Faruk Köse

Faruk Köse

Başörtüsü gerçekten serbest mi?

Başörtüsü gerçekten serbest mi?

Nihayet “Kamu”da “başörtüsü” serbest!... İnsanın inanası gelmiyor, değil mi? Ama oldu işte... Demek ki yapılınca oluyormuş. Demek ki “basit bir yönetmelik değişikliği” yetiyormuş. Demek ki istense yapılabiliyormuş.

Ancak, sakın “kâbus dolu yıllar”ı unutmayın. Unutmayın ve asla unutturmayın!... O yılları “nesilden nesile anlatın”, aktarın da, çocuklarınız, torunlarınız bu ülkede neler yaşandığını bilsinler. Bilsinler de, kimin ne olduğunu tanısınlar, rehavete kapılmasınlar, işi sıkı tutsunlar. Sıkı tutsunlar da, bir daha ellerinden hak ve özgürlüklerinin alınmasına asla ve asla müsaade etmesinler.
Kime ne zulümler yapıldı, ne baskılar uygulandı, ne haksızlıklar edildi, hepsi medya arşivlerinde bulunuyor; tarih kitaplarının sayfalarında da yerini alacak ve bu zulmü yapanlar lânetle anılacak. Zulme kaşı direnenler de, mücadele edenler de, son verenler de “rahmet”le, tabiî ki...
Hatırlar mısınız, bu köşede yazdığım 24.07.2013 tarihli, “Danıştay, Milli Eğitim Bakanlığı, Üzüm...” başlıklı yazıda, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sayın Yusuf Tekin’le yaptığım bir görüşmeyi sizlerle paylaşmıştım.
Orada üstü kapalı geçtiğim bir husus vardı. Başörtüsüne ilişkin olarak, yürürlükte bulunan engelleyici nitelikteki yönetmeliğin kaldırılıp kaldırılmayacağı hususunu sormuş, ama aldığım cevabı Sayın Tekin’in isteği üzerine yazmamıştım. Çünkü şartlar gereği tarih ertelenebilir, ya da erken duyurulması “prematüre doğum”a sebep olabilir, hatta “engelleyici şartlar” oluşturulabilirdi. “Hükümet’in stratejisi”nin günü gelmeden kamuoyu ile paylaşılması doğru sonucu engelleyebilirdi. Bu yüzden “üstü kapalı” geçmiş ve demiştim ki: “Aldığım cevabın ayrıntılarına şimdilik girmeyeceğim, ama sadece şu kadarını ifade edeyim: Biliyorum sabrınız taştı, ama az biraz daha bekleyin, her şey iyiye doğru gidecek!...”
Şimdi iş gerçekleştiğinden ve sonuç kesinleştiğinden, yazmakta sakınca olmasa gerek. Aldığım cevap şu mealdeydi: “Eylül sonuna kadar başörtüsü sorunu halledilecek!”
Nitekim, Sayın Başbakan’ın Eylül’ün son günü açıkladığı paketle başörtüsünün kamuda serbest kalacağı ilân edildi. Yani Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı’nın 3 ay önceden verdiği müjde gerçekleşmiş oldu. Önceki gün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni düzenlemeye göre, artık kamuda başörtüsü resmen serbest!
Gerçi “emniyet hizmetleri sınıfına mensup olanlar, hâkimler, savcılar, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görev yapanlar” için yasak hâlâ sürüyor. Yani kamuda başörtüsü tümüyle değil, büyük oranda serbest ve istisnai yasaklar devam ediyor. Ama olsun, bu da bir aşama ve şimdi de “yasağın bu kısmını aşmak için mücadele” verilir. Zaten bizi diri tutan da bu tür mücadeleler değil mi?!...
Gelelim meselenin başka bir boyutuna, başlıkta sorduğum suale...
Kısmi yasak sürüyor da olsa kamu kurum ve kurumlarında başörtüsü yasağı kalktı da, acaba “özel kurum ve kuruluşlar”da durum nasıl?
Özel sektörde başörtüsü yasağı, başörtülü çalışan istihdam edilmeyerek sürüyor, bunu biliyor olmalısınız. Eğer başörtüsü bir “insani hak” ise, başörtülülere karşı gerek kamuda, gerekse özelde “hiçbir ayrımcılığın olmaması” lazım değil mi? Bunu sağlayacak mevzuat düzenlemelerinin de bir an önce yapılması gerekir.
Ancak meseleyi sadece “mevzuat”la halledemeyeceğimiz besbelli. İnsanların kafasındaki “değer yargıları”nın, “algılar”ın da tashih edilmesi gerekiyor. Zira başörtüsüne “karşı tutum”ların “lehte tutum”a dönüştürülmesi, “toplumsal barış” için önemli bir adım ve aşama olacaktır. İşte bunu sağlayacak olan, “başörtülüler”dir.
Vakur, edepli, onurlu, şahsiyetli, makul tutumlarıyla ve çalışmalarıyla, beşeri münasebetlerindeki inceliklere dikkat etmeleriyle algıları ve karşı tutumları tashih etmek başörtülülere düşüyor. Ancak ahlâk ve edebini, kimlik ve kişiliğini, şeref ve haysiyetini korumak suretiyle yapmalılar bunu; ezik, yılgın, pısırık, terbiye sınırlarını aşmış, yalakalaşmış, kabul edilmek için kişiliğini ve ilkelerini çiğnemiş olarak değil!
Bir diğer husus da, serbest olan başörtüsünün, “tesettür vasfı”nı taşıyor olması lazım. Yani kamuda ve özelde, “İslami tesettür”e uygun olarak giyinenlere herhangi bir mevzuat engeli ya da fiili engelin çıkarılmaması lazım. Eğer “İslami tesettür kuralları”na uygun olarak giyinmek engellenirse, başörtüsü yasağı devam ediyor demektir; çünkü başörtüsü, tesettürün bir parçasıdır ve tesettür, parçalanamaz bir bütündür.
Şimdi yasağın gerçekten ve fiilen kalkması, onyıllarca süren yasağın yılgınlığını üzerinde taşıyanların, bunun kendi içlerinde ürettiği “psikolojik baskı”sından kurtulmasına ve “İslami duruş”undan taviz vermemesine de bağlı.
Yasak kalktı... “Kalkmamış psikolojisi”nden sıyrılın ve “tesettür”ünüze sahip çıkıp “İslami duruş”unuzu koruyun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi