Serdar Arseven

Serdar Arseven

Recep Tayyip Erdoğan’ı seven “protesto”cular…

Recep Tayyip Erdoğan’ı seven “protesto”cular…

İşin içinde “tezgah” yoksa, maksat bir hakkı elde etmek ya da bir haksızlığı engellemek, mağduriyeti gidermekse her türlü “legal” eyleme varım.

Bu tür eylemler gereklidir, faydalıdır, yönetenlere de istikamet gösterir.
Gezi zekâlı eylemleri, ODTÜ’deki faşist eylemleri bu kategoriye girmez; onlarınki milletin hakkını gasp amaçlıdır, AK Parti’ye ve özellikle de Recep Tayyip Erdoğan’a kızgınlıkları da, azgın azınlığa değil millete hizmet etmesindendir.
Yoksa, “ara dönem” başbakanları gibi, Recep Tayyip Erdoğan da bunlarla menfaat ilişkisine girmiş olsaydı, ohoooo, Recep Tayyip Erdoğan’dan iyisi yoktu!

Bu kafayla eyleme geçenler var, bir de Recep Tayyip Erdoğan’ı çok sevdikleri halde durumdan hoşnut olmayanlar var.
Dün, böyle bir toplantıya katıldım.
Kastamonu’nun Araç İlçesi’ne bağlı İğdir adlı bir nahiye var, nüfusu aşağı yukarı 2500, küçük ile orta ölçek arasında bir yerleşim birimi.
O civardaki 56 köyün muhtarı, Hoşgörü Camii’ne komşu okulda bir araya gelmiş, “İçinde bulunulan berbat durum karşısında yapılması gerekenleri” tartışmakta.
Belki dikkatinize takılmıştır; geçtiğimiz günlerde İğdir bir “protesto gösterisine” şahit oldu.
Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş ve Araç Kaymakamı Halil İbrahim Çelik, olay yerine gelip de, vatandaşlara problemlerin çözümü için her türlü teşebbüste bulunacakları yönünde söz verince eylem sona erdi.
Kırmadan, dökmeden, saldırmadan, küfür etmeden, millet ve devlet düşmanlığı yapmadan, Gezici sapıkları gibi “cinsel vurgulara” yer vermeden…
İnsanca bir eylem.
Sayın Vali geldi, söz verdi, eylem bitti.
Bir de İstanbul’daki “Gezi Zekâlı” eylemlerini hatırlayın; Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun eylemcilerle sabahlaması bile zerre işe yaramamıştı.

İğdir adlı nahiyenin sakinleri “Devlet”ten ne istiyor?..
Basit; insanca yaşayacakları ortamı temin etmesini!.. 
 Ankara’ya iki buçuk, Karabük’e ve Safranbolu’ya yarımşar saatlik mesafedeki İğdir çok dertli.
O kadar ki, haftanın bazı günlerinde doktoru, hemşiresi, ambulansı bile yok.
Olduğu günler tek doktor tek hemşire var…
Onların da olmadığı günlerde, bulabilirsen git veterinere!..

Nahiyede banka şubesi yok, Ziraat Bankası kapanmış, emekliler maaşlarını almak için uzak diyarlara gitmekte.
Bir de PTT şubesinin kapatılmasına karar verilince, kalplerdeki protesto gün yüzüne çıkmış.

İğdir’e “bağlı” 56 köy var, bunların bir bölümünde “içme suyu” bile yok!..
Kimi köyün yolları berbat; bazı aylar üç bakkal, üç nalbur, yarım sağlık ocağı, çeyrek eczaneden müteşekkil merkeze ulaşabilmek için en güçlüsünden dört çarpı dört sahibi olmak gerekiyor.
Tekrar edelim; Ankara’nın ve Karabük’ün dibindeki bir yerden bahsediyoruz; nüfusu yaklaşık 2500, gurbette yüzbinleri var ve özellikle bayram tatillerinde nüfus en az 100 bine vuruyor.

İğdir, seçimler boyunca “Recep Tayyip Erdoğan” demiş bir yöremiz.
Baktım; bu iradeden kayış yok.
Diyorlar ki, “Son on yılda Türkiye bambaşka bir Türkiye oldu. Bundan biz pek istifade edemedik ama milletin genel durumu 10 yıl öncekinden çok daha iyi.”
Ve diyorlar ki;
“Allah O’nu başımızdan eksik etmesin.”

Bir dedikleri de şu:
“Başbakanımız hassas ama… Bizim gibi kıyıda köşede kalmış vatandaşın sesi Sayın Başbakan’a nasıl ulaşsın?..”

Dedim ki; “Sayın Başbakan, mesajınızı mutlaka alacaktır. Siz yeter ki, düzgün, art niyetsiz devam edin. Bir başka dönemde olsak sesinizi duyan olmazdı ama bu dönem başka bir dönem.”

“İnşallah”lar eşliğinde ayrıldık mekândan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi