Faruk Köse

Faruk Köse

Dostluk ve kardeşlik... Nasıl olacak?

Dostluk ve kardeşlik... Nasıl olacak?

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (ra) diyor ki: “Ömrüm boyunca oruç tutsam... Hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem... Malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem... Fakat, gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, O’na isyan edenlere karşı da bir kin/nefret olmasa... Bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem!...”
Abdullah b. Ömer’in (ra) bu sözlerini “bazı kardeşlerimiz”in hal ve gidişatlarına ayna olarak tuttuğumuzda, “dostluk ve kardeşlik” için “nasıl olacağına dair” bir “hal muhasebesi”ne ne kadar ihtiyaç duyulduğunu görürüz. Bu ihtiyaç, cevaplanması gereken bazı suallere götürür bizi:

Acaba yahudiye/siyoniste toz kondurmayan, hıristiyana kucak açan; ama İslam’ı hayata hakim kılmak için kendisi gibi düşünmeyip daha “aktif/radikal çalışmalar yapmak isteyen müslümanlar”a tavır alıp tutum takınanlar, “arzularının esiri” ve “nefislerinin köleleri” olmuş olmazlar mı?

Acaba herkese dostluk, kardeşlik, şefkat, hoşgörü elini uzatırken, “nas”ların talimatına uyarak “İslam düşmanı”na/” İslam düşmanlığı”na, “kâfir”e/”küfr”e, “sapkın”a/”batıl”a, “müşrik”e/”şirk”e, “zalim”e/”zulm”e karşı “yakın durmama”yı, “hoş bakmama”yı, onları “hoşnut etmeme”yi, “gözüne girmeye çalışmama”yı, “cihad/kıtal etme”yi “yol ve yordam” edinmiş müslümanlara nefretle bakan, bunlardan “rahatsız olan” bir anlayış, “şeytanın dürtüleri ile oturup kalkan bir zihniyet”ten eser taşıyor olmaz mı?

Acaba, bize “iç dünyamızda sürekli krizler yaşatan” davranışlarımızın temelinde yatan “insanî değerlerden uzaklaşıyor olmak” hali, “insani değer”i “İslami değerler”de aramıyor oluşumuzdan mı kaynaklanıyor? Bir şey “İslami” değilse, “insani” olabilir mi de, “modern köleci dünya sistemi”nin ürettiği “insanî değer”lere ters düşmeme adına Allahu Teala’nın tayin buyurduğu “İslami değerler”e fiilen ters düşmede sakınca görülmüyor? “Dostluk ve kardeşlik”e asıl zararı, bu yola girmek vermez mi?

Acaba, “birbirimizi sevemiyor, kucaklayamıyor ve hoş göremiyor” oluşumuzun sebepleri arasında; Allahu Teala “Ey iman edenler! Yahudileri ve hırıstiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır... (Maide/51)” buyuruyorken, bazılarımızın yahudi ve hırıstiyanları sevdiği kadar farklı meşreblerdeki müslümanları sevememesi, onları kucakladığı ve hoş gördüğü kadar farklı yol ve yordam izleyen müslümanları kucaklamaktan ve hoşgörmekten kaçınması; üstelik bir de tavır alıp karşı cenahtan yana duruş sergilemesi olabilir mi? Acaba “birer sevgi otağı olan gönüllerimiz”e gelip de “kötülük duyguları taht kurmuş” ise, bunun bir sebebi de “sevgi ve nefret”te, “dostluk ve düşmanlık”ta fiilen “ilahi ölçüler”in gözetilmemesi değil mi?
Acaba, “bütün dünyaya dostluk mesajları sunanlar”ın ve “topyekûn insanlıkla beraber yaşama projeleri üretenler”in, müslümanlar hariç bütün milletlere “hiç tereddüt göstermeden verdiği o geniş dostluk mesajları”nın “onda biri”ni olsun, “kendi meşrebinden olmayan, başka yol ve yordamlar takip eden müslümanlar”a sunmaması, “dostluk ve kardeşlik”i engelleyen hastalıklardan değil mi?

Madem ki sineler “herkese dostluk”a yer verecek kadar geniş, o halde şimdi, öncelikle “küresel hesaplar”la “ana çizgi”den ayrılanların, farklı meşrebe sahip ve farklı yol/yordam izleyen mü’min/müslim kardeşlerine karşı besledikleri “kin, nefret, düşmanlık ve yobazlık duyguları”nı tashih etmesinin zamanı değil mi?

Madem ki “kin, nefret, düşmanlık ve yobazlık kimde bulunursa bulunsun” bu “çok ciddî bir kusur ve ayıp”, o halde şimdi, öncelikle, bu kusur ve ayıbı alenen işleyen, müslümanların canları ve malları pahasına verdikleri “Tevhid ve özgürlük mücadelesi”ni “küresel egemen şer güçleri”ni ürkütmemek için tenkit eden, “kâfirle/küfürle diyalog”una zarar verir diye müslümanı azarlayan “iman kardeşlerimiz”in, tutumlarını gözden geçirmesinin zamanı değil mi?
Madem ki “bugüne kadar millet fertleri arasında böyle bir kardeşlik ve dostluk tesis edebilmiş olsaydık, bugün karşımızda bulunan o dağlar cesametindeki problemleri bir hamlede aşacak”tık; o halde şimdi tam da diğer her şeyi biraz yavaşlatıp, ivedilikle ve sağlam temeller üzerine, bu “kardeşlik ve dostluğu tesis etme”nin zamanı değil mi?
Madem ki birileri, müslümanlar olarak bizleri “birbirimizin kurdu hâline getirerek sürekli vuruşturdu” ve aramızda olması gereken dostluk ve kardeşliği kurmamızı önledi, o halde şimdi, onlara karşı durup “Nass’larla belirlenen Hak ve hakikat”e dönerek, “Hakkı batıl ile karıştırmaya son” vererek, mü’minler/müslimler arasına saçılan “ihtilâf ve iftirak tohumları”nın filizlerini kökünden kurutarak, hatalarımıza rağmen birbirimize tahammül ederek, “daha nice günahlar”a son vererek, tevbe dip “İslam/İman Kardeşliği”nde birleşme zamanı değil mi?

Madem ki bu zamana kadar “yapamadık ve yaptırmadılar”, o halde şimdi, bu “yaptırmayanlar”ı teşhis ve tesbit edip karşı durmanın, tevbe ile “arınma süreci başlatma”nın, farklılıklarımıza müsamaha göstermenin, “hatalı geçmiş”i tarihe gömüp, “dünkü kavgaları şimdilerde yeniden kavga vesilesi yapmama”nın, grup grup ayrılmaya son verip “birlik ve beraberlik” için çalışmanın, “kırıp parçalayıp, sağa sola saçtığımız kendi parçalarımızı bir araya getirerek, bunları bir daha kopup dağılmayacak şekilde birbirine bağlama yollarını araştırma”nın, “İslam Milleti” olarak “vahdet”i sağlamanın zamanı değil mi?

Rasulullah, “Kişi, arkadaşının dini üzeredir” (Tirmizi) buyuruyor. Benim arkadaşım, kim olursa olsun, hangi meşrebe, mezhebe, yol ve yordama sahip olursa olsun, bütün “mü’minler/müslimler”dir. Bazan onlara kızıyor, çoğu zaman onları kızdırıyor olsam da...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi