Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kendilerini kelepçelediler... Kelepçeleri kırmak için!

Kendilerini kelepçelediler... Kelepçeleri kırmak için!

Dün, Türkiye’de “tarihi bir gün” yaşandı... 4 AK Partili Milletvekili; Meclis’e “başörtüleri” ile geldiler ve Genel Kurul salonuna oturdular... Kayda değer bir olay yaşanmadı... Çünkü Meclis’te; “katran karası” suratıyla herkesi korkutan Bülent Ecevit yoktu.
Evet, “tarihi bir gün” yaşandı Türkiye’de ve bugünkü manşetimizde de ifade ettiğimiz gibi; Meclis gerçekten “Milletin Meclis’i” oldu...
Bugünü; tarih sayfalarına değil, Meclis’in duvarlarına da kazımak gerekir.

Tarih, 31 Ekim 2013...
Peki, bu “31 Ekim” tarihi size bir şeyler hatırlatıyor mu?..
Ne yalan söyleyeyim, ben de hatırlamamıştım ama, arkadaşım Yusuf Ziya Belviranlı, dün akşam telefon edip, dedi ki;
“Ne olmuştu 31 Ekim’de?.. Hafızanı zorlarsan, bulursun!”
Buldum...

ÖRTÜ İÇİN İLK KURŞUN!

“Fransızlar’ın Maraş’ı işgalinden kısa bir süre sonra olaylar başladı... İlk anlarda küçük grupların karşılıklı sataşma ve atışmaları cereyan ediyordu...
Bu arada asıl adı Ali olan Sütçü İmam Uzunoluk Caddesi’nin kenarında hem süt satarak geçimini sağlıyor, hem de ücretsiz olarak imamlık yapıyordu.

Bir Cuma günü, sabah olur olmaz, şehirdeki Ermeniler’in taşkınlık ve şımarıklıkları görülmeye başladı. Fransızlar’dan güç alan Ermeniler, şehre dağılarak önlerine gelen Türklere hakaret ediyorlar, Milletin örf, adet, gelenek ve görenekleri ile dinine dil uzatıyorlardı. Çeşitli mahallelerde yer yer olaylar patlak vermeye başladı. Fransız askerleri de bu duruma seyirci kalıyorlardı.

Bardağı taşıran son damla; Fransız askerlerinin “Uzunoluk Hamamı”ndan çıkan kadınlara sarkıntılık etmeleri oldu.

Bir grup Fransız ve Ermeni askeri ikindi üzerinde Uzunoluk Caddesi’nden kışlaya dönüyorlardı. O anda Uzunoluk Hamamı’ndan yüzleri peçeli iki Türk kadını çıktı. Üç kişi olan ve sarhoş durumda olan Fransız-Ermeni askerlerinden birisi, hamamdan çıkan Türk kadınlarına saldırdı ve peçesini yırttı.

“Artık burası Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezilmez” diyerek kadıncağıza sarılıp ilişmek istedi.

Peçesi yırtılan ve zor durumda kalan kadıncağız bayılıp yere düştü.
Diğer kadın da imdat istercesine bağırdı. Olayı Kel Hacı’nın kahvesinden gören insanlar dışarı çıkarak, askerlerin üzerine yürüdüler. Ermeniler kötü sözler sarfederek silah kullandılar.

Bu arada Çakmakçı Sait orada kurşunla yaralandı ve şehit oldu. Gaffar Osman da yaralandı. Bu sırada Ali Sütçü İmam, tabancasını alarak dükkanından hızla olayın olduğu yere geldi. Silahını Ermeni askerlerinin üzerine boşalttı. İlk kurşunu atan Sütçü İmam’ın silahı ile yaralanan Ermeni askeri arkadaşlarının yardımı ile kışlaya götürüldü. Yaralı asker bir gün sonra öldü.

94 YIL SONRA ÖZGÜRLÜK

Ermeni askerinin, “Türk kadının peçesine saldırdığı” buna tahammül edemeyen Sütçü İmam’ın da “kurşun” sıktığı tarih, 31 Ekim 1919’dur.
Evet; 31 Ekim 1919.

Sütçü İmam’ın sıktığı o kurşun, “Kahramanmaraş’ın özgürlüğe giden yolunda atılan ilk adım”dır!..
Ne “tevafuk”tur ki;
31 Ekim 1919’dan tam “94 yıl sonra”, Meclis’te de “özgür” oldu başörtüsü!..
Hiç kimse, bu “tarih”in altında “kasıt” aramasın... Yani; bu, bir “hesap-kitap” işi değildir.. Tamamen “tevafuk”tur, tamamen “tecelli.”

Bu vesileyle, Sütçü İmam’a rahmetler diliyorum... Mekânı cennet olsun.

KARANLIK 28 ŞUBAT GÜNLERİ

Hani, derler ya;
“Yüksek dağlarda hem yılana rastlanır, hem kuşa... Biri uçarak gelmiştir, biri sürünerek.”
Dün, AK Partili 4 milletvekili, yani Sevde Beyazıt Kaçar, Gülay Samancı, Nurcan Dalbudak ve Gönül Bekin Şahkulubey tıpkı “Hac’da örtündükleri” gibi, yine “başörtülü” olarak geldiler Meclis’e...
Ama, bugünlere “uçarak” değil, “sürünerek” geldiler... Onlar bugün; “örtüleriyle, özgür bir şekilde Meclis’e gelebildiyseler”, bunu geçmişte verilen “mücadele”ye borçludurlar.
Çok “meşakkat”ler çekildi, çok “bedel”ler ödendi... Çok “zulüm”ler yaşandı.
Bunları, diğer sayfalarımızda fotoğraflarıyla göreceksiniz... Ama ben, yine de özetle aktarmak istiyorum.

“Türkiye’nin en kara günleri” olarak tarihe geçen “28 Şubat Süreci”nde öğrenci, öğretmen, memur ve asker eşleri; başörtülü oldukları gerekçesiyle zulüm yaşadı. Öğrenciler; başörtülü oldukları gerekçesiyle okullarına alınmadı, okulların önlerine güvenlik güçleri barikat kurdu, başörtüleri çekildi ve ağızları kapatıldı, ödül almaları engellendi.
Öğrenciler, sivil polisler tarafından sopalarla kovalandı, başları yarıldı, minnacık bileklerine “kelepçe”ler takıldı...

Bursa’da İmam Hatip Lisesi’nde okuyan Dilek Gürgen adlı öğrenci polis baskısından kaçarken ayağını kaybetti.

71 yaşındaki Medine Bircan adlı hasta “başı açık fotoğrafı olmadığı” gerekçesiyle tedavisini yaptıramadı, perukla fotoğraf vermek zorunda kaldı.
Merve Kavakçı, milletvekili olmasına rağmen Meclis’te yemin edemedi ve milletvekilliği düşürüldü.
Eşleri başörtülü askerler, TSK’dan ihraç edildi, askerlerin orduevlerinde yaptığı düğüne anneleri ve akrabaları başörtülü olanlar alınmadı, takı törenleri yağmur altında yapıldı.

HEPSİNİ KUTLUYORUM

Saymakla bitmez...
Ama, yılmadı “Başörtülü”ler...
Cuma namazları çıkışında veya meydanlarda hep haykırdılar;
“Başörtümüzle okumak istiyoruz.”
“Başörtüsüne özgürlük!”
Sadece haykırmakla kalmadılar, “dünyanın en geniş katılımlı eylemi”ni, evet “5 milyon insanın katıldığı Elele Eylemi”ni gerçekleştirdiler.
Sonra, her hafta “şehir meydanları”nda toplanıp, “özgürlük” istediler.
Bu vesileyle, “Özgürlük eylemi” yapan bütün başörtülüleri ve onlara destek verenler adına Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nu yürekten kutluyorum.
Dile kolay;

“İlk eylem”lerini 17 Eylül 2005 tarihinde, “son eylem”lerini de “26 Ekim 2013’te” yapmışlar.

Sizin anlayacağınız;
“445 hafta”dır eylemdeler...
Böylesine “uzun soluklu bir eylem”in bir örneği var mı dünyada?..
Hepsini yürekten kutluyorum...
Merve Kavakçı’nın şahsında, “tüm başörtüsü mağdurları”nı yürekten kutluyor ve “gözünüz aydın” diyorum.
Sayenizde, Meclis;
Gerçekten “Milletin Meclisi” oldu...

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gördünüz işte, kıyamet falan kopmadı...

Gördünüz ya, “kıyamet” kopmadı... Toplum, “kutup”lara da ayrılmadı... Yer, yerinden de oynamadı... Nehir yatağına, yol rayına oturdu, o kadar... Kısacası, onyıllar önce “olması gereken” oldu...

Demek oluyor ki, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ifade ettiği gibi; “Evet, uzun yıllar geçti. 10 sene sonra, 14 sene sonra bazı şeyler gerçekleşiyor ama kırmadan, dökmeden, yıkmadan gerçekleşiyor. Ele silah almadan gerçekleşiyor, dağa çıkmadan gerçekleşiyor.”
Şahsen ben, “4 AK Parti Milletvekilinin Meclis’e başörtülü olarak gelmesini protesto eden” CHP Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, üzerinde “Atatürklü bayrak” deseni bulunan “tişört”le Meclis’e gelmesini de pek o kadar yadırgamadım.. Malûm; 29 Temmuz 1997 tarihinde de; Şantal Zakari adlı bir “Ermeni kız” Ankara’da, yine böyle bir protesto eylemi gerçekleştirmişti... Ama bu tür eylemlerin, “suyun akışını tersine çeviremeyeceği” görüldü.. Bunu Şantal Zakari adlı Ermeni kız da gördü, Dilek Akagün Yılmaz adlı CHP Milletvekili de!..

Elbette, Süleyman Demirel de gördü... Başörtülü öğrencilere; “Gidin, Suudi Arabistan’da okuyun” demişti.. Başörtülüler orada okumadı ama, orada “örtündüler” ve geldiler Meclis’e...
Gördünüz, “kıyamet” filan kopmadı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi