Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Akit’te Yazmak

Akit’te Yazmak

Aslında bu yazıyı 3 sene önce yazmalıydım. Gündem o kadar yoğundu ki 3 yıldır, bir türlü yazamadım.

Akit’te yazmaya başladığımda, olumlu-olumsuz pek çok tepki aldım.

Önce Vakit/Akit’te yazma maceramı kısaca özetleyeyim.

Yener Dönmez, 3 sene önce 15 akademisyenin gazetede münavebeli olarak yazması teklifinde bulundu. Yazılarıma dokunulmayacaksa, yazabileceğimi söyledim. Karşılıklı anlaştık. Bir süre sonra, münavebeli yazdığımız arkadaşlarımızdan bazıları yazmaktan vazgeçtiler. 

Yazılarımın Vakit okuyucuları tarafından heyecanla okunduğunu görüyorduk. Bir süre sonra, haftalık yazmam teklif edildi. Kabul ettim. O gün bu gündür yazıyorum. Daha sonra Haber Vaktim’de de haftalık yazılar yazmam teklif edildi. Onu da kabul ettim.

Ülkücü gelenekten gelen biriydim. Gazete de internet sitesi de, bu kimliğimle yazacağımı biliyordu. Bütün yazılarımı bu kimliğimle yazdım. 

Yazılarıma karşı üç tip tepkiler aldım.

En fazla olumsuz tepki, partizan ülkücülerden geldi. Akit gibi bir gazetede nasıl yazarmışım? Vakit/Akit, gazete değil, gizli güçlerin ajitatif bir organıymış. Hatta dış güçlerin etkisiyle çıkan bir gazeteymiş ve yazarları, bu güçlerin çıkarlarına hizmet etmek için, yazarlardan buna göre yazılar istermiş. Hem, bunlar “İslamcı” imişler ve Türklüğe de karşıymışlar.

Vakit/Akit’i çıktığı günden beri takip ederdim. Hele 28 Şubat dönemindeki fişek gibi haber ve yazıları!... Herkesin saklanacak delik aradığı günlerde, Vakit/Akit, namluya sürülmüş bir mermi gibiydi. Evet... Dili sert bir gazeteydi. Benim de dilim sertti. İki sert dil birleşmişti.

Vakit/Akit, herhangi bir sosyal gruba yaslanmıyor; bağımsız insanların bir araya geldiği gazete olarak, bütün engellere rağmen, yolunda dimdik yürüyordu. Ben de kendimi herhangi bir sosyal gruba mensup görmüyordum ve dik duran insanlara omuz vermek istiyordum.

Bu gazetede, Türklük aleyhine bir satır bile yazı görmedim. “İslamcılık” ise, politik bir tercih değil, yaşama şekli olarak kabul ediliyordu. Bu gazetede ben “yanaşma İslamcı” tanımını rahatça kullanmış biriyim; yazarları hiçbir yere yanaşma endişesi taşımayan ve sadece bireysel görüşlerini yazan yazarlardı. 

23 Kasım 1970 günü Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda şehit edilen ve ilk ülkücü şehitlerden Dursun Önkuzu konusunu, 2010 yılında bu gazetede tekrar dile getirdim. Gazete 3 gün bu konuyu manşete taşıdı ve hatta Kemal Kılıçdaroğlu gazeteyi ve beni mahkemeye verdi. Tabii beraat ettik.

Bu gazetenin ülkücülere özel olarak bir muhalefeti yok ama CHP’lileşen partizan ülkücüleri eleştiriyordu. Onları ben de eleştiriyordum. 

Bir de, Vakit/Akit’e burun kıvıran, küçümseyen İslamcıların olduğunu fark ettim. Bunların tavrı, tam bir “beyaz Müslüman” tavrı idi. Yani eleştirdikleri jakobenlere benzemişlerdi. Vakit/Akit, kimseye benzemeden, kendisi olmaya devam ediyordu. Özgündü ve özgürdü. Bu da çok saygı değer bir tavırdı. 

Sol?... Sol zaten kökten muhalifti gazeteye. O yüzden sözünü bile etmeye değmez.

Eleştirdiğim zihniyetleri eleştiriyordu gazete... Ne eyyamcılık yapıyor, ne de parti broşürü gibi çıkıyor; kitabı hep ortadan açıp zülf-iyâre dokunmayı, sözü hep meclisten içeri söylemeyi ve arı kovanına çomak sokmayı da çok seviyordu...

3 sene zarfında şunu da gördüm ki, bütün sert eleştirilere rağmen, Türkiye ile ilgili ciddi düşünceleri olan herkes, güne Akit okuyarak başlıyor.

Böyle bir gazetede niye yazmayayım ki?...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi