Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

26 kişilik Akit’i protesto timi... Geldiniz de ne oldu?

26 kişilik Akit’i protesto timi... Geldiniz de ne oldu?

Geçen haftanın en çok tartışılan konularından biri, “Diyarbakır’daki tarihî buluşma”nın yankıları, diğeri de Hükümet ve Cemaat arasındaki “dershane” kavgası idi...
Akit, bu kavga ile ilgili gelişmeleri hafta boyu yayınladı...
Malûm, son olarak dün de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözlerini aktardık.
Rusya seyahatinden dönüşte, aralarında Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez’in de bulunduğu gazetecilere açıklamalarda bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan, dershane tartışmaları ve “Cemaat”le ilgili olarak diyordu ki;
l “Cemaatin mensupları, en ileri gelenleri bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi? Benden geri dönen bir şey yok, buna Rabbim şahittir...”
l “Bütün dershane sahiplerine söylüyorum. Hemen süratle okullaşmaya gidin. Her türlü desteği biz verelim. Artık kesinlikle geri adım atmayız. Yani ben bu makamda olduğum sürece kimse bizden beklemesin. Haziran’a kadar inşallah bu işi bitireceğiz. Bunu daha fazla kokutmaya gerek yok.”
Görünen o ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan, dershaneleri “dönüştürme” konusunda “son derece kararlı”dır...
Temenni ederiz ki;
Cemaat mensupları da “otorite”nin kararına uyarlar ve bu “gerilim”i daha fazla devam ettirmezler...
Aksi halde; “Hükümet’e zarar vermek” isterken kendi topuklarına “kurşun” sıkmış olurlar.
Dediğimiz gibi;
Geçen hafta, ağırlıklı olarak “dershaneler” etrafındaki çelişmelere yer ayırdık.
“Bugünden itibaren” de;
Muhabirlerimiz Koray Taşdemir ve Naim Taşbaşı tarafından hazırlanan, “Eğitim mi, Rant mı?” başlıklı “Dershane Dosyası”nı istifadelerinize sunuyoruz.
Umuyoruz, faydalı olur...

OLMASAYDI OLMAZ MIYDIK?!?

Bugün, “dershaneler” üzerinden yürütülen tartışmalara ara verip, “Akit’in kendi gündemi”nden söz etmek istiyoruz...
Malûm;
“Atatürk’ün ölüm yıldönümü” dolayısıyla; geçen yıl 10 Kasım’da Koç Holding tarafından gazetelere bir ilân verilmiş ve denilmişti ki;
“Olmasaydı olmazdık.”
Biliyorsunuz;
Bu ilân hiç tartışılmadı.
“Atatürk olmasaydı” olur muyduk, yoksa olmaz mıydık mevzuunu hiç kimse irdelemedi ve bunun “küfre kadar giden bir ifade” olduğu üzerinde hiç duran olmadı...
Ne zaman ki;
Sancaktar dergisi, bu yıl 10 Kasım’da Akit’e bir ilan verdi, ortalık karıştı...
Oysa o ilan, son derece “nezih” bir ilandı... “Hakaret” yoktu, “küfür” yoktu... Sadece ve sadece Koç Holding’in geçen yıl verdiği ilana “nazire” vardı.
“İronik” bir şekilde deniliyordu ki;
“Olmasaydı da olurduk.”

1085’TE DE VARDIK!

Öyle ya;
Türk tarihi, 1881’de veya 1919’da başlamadığı gibi, 1938’de de sona ermedi...
Dahası; her ağzımızı açtığımızda, “hamasi nutuklar” atıp, “köklü bir tarihimiz” ve “şanlı bir geçmişimiz” olduğundan söz etmez miyiz?..
Elbette ederiz, çünkü;
“Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluş tarihi 1085... Türk Zabıta Teşkilâtı’nın kuruluş tarihi 1830...
Türk Polis Teşkilâtı’nın kuruluş tarihi 1849...
Jandarma Genel Komutanlığı’nın kuruluş tarihi 1843...
Yargıtay’ın kuruluş tarihi 1872...
Danıştay’ın kuruluş tarihi ise 1873...
Bırakın ötesini-berisini;
“Anadolu’nun Türkleşmesi”nin kökeni, 1071’deki Malazgirt Meydan Muharebesi’ne ve 1299’da kurulan Osmanlı Devleti’ne dayanır.
Bu “tarihî gerçekler” ortadayken, “Türk tarihi”ni Atatürk’le başlatıp, Atatürk’le sona erdirmek ve “Olmasaydı, olmazdık” demek ne kadar akılcıdır, ne kadar mantıklıdır, takdirlerinize bırakıyoruz.
Kaldı ki;
“Olmasaydı, olmazdık” diye ilan vermek ne kadar demokratik bir hak ise, o ilana “nazire” yapıp; “Olmasaydı da olurduk” demek de, “demokratik bir hak”tır.
Ne yani;
Bu ülkede, birilerinin “söz söyleme” hakkı vardır da, başkaları “susmak” zorunda mı?..
Hem “demokrasi”den söz edeceksiniz, hem de; “Ben konuşayım, sen sus” diyeceksiniz... Bunun adı “demokrasi” değil, “diktatörlük”tür!..

AKİT’E KARŞI EYLEM KAMPANYASI

10 Kasım’da o “ilan”ın yayınlanmasından sonra, kendilerini “bu ülkenin sahibi”, aksi düşünenleri de “bu ülkenin zencileri” gören “Beyaz Türkler”in yoğun saldırısına maruz kaldık.
“Telefon bombardımanı” bir yandan, “internet sitemizi hack’lemeler” bir yandan, “tehdit”ler bir yandan, yoğun bir “baskı”ya maruz kaldık...
Tam “Bitti” derken, bu defa da, “Akit’i basma” gibi bir “organizasyon hazırlığı” içinde olduklarını haber aldık.
Ne ilginçtir ki;
Bunun öncülüğünü de, dün “Maoist” olan, bugün ise “Kemalist”liğe evrilen bir grup, evet “Odatv”ciler yaptı...
“Baro’cular” yaptı,
“CHP’liler” yaptı,
“Kuvayı Milliyeciler” yaptı!..
Bütün “TGB’li”leri, bütün “Mustafa Kemal’in askerleri”ni ve bütün “Atatürkçü”leri, 24 Kasım günü “Akit’i protesto” etmeye çağırıyorlardı...
Twitter üzerinden, “son bir haftadır yürüttükleri kampanya”dan o kadar umutlanmışlardı ki, birbirlerine şu mesajları atıyorlardı:
“24 Kasım günü saat 15.00’te Akit’i protesto edelim... Atatürk için ilk adımı at... Kuvayı Milliye Meşalesi yakılacak... Haydi, Akit’i protesto etmeye... 24 Kasım saat 15.00’te yüz binler olarak Akit’in önünde buluşalım.”
Derkeen;
“Bir haftalık kampanya”nın ardından, dün geldiler Akit’in önüne...

ÜLKÜCÜLER DE NEREDEN ÇIKTI?

Bize ulaşan haberlerde;
“En az 5 bin kişi” ile gelecekleri ifade ediliyordu!..
Aaa, o da ne;
Biz, karşımızda, “eski Maoist, yeni Kemalist”leri, “Mustafa Kemal’in askerleri”ni, “Atatürkçü”leri beklerken, gele gele kimler geldi biliyor musunuz;
“Başbuğ’un askerleri!”
Evet, evet;
Odatv tarafından organize edilen eyleme, “Mustafa Kemal’in askerleri” değil de, “Başbuğ’un askerleri” geldi, iyi mi?..
Merak ettik tabiî;
“Maoist”lerle “Ülkücüler”in arasında ne gibi bir bağ, ne gibi bir bağlantı olabilir?..
Gerçekten şaşırdık;
“Protesto gösterisi” esnasında, parmaklarıyla “Bozkurt” işareti yapan ve bu arada “Ya Allah, Bismillah” sloganları atan bu insanları, kim saldı Akit’in üzerine?..
Bunlar, gerçekten “Başbuğ’un askerleri” midir, yoksa “Başbuğ’un askerleri” kılığına girmiş “Maoist-Kemalist”ler veya “Koç’un kuzuları” mı?..
Bunlar gerçekten “Ülkücü” iseler, gerçekten “Başbuğ’un askerleri” iseler, “Dokuz Işık”ı bilmeleri gerekirdi.
Peki, “Dokuz Işık”ın neresinde vardır Atatürkçülük veya Kemalizm?..
“Ülkücü geçinenlere” bir kıyakçılık yapıp, sayalım “Dokuz Işık”ın esaslarını;
“Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Gelişmecilik ve Halkçılık, Endüstricilik ve Teknikçilik.”
Gördüğünüz gibi;
“Dokuz Işık”ın hiçbir yerinde “Atatürkçülük” yok!.. Peki, “Ülkücü” olduklarını iddia edenler, “Başbuğ’a rağmen” Dokuz Işık’a, bir “ışık” daha mı eklediler?..
Değilse, “Maoist kışkırtma”ya kapılıp, Akit’in önüne niye geldiler?..

TOPU TOPU 26 KİŞİ!

Hadi geldiler de, niye bu kadar “az” geldiler?.. Ne yani, günlerdir sürdürülen “kampanya”nın sonunda, gele gele “26 kişi” ile gelecekseler, bu kadar “cayırtı”ya ne gerek vardı?..
Zannetmiştik ki;
“5 bin kişi” gelecekler...
Hadi olmadı, “2 bin kişi” gelirler diye bekledik...
Sonunda, topu topu;
“26 kişi” geldiler, iyi mi?..
Bunların kaçı “Başbuğ’un askeri” idi, kaçı “Mustafa Kemal’in askeri” ve kaçı “Atatürkçü” idi, elbette bilemeyiz ama, “Bozkurt” işareti yapan “kadınlı-erkekli grup, 10 kişi kadar”dı!.. Onları karşılayan “bizim çalışanlarımız”ın sayısı “onların iki katından fazlaydı!”
Bir de, yanlarında “Derin Millet” başlıklı bir pankart getirmişlerdi.
Merak ettik elbette;
O pankartı açanlar “Derin Millet”ten midirler, yoksa “Derin Devlet”ten mi?!?..
Olayın diğer boyutlarını, eylemle ilgili “haber”imizden ve Yazı İşleri Müdürümüz Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısından takip edebilirsiniz.
Hasılı kelâm;
“26 kişi ile geldiler”, protesto eylemlerini yapıp, gittiler...
Peki, sormak gerekmez mi;
“Geldiler de ne oldu?”
“26 kişi” ile geldiler,
Ve “hüsran”la döndüler.
Yazık...
Ne kadar da azmışlar!..
Ve ne kadar da “az”mışlar!..
Selâm ve saygılarımızla...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi