeler eşliğinde dünya medyasına ‘hükümet düştü’ görüntüleri mi verirlerdi?

Eğer polis geri çekilseydi, Dolmabahçe önündeki gösteride ne olurdu?
Dolmabahçe’ye göstericiler girseydi, oluşacak o manzaradan sonra Türkiye’de idare yeniden işbaşı yapabilir miydi?”

Böyle bir manzaraya; “Gururla söylüyorum, Taksim’de CHP vardı” diyen Bay Kemal Kılıçdaroğlu ne der bilmem ama, benim bildiğim; bu eylemin adı “kalkışma”dır... Hem de, “darbeye zemin hazırlama” amaçlı bir kalkışma!..

Bu “eylemci”ler, İstanbul’da Başbakanlık Ofisi’ne, Ankara’da da Meclis’e girebilselerdi, “darbeye ramak kalır”dı ve ondan sonra da, “Tahrir’deki tablo” Türkiye’de yaşanırdı!.. Ahmet Hakan’ın; “Utandığı, tiksindiği, midesinin kalktığı” tablo!..

Şurası gayet net ve açık; “Taksim’den de Tahrir çıkarmaya çalıştılar!”
Tahrir’dekiler; “Ne ordu, ne de Mursi!.. İkisini de istemiyoruz” diyorlardı!..
Ama, asker “darbe” yapınca, her şeyi unutup, “askere domaldılar!”
Hiç şüpheniz olmasın ki;
“Taksim’in yapacağı da buydu!”


Tufan Türenç sana söylüyorum, “Gezi zekâlı”lar siz anlayın!
“Cinsel problem”leri bulunan eski Hürriyet yazarı Tufan Türenç, önceki gün, takipçilerine bir “tweet” atıp, demiş ki;

“Bugün Arap alemi dahil, dünyada hiçbir ülke Mursi’nin arkasında değil... Mursi’nin arkasında duran tek ülke Ankara!”

Kıt aklı sıra, “Erdoğan Hükümeti”ni Mursi’nin yandaşı gibi gösterip, itibarsızlaştıracak!..
Ne var ki; “Akım” derken “Bokum” dediğinin farkında değil... Zaten, anında yapıştırmışlar cevabı: “Bunun neresi yanlış!.. Sen Suudi, Katar, Kuveyt, Suriye ve Irak rejimleriyle aynı yerde isen, mesele yok!”

Türenç cevap vermiş:
“Saydığınız ülkelerin hepsi, Amerika’nın izinden giden ülkelerdir... ABD hangi yolu gösteriyorsa, o tarafa doğru giderler!”
Bir başkası da, “Tufan Türenç’e kapak olacak” şu cevabı vermiş;

“Bu durumda;
‘Türkiye Amerika’nın izinden gitmiyor’ dediğinizin farkında mısınız?”
Farkında olabilmek için, insanda “akıl” olması lâzım... Tufan Türenç, bir “Gezi Zekâlı” olduğundan, bunu farketmesi beklenemez!..

Tufan Türenç sana söylüyorum, “Gezi zekâlılar” siz anlayın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi