Faruk Köse

Faruk Köse

Devlet-millet kaynaşması nasıl olur?

Devlet-millet kaynaşması nasıl olur?

28 Şubat Süreci’nin ateşli günlerinde bir Paşa, “ülkenin İslamlaşması”na asla müsaade etmeyeceklerini vurgulayıp, bu yetkiyi nereden aldıklarına dair şu cümleyi ekliyordu: “Çünkü biz devletiz.”
O günden beri, ne zaman “devlet aygıtına dair bir tabir/tanımlama” görsem dikkat kesilirim. “Devlet nedir”, ”Devlet”ten ne/kim anlaşılmalıdır? “Devlet” olarak takdim edilenler gerçekten “devleti temsil” ediyor mu, veya devleti sadece onlar mı temsil eder? Buna dair kafa yorarım. Vardığım sonuçları “İNANÇ DEVLETİ, Bir İdeal Devlet Teorisi” adıyla bir kitapta topladığımı belirtmeliyim.
“Devlet-millet ilişkileri”ne dair bir şeyle karşılaşınca dikkatim yoğunlaşıyor ya, işte bizim gazetenin cumartesi günkü manşeti, bana 28 Şubat Paşasının sözlerini hatırlattı. “Devlet-millet kaynaştı” manşetiyle verilen örnek, “polis ve askerlerin, Güneydoğu’da halkı ziyaretleri” üzerineydi. Yani arada siyasetçilerden kısaca söz edilse de, bu haberde “devlet”i temsilen “üniformalılar” ön plâna çıkıyordu.
Tabiî bu “devlet-millet kaynaşması”nı “temenni” kabul etmek lazım. Zira elde, hayata geçen başka veri/örnek olmayınca, bunu temenni için, “üniformalıların üniformasızları ziyareti”ni “devlet-millet kaynaştı” şeklinde vermekten başka çare kalmaz.
Burada üzerinde durulması gereken iki husus var. Biri, “devlet” tarafında kimin olacağı, diğeri ise “milletle kaynaşma”nın niteliği... Zira, nasıl ki 28 Şubat Paşasının kendini devlet yerine koyan anlayışı kabul edilemezse, bugün de devleti üniformalıların temsil ettiği kabul edilemez. Yine milletle kaynaşmak, bazı devlet görevlilerinin arada bir halkın arasına katılmasıyla gerçekleşmez.
Devlet, “bireysel irade”nin “kurumsallaşmış toplum” halinde örgütlenerek, yetkiyi hem “toplumsal bütünlük”ü sürdürecek, hem de “bireysel varlık”ı koruyacak biçimde temsil eden “toplumsal irade”ye devretmesiyle oluşan “bireyin ve toplumun siyasi ve hukuki üst-örgütlenmesi”dir. “Sosyal hakikatler”den doğup buna dayanması, varlığını sürdürürken “sosyal yapı ve doku”nun gerekleriyle tamamen uyum içinde bulunması gereken Devletin kurumsal ve hukuksal yapısını, “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri” teşkil etmelidir. “Toplumsal talep” doğrultusunda, “toplumsal rıza”ya uygun olarak, “toplumsal onay”ı alarak ve “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne dayanarak kurulan, “toplumsal birliktelik”in “kaynak birikimi”ni ve “güç birliği”ni “devletli hayat”ın “varoluş amaçları”na uygun olarak sevk ve idare eden “Devlet Tüzel Kişiliği”ni, bu sebeple “şahıslar” veya “ideolojik gruplar” değil, “kurumlar” ve “hukuki sistem” temsil edebilir ve bu temsil, “toplumsal rıza ve onay”a dayanırsa “doğru” ve “meşru” olur.
Bayram münasebetiyle Güneydoğu’da yaşananlar “Devlet-millet kaynaşması” değil, bazı devlet görevlileriyle Güneydoğu halkının bir kısmının buluşmasından ibaret. Nitekim bu, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da devlet görevlileri, devlet-millet kaynaşması için yoğun çaba harcıyor” şeklinde ifade edilerek, “temenni”ye kulvar açılmaya çalışılıyor.
Ancak bu tür çalışmaların sadece “terör”e zemin olan Doğu ve Güneydoğu ile sınırlı tutularak “kucaklaşmanın bölgesel kalması” dikkat çekici. Elbette Devlet görevlileri onlarla kucaklaşmalı; ancak Terör Örgütünün baskısıyla, “PKK yanlısı ayrışmacı Kürtlere pozitif ayrımcılık” yapılmasını doğru bulmuyorum. Zira aynı Devlet görevlileri, niçin halkla buluşulan bölgedeki çatışmalarda evlatlarını kaybetmiş diğer bölgelerin halkıyla da kucaklaşmıyor? “Devlet-millet kaynaşması” olacaksa, diğer bölgelerden de benzer haberler gelmeli değil miydi?
PKK açıkça tehdit ederken, KCK aklanıp meşruiyet kazanmışken, teröristlerin “sözde şehitlik”leri ziyaretgâha dönüştürülürken, “terör örgütünün şehir yapılanmaları” kemale ermişken; bir yandan “Kürt İslami Hareketi”ni ve “dini-kültürel faaliyetlerde bulunan müslüman Kürt gençleri”ni cezalandıracak, bir yandan da “Teröristbaşı”nın müslüman Kürtleri kandırıp yanına çekerek PKK’ya payanda yapmak için önerdiği “İslam Kongresi” fikrine susup, “PKK’ya şirin görünen halkla kucaklaşma sahneleri” tertipleyeceksin; bu olmaz. Zira millet sadece Güneydoğudakilerden, Güneydoğu’daki halk da sadece “ayrışmacı ve İslam karşıtı PKK’lılar”dan ibaret değil.
Devlet-millet kaynaşması, “teröriste pozitif ayrımcılık” yapmakla olmaz. Kamu malına teröristin adını vermekle olmaz. Müslüman STK’ların saldırıya uğraması karşısında susarak gereğini yapmayıp, “ülkeyi ateşe verenlerin taleplerini karşılayan paketler” açmakla olmaz. Diğer bölgelerde görünmeyip, “ayrışmacıların etkin olduğu bölge”de halkın arasında poz vermekle olmaz.
Ya nasıl olur?
Devlet-millet kaynaşması, Devlet görevlilerinin “milletten hesap sorma yetkisi”ni alıp, onlara “millete hesap verme yükümlülüğü” getirmekle olur. “Kurumsal ve hukuksal yapı”sıyla “Devlet örgütü”nün, millete yabancı bütün unsurlardan/değerlerden temizlenip, “milletin inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne uygun olarak biçimlendirilmesiyle olur. “Devlete göre bir millet üretimi”nden vazgeçilip, “milletin değer yargılarına göre bir devlet dizaynı”nı gerektirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Köse Arşivi