Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Esnafa 27 yıl hapis talebi... Oldu olacak, assaydınız bari!

Esnafa 27 yıl hapis talebi... Oldu olacak, assaydınız bari!

Önceki gün, Beyoğlu’nda yine “gösteri” vardı...  Bu defa gösteri yapanlar “Gezi eylemcileri” değil, “esnaf” idi... Hani, “Onların esnaf olduğu şüpheli” diyen bir “Gezi zekâlı” bar işletmecisi vardı ya, hani asıl onun “esnaf olmadığı” ve hatta “TKP’den milletvekili adayı” olduğu ortaya çıkmıştı ya; işte bu defa, “gerçek esnaf” dökülmüştü sokağa... “25 bin esnaf” adına haykırmışlardı...
Onlar, “Geziciler tarafından gaspedilen ekmeklerinin” derdindeydi.
Pankart taşıyorlardı,
Slogan atıyorlardı:
“Gezi dediniz, ekmeğimizden ettiniz..”
“Esnafın ahını tek geçerim.”
“Taksim herkesindir.”
“Oyuna gelme, ekmeğin için yaşa.”
Eylemde bir konuşma yapan İbrahim Güder de diyordu ki; “Eylemleri başka amaçları için kullanmaya çalışanlar, türlü bahaneler, büyük emeklerle elde edilen bütün kazanımlara, bütün uyarılara ve önlemlere rağmen eylem ısrarlarını sürdürdüler. Ne zaman nerede başlayacağı, nasıl bir provokasyonla şiddete dönüşeceği belli olmayan eylemlerle bizlere her gün deprem yaşattılar. Ekmek partisindeniz. Kimsenin ne tarafında ne de karşısındayız. Kapımızdan giren herkese velinimetimiz olarak bakıyoruz.”
ESNAFA 27 YIL!
Kabul etmek gerekir ki;
“Esnafın isyanı”nı “ilk dillendi-ren”lerden biri, Sabri Çelebi idi...
“Gezi eylemleri” yüzünden “iş yapamaz” ve “evine ekmek götüremez” hâle gelmiş, üstelik “300 bin dolar” da borçlanmıştı!.. Kimyası bozulmuş, “cinnet hâli” yaşamaya başlamıştı.
Onu, Türkiye kamuoyu “Palalı adam” olarak tanımıştı... Çünkü, eline “pala”yı almış, Gezicilerin üzerine yürümüştü... Önce gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmış, hakkında “yeni bir tutuklama kararı” çıkarılmadan önce ise, Fas’a gitmişti...
İşte bu Sabri Çelebi hakkında, 1 Ağustos tarihli gazetelerde şöyle bir haber yer almıştı:
“Taksim’de 6 Temmuz’daki Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericilere palayla saldıran ve bir kadının sırtına tekme atan Sabri Çelebi’nin de aralarında bulunduğu 4 kişi hakkında 27’şer yıla kadar hapis cezası talebiyle dâvâ açıldı.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Veysi Büyükkılıç tarafından hazırlanan ve İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamede, Ahmet Girgin, Şeyhmus Kırmızı, Murat Ertik ve Sabri Çelebi şüpheli olarak yeraldı.
Çelebi, Gezi Parkı olayları sebebiyle ekonomik olarak sıkıntı yaşadığını, işyerine zarar vermelerini engellemek ve korkutmak için et kıymakta kullanılan ‘zırh’ diye tabir edilen aleti eline aldığını söyledi.”
GÖZ MÜ, GÖZLÜK MÜ?
Ne yalan söyleyeyim;
Basına yansıyan “iddianame”yi okuyunca, dedim ki, “Assaydınız bari!”
Hayır, iddianameyi hazırlayan Savcı Veysi Büyükkılıç’ı eleştiriyor veya hedef alıyor değilim... Ben, burada “hukuk zihniyeti”ni eleştiriyorum.
Biliyorsunuz;
Bizde, bir zamanlar öyle bir “hukuk” geçerliydi ki; bir adamın “gözünü çıkarmak” hafif bir suç olan “yaralama”ya girer, 1 yıl ya da 2 yıl hapisle cezalandırılırdı... Aynı adamın “gözlüğünü çalmak” ise çok daha ağır bir cezayı gerektirirdi... Bu, “gasp” suçuna sokulur, 8-10 yıl hapisle cezalandırılırdı!..
Soruyorduk o zamanlar;
“Göz” mü önemli,
“Gözlük” mü?..
Hukuk diyordu ki;
“Gözlük önemli!”
Bereket ki, o “garabet yasa” değişti de, bir zulüm ortadan kaldırıldı...
İşte bu “hukuk sistemi”nde, “adam öldürenler” bile “4 yıl yatıp-çıkıyor”lardı ama, “pala” olduğu iddia edilen “zırh”ı salladığınızda, istenen ceza “27 yıl” oluyor!..
El insaf!..
“Assaydınız bari!”
Bu hukuk, hiç demez mi ki;
“Bu adam, Haziran ayı boyunca yapılan illegal gösterilerden dolayı zarara uğramış!.. Evine ekmek götüremez, dükkanlarının kirasını, işçilerinin ücretini ödeyemez duruma düşmüş!..
Bu adamın kimyası bozulmuş, çoluk-çocuğunun yüzüne bakamaz olmuş... Bir çılgınlık yapıp, sokağa fırlamasında da; eylemcilerin çok ağır bir  tahriki var... Az ceza isteyelim ki, bu ona bir ders olsun, bir daha yapmasın!”
Hayır, hukuk bunu demiyor.
Ya ne diyor?..
“9 yıl 9 aydan, 27 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması!..”
Dedim ya;
“Assaydınız bari!”
Bu mu adalet,
Bu mu hukuk?..
CUMHURİYET’İN “CANDAŞ”LIĞI!
Tam bunu diyecektim ki; “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” durumuna tanık oldum...
Nasıl mı?..
Şöyle: Dediğim gibi; 1 Ağustos tarihli gazetelerde Sabri Çelebi hakkında “27 yıl” istendiğini okuyunca, “Yuh artık!.. Assaydınız bari” diyecektim ki, baktım; Cumhuriyet, aynı başlığı kullanmış;
“Yetmez, asın bari!”
Bunu demiş ammaaa...
Sabri Çelebi’ye değil, “Gezi eylem-cileri”ne sahip çıkmış Cumhuriyet!..
Peki nasıl?..
Efendim; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, ortalığı “savaş alanı”na çeviren, üstelik;
l 58 binanın tahrip edildiği,
l 68 MOBESE kamerasının kırıldığı,
l 337 iş yerinin zarar gördüğü,
l 90 otobüsün yakılıp-parçalandığı,
l 214 özel aracın kullanılamaz hale geldiği,
l 240 polis aracının tahrip edildiği,
l 45 ambulansa büyük zarar verildiği,
l 14 parti binasının kundaklandığı...
“Gezi eylemleri”nin asıl amacının “Hükümeti düşürmek” olduğunu ifade edip, demiş ki;
“Bu eylemler, TCK’nın 312. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.”
Yani, bu bir “darbe girişimi”dir ve dolayısıyla “müebbet hapis”le yargılanmalıdırlar!..
Buna rağmen, Cumhuriyet diyor ki;
“Yetmez, asın bari!”
Bu var ya, bu;
Tam anlamıyla “yavuz hırsız”ın “ev sahibini bastırması” hâlidir!..
Şu hâle bakın;
“Kıyma bıçağına 27 yıl” istenmesine tek kelâm etmeyen Cumhuriyet, resmen ve alenen “darbeye teşebbüs” eden, bunun için de Türkiye’nin her yanında “terör” estirip, etrafı “yakıp-yıkan” Gezi eylemcileri için “Yetmez, asın bari” diyerek, resmen ve alenen “darbeye yardım ve yataklık” ediyor!..
Bununla da yetinmiyor...
Mehmet Ali Şahin, Gezi eylemcilerinin “TCK 312’den yargılanmasını” istedi ya, Cumhuriyet de, Şahin’e tepki gösterip; “Yetmez, asın bari” dedi ya, aynı gün, bir “kurnazlık” yapıp, “Sabri Çelebi’ye 27 yıl istendiğini” 1. sayfasından hiç görmedi iyi mi?..
Görmezden geldi, çünkü;
Cumhuriyet okuru; bir “darbe yanlısı Gezicilere istenen ceza”ya bakacak, bir de “zavallı esnaf hakkında istenen ceza”ya ve Cumhuriyet’in haberine bir yerleriyle gülecek!..
Diyecek ki;
“Ulan her tarafı yakan-yıkan ve darbeye teşebbüs edenlerin müebbet hapisle cezalandırılmaları tavsiye edilirken, gariban esnafa 27 yıl ceza istenmesine gönlünüz nasıl razı olur?..”
Cumhuriyet, her iki haberi verirse, “okuyucunun uyanacağını” düşünmüş olmalı ki; “esnafa 27 yıl” istenmesini, birinci sayfasından tek sütuna bile haber yapmadı...
Yapmadı, çünkü;
Asıl “esnaf” için istenen cezaya; “Asın bari” demesi gerekirdi!..
Bu “gazetecilik zihniyeti” var ya;
Resmen ve alenen “yavuz hırsızın ev sahibini bastırması” olayıdır...
Bu anlayış;
“Suçlu”ların “güçlü” görünme çabasından başka bir şey değildir.
İşte bu anlayışa;
“Yuh olsun!”
BİR HAKİM Kİ!
Peki, Cumhuriyet olaylara “at gözlüğü” ile bakıp, “Benim teröristim iyidir, seninki tu kaka!” diyor da, “yargı” farklı mı bakıyor?..
Yargının kararları ortada!..
Bir “hakim” ki;
“Çağlayan Adliyesi’ni işgal” ederek, Gezicilere destek çıkan “avukat”(!)ların eylemini onaylayıp; “Cübbemle aralarına karışıp, alkışlarla desteklemek isterdim” diyorsa,
Bir başka “hakim” ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik “Kahrolsun Tayyip” sloganları atanların “demokratik bir eylem” yaptığını söylüyorsa;
İşte bu “yargı”nın;
Taksim’de “ekmek teknesi” olan dükkanını savunmak için “zırh”ını kullanan Sabri Çelebi’ye istediği “27 yıl ceza” gerçekten “çok az”dır!..
Ona, “27 yıl” değil,
“270 yıl ceza” istenmeliydi!..
Hatta, “idam” edilmeliydi!..
“Gezici teröristler” ise; bırakın “312’den cezalandırılmayı”, hiç gözaltına filan alınmadan “rahatça yakıp-yıkmaları” sağlanmalı, dahası göğüslerine “madalya” takılıp, ödüllendirilmeliydi!..
Öyle ya;
Onlar “Mustafa Kemal’in askerleri”dir ve askerlere de “madalya” takılır!..
Sonuç itibariyle;
Esnaf, “tu kaka”dır,
“Gezici teröristler” ise, “iyi çocuklar!”
Bu mu hukuk,
Bu mu adalet,
Bu mu yargı?..
Eskiden, bu gibi durumlarda; “Tuz koktu” derdik... Ama şimdi, ortada “tuz” da kalmadı ki, koksun!..
BİR “YORUM”A CEVAP!
Bu yazıyı yazmamın sebeplerinden biri de; “yandaş” denilen bazı gazetelerde çıkan “absürd yorumlar”dır...
Geçenlerde bir “yandaş(!) gazete”de çıkan yorumda özetle deniliyordu ki;
“2 Temmuz 2012 tarihli 3. ve 11 Nisan 2013 tarihli 4. yargı paketleri bu tür olaylarla ilgili yasa maddelerini ‘özgürlükçü’ olarak değiştirdi. 3. paketle özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Yerine Terörle Mücadele Kanunu 10. madde ile kurulan mahkemeler getirildi.
ÖYM’nin tecrübeli hakim ve savcıları dağıtıldı. TCK 220’nin 6 ve 7. fıkralarındaki, ‘örgüte üye olmayıp örgüt adına suç işleyenler ile örgüte yardım edenlerin’ cezası indirildi. 4. paketle de terör örgütü amblemi taşımak, şiddet çağrısı yapılmadığı sürece örgüt propagandası serbest oldu. Günlerce medyada propagandası yapılan ‘özgürlük hakimleri’ uygulaması geldi. Tüm bunlar yapılmışken, yargı mensuplarına ‘Neden tutuklamıyorsunuz?’ demek çok iyi niyetli görülmüyor. Bir taraftan ‘özgürlükçü uygulama’ isteyip, diğer taraftan ‘Delil yok, gözaltına alınanları serbest bırakıyorum’ diyen yargıyı suçlamak manasız.”
“Yargının kararlarını aklamayı” amaçlayan bu “absürd yorum”a verilecek tek cevap; “yakanlara-yıkanlara ceza verilmez” iken, esnaf Sabri Çelebi için istenen “27 yıl ceza”dır!..
Demek oluyor ki;
“Yargı paketleri”ne rağmen, savcılar ve hakimler, “istedikleri zaman, ağır cezalar isteyebiliyor, verebiliyorlar”mış!..
Yani, “paket”lere göre değil, “ideolojik görüş”lerine göre hareket edebiliyorlarmış!..
Bu da;
“Aklama-paklama”cılara kapak olsun!..

TSK’nın yeni komuta kademesi... Aslında ne değişti?
Herhalde “asker millet” olduğumuzdan, Yüksek Askerî Şûra’da olan-bitenlerle çok ilgileniyoruz... Kim “terfi” edecek, “kim” emekli edilecek, kim “ihraç” edilecek... “Milletten kopuk cuntacı yapılanma” etkisizleştirilince, bereket ki, artık “ihraç”ları konuşmuyoruz.
Ama, “terfi”leri ve “hangi komutanın nereye geldiğini, hangisinin emekli edildiğini” konuşuyoruz... Tabiî, bir sürü “dedikodu” eşliğinde... Dün de, YAŞ’ı konuştuk...
Ben, bu işlerle pek fazla ilgilenmiyorum... Ama, gördüğüm kadarıyla, “tereyağından kıl çeker gibi” titiz bir komuta kademesi hazırlanmış... Mesela; Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na; gazetelerin yazdığı gibi; Hulusi Akar değil de Servet Yörük getirilmiş olsaydı, önümüzdeki dönemde “2 yılda bir Genelkurmay Başkanı değiştirilmek” zorunda kalınacaktı... Dolayısıyla, Hulusi Paşa, isabetli bir tercihtir...
Bu arada; “darbecilerle mesaide, İsrail zihniyetiyle kucak kucağa” olan bazı “dönme”(!)yenlerin de TSK’dan uzaklaştırılmış olması, sadece “üst yönetim”in elini güçlendirmekle kalmamış, “Genç Subaylar”ı da rahatlatmıştır.
Benim gördüğüm şu: TSK “kendi görevine” dönmüştür... İyi de olmuştur... Yeni “komuta kademesi”ne başarılar diliyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi