Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

140 karakterlik vuruşlardan, çıksa çıksa, “karakter katilleri” çıkar!

140 karakterlik vuruşlardan, çıksa çıksa, “karakter katilleri” çıkar!

Kamuoyunun dikkati, “Adeviye Meydanı” ile “Gezi olayları” arasında gidip-geliyor... Bir bakıyorsunuz “Adeviye’deki gösteriler” öne çıkmış, bir bakıyorsunuz “Gezi olayları!”

Meselenin “ağaç” olmadığı anlaşıldı da, hâlâ ne olduğunu anlamayanlar var... Anlamayanlara onu da söyleyeyim: Mesele, Türkiye’de de; “Mısır’daki darbe” benzeri bir “darbe” yaptırmaktır arkadaş!..
Bir yanda “darbe yanlısı” gösteriler, bir yanda “bıçak kemiğe dayandı” diyen esnaf...

ESNAFIN DERDİ EKMEK!

Esnafın derdi “ekmek.”
Ki, bu dertlerini dünkü Akit’te açık ve net olarak dile getirip, dediler ki;
“Marjinal provokatörler yüzünden insanlar Beyoğlu’na girmeye korkar hale geldi. Dükkanlarımızı siftah bile etmeden kapatıyoruz. Birçok esnaf evine ekmek götüremediği gibi, borçlarını ve kiralarını bile ödeyemiyor. 1.5 aydır hâlâ neyin peşindeler?.. Yeter artık! Bıçak kemiğe dayandı.”
Gördüğünüz gibi, esnaf; “evine ekmek götürme” derdinde... “Para” kazanacak ki, evine ekmek götürebilsin!..
Ama eylemciler buna fırsat vermiyor.
“140 karakterlik tweetler” ile hem “karakter katliamı” yapıyorlar, hem de “çevre katliamı!”
Kendilerine destek vermeyen esnafın “dükkân”ını dağıtıyor, “mağaza”sını ateşe veriyor ve “tehdit”ler savurup gidiyorlar!..
Esnaf, birine “hoşt” dese, biraz sonra “100-120 köpek” birleşip, saldırıyor.
Uzun lâfın kısası;
Esnafın başı dertte!
Birkaç provokatör, bütün Beyoğlu’nu esir almış vaziyette...
Ama, bu böyle gitmez...
“Bıçak kemiğe  dayandı” diyerek “isyan” eden esnaf, eline “sopa” alıp sokağa fırlarsa, Ali İsmail Korkmaz’ın başına gelenler, başka göstericilerin de başına gelebilir.
Madem ki “şiddet” uyguluyorlar.
O halde; “şiddete karşı şiddet!”
Öyle ya;
Hiç kimsenin eli armut toplamıyor.
Belki de, “beklentileri” bu!..

140 HARFLE NE KONUŞULUR?

Sen ne istiyorsun arkadaş?..
Derdin “işsizlik” mi?..
“Aş, iş, ekmek” mi?..
O halde;
Her biri birer “istihdam kapısı” olan, “işsizliğe çözüm” olan, “yüzlerce insana ekmek kapısı” olan “üçüncü köprü”ye niye karşı çıkıyorsun?..
“Üçüncü havaalanı”na, ya da “Kanal İstanbul”a niye karşı çıkıyorsun?..
Engin Ardıç’ın sorduğu gibi;
“Karşıyız karşı her şeye karşı” sloganı karın doyurmuyor, neden yanasınız, onu da bir düşünün. Biz de bilelim.
“140 vuruştan fazla” düşünme yeteneğiniz varsa tabii.
Şimdi parti de kuruyormuşsunuz ya, daha doğrusu TÜSİAD sizin sırtınızdan kuruyormuş... Herhalde bir “politikanız” olacaktır. Daha doğrusu, politikalarınız..
Eğitim politikanız, sağlık politikanız, güvenlik politikanız, dış politikanız, bayındırlık politikanız, ulaştırma politikanız... Hükümeti devirmek istemiyor musunuz, sizin alternatifiniz nedir? Ne öneriyorsunuz, bize ne vereceksiniz?
Sahi, siz “140 karakterlik cüm-leler”le ne anlatacaksınız topluma?
“140 karakter”le konuşan insanlar, diğer insanlara Mevlana’yı mı anlatacak, Mehmet Akif’i mi?.. Bunlar ne Fatih Sultan Mehmed’i tanırlar, ne Kanuni’yi, ne de Yavuz Sultan Selim’i!..
“140 karakter”le ne anlatılır?..
Hele de, cümle kuranlar;
“Karaktersiz” ise!..

BUNLARDAN NE BEKLENİR?

Prof. Dr. Bedri Gencer, gündemdeki “90 kuşağı” için diyor ki;
“Bu tür eylemlere karışmaları, gençlerde bilinçli bir politik tutum almanın göstergesi olarak görülemez. Bence problem çok daha derin ve vahim; söz konusu olan sadece toplumumuzun değil, insanlığın geleceğini karartan, apolitiğin ötesinde bir apatiklik problemi.
‘Politik’ olmak için önce insani, psikolojik olarak ‘patik’, yani hassasiyet sahibi olmak gerekir.
Örneğin; “otobüste yaşlı, hamile yolculara yer vermeyen, sosyal medyada paylaşmak için önünde can çekişen birinin fotoğrafını çekmeye çalışan gençlerden toplumsal konularda ne hassasiyet beklenebilir?”
Doğru değil mi?..
“Kaza” geçiren bir insana “yardım” etmek yerine, onun “fotoğraf”ını çekip, “Fecebook”ta paylaşan bir gençten bu memlekete, bu topluma ne fayda gelir?..
Oturmuş “yemek masası”na... Yemeğe başlamadan önce “fotoğafını” çekip, paylaşıyor tanımadığı insanlarla...
Ya da, yatağa yatacak...
Yatmadan önce, “yatağın fotoğrafı”nı gönderiyor, bilmediği insanlara!..
Ya da, “tweet” atıyor;
“Biraz önce televizyonda korku filmi seyrettim... Yatağıma gitmeye korkuyorum!”
Eee, ne olacak?.
Birisi gelsin, seni kucağına alsın ve yatağa atsın, öyle mi?..
Bunlar, “salak”ların, “embesil”lerin, “aptal”ların, her zaman yaptığı işler!..
Bir başkası, bir başka yerde bu “fotoğraf”ları veya “tweet”leri paylaşsa, “kıçına raptiye batmış gibi” havalara zıplayıp, “özel hayatıma müdahale edildi” diye bağırır!..
Ulan o “fotoğraf”ları paylaşan, o “tweet”leri atan sen değil misin?.
O halde;
Bir yerlerine “nişadır” sürülmüş gibi, niye hoplayıp duruyorsun?..

GEZİCİ GÂVURLAR!

“Tweet” dedim de, aklıma geldi.
Bir de, bu “tweet”leri atanların “ağa-baba”ları var ki, onlara “seyyar fitneciler” demek daha doğru olur.
Geçenlerde, Sevilay Yükselir’in A Haber’deki programında Mustafa Şen açıklamıştı... Bir “gezici kuş”tan söz edip, demişti ki;
“Adam, Taksim olaylarının en civcivli günlerinde Taksim’den tweetler atıp, ortalığı karıştırıyordu.
Taksim biraz durulunca, hemen Kanada’ya gitti, orada sürdürdü faaliyetini...
Tahrir Meydanı’nda gösteriler başlayınca da, soluğu Mısır’da aldı!..”
Nerede eylem,
Adam orada!..
Adı da, Steven mi, neydi?..
Adı ne olursa olsun;
Bir “Gâvur”du nihayetinde!..
Görevi “mikserlik”ti!..
Habire karıştırıyordu!..
Habire kışkırtıyordu!..
Kâh Taksim’i, kâh Tahrir’i!..
Ya “Otpor’un adamı”ydı, ya da Gene Sharp denilen “ABD’li direnişçi”nin!..
Kışkırtmaları da; Otpor veya Gene Sharp’ın “198 maddelik eylem taktikleri”nden başka bir şey değildi...
Söyleyin Allah aşkına;
Bir “gâvur”, ya da “gâvurlar” tarafından yönlendirilen, “140 karaktere hapsedilen” bu gençlerden “köy ve kasaba” olur mu?.
Bırakın köy veya kasaba olmasını, bunlardan “cacık” olmaz, cacık!..
Bana öyle geliyor ki;
Malûm medya, “palalı” esnaf Serdar Çelebi’nin peşine düşüp, onun Fas’a gittiğini öğreneceğine, Mustafa Şen’in bahsettiği şu “Steven” midir, nedir, o “gâvur”un, daha doğrusu “bütün tweetçi gâvurlar”ın peşine düşsün de, kimin ne “halt” peşinde olduğunu ortaya çıkarsın!..

GÂVURLARIN KUKLALARI

Sözün özü a dostlar;
Her zaman söylediğimi yine tekrar ediyorum: Bu işler, güya bir “ağaç”la başladı... Ama, ilk günlerde “itiraf” edildiği gibi, mesele “ağaç” değildi... Mesele, “gâvur”un elinde “oyuncak” olan “Gezi Zekâlı gençler”in birer “kukla” olarak kullanılıp, Türkiye’de “darbe”ye yol açılmasıydı...
Hiç kimse;
Hele şu günlerde sokaklarda “eylem” yapan gençlere “masum” gözüyle bakmasın.. Onlar “masum” değil, “Türkiye’nin hasımları”dır.
Gerisini boşverin;
DHKP-C ve TGB gibi örgütlerin eylemlerini “Halk isyanı” olarak gören ve onlara karşı “polisin orantısız şiddet uyguladığını” ileri süren Batı; Oslo’da “onlarca kişiyi katleden” Breivik gibi teröristleri “psikolojisi bozulmuş bir çılgın” olarak görüyorsa; varın, gerisini siz hesaplayın ve “Batı’nın hesabı”nı iyi anlayın!.. Tabiî, bu “hesap ve niyet”lere “yardım ve yataklık” eden “uşak”ları da!..
Şunu iyi bilin ki;
“140 karakterlik tweet mesajları”ndan ancak ve ancak “140 defa karakter katliamı” yapan “karaktersizler” çıkar!..
Gerisi lâf-ı güzaf!..

 

Başkent Doğalgaz’da bu “işçi kıyımı” niye?
Bazı eylemler vardır ki, “dert”ten kaynaklanır... “Gezi’cilerin eylemleri” gibi eylemler ise “dertsizlik”ten kaynaklanır...
Kimi, “gerçekten rahatsız”dır, kimine de “rahat batar!”
Meselâ,;
Başkent Doğalgaz’da çalışan 193 güvenlik görevlisi, yapılan “özelleştirme”den sonra işten çıkarılmış... Şimdi işsizler...
Bir “hak arama eylemi” düzenlemişler önceki gün...
Eylem yapmasalar, “1.5 aylık maaş”larının “1 ayını” belki de hiç alamayacaklar.
Hiçbir “ihbar” filan yapılmadan atılmışlar işlerinden... Gerçekten mağdurlar.
Bugün, kendilerine “ilişik kesme belgeleri” verilecek... Onlar da, son bir umutla, Başkent Doğalgaz’ın Ankara Maltepe’deki merkezinde saat 10.00-10.30 arasında bir eylem daha yapıp, uğradıkları haksızlığı dile getirecekler.
Bu tür eylemleri “anlayışla” karşılarım... Çünkü, bir “talep”leri var... “Gezi’ciler” gibi; “talepsiz, amaçsız ve hedefsiz” değiller.
Dilerim “ses”lerini duyururlar da, “kapının önüne konulmak”tan kurtulurlar.
Kulağım Ankara’da...
İnşaallah “uzlaşma” sağlanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi