Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şiir gibi bir Şair: Mehmed Âkif

Şiir gibi bir Şair: Mehmed Âkif

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,

Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çaldırsa,

Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;

Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,

Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar…

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir…

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı vicdan bir…

Değil mi sinede birdir vuran yürek, yılmaz;

Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz.

¥

Şiir gibi şairimizi kaybettiğimiz günün üzerinden 77 yıl geçmiş (ölüm tarihi: 27 Aralık 1936). Ama aradan geçen 77 yılı da aramızda yaşamış gibi: Hâlâ yaşıyor, yazıyor, konuşuyor; uyarılarıyla hâlâ güncel tartışmalarımıza çözüm üretiyor.

İçinden geçtiğimiz karmaşık günlere kendini fazla kaptırıp umutlarını tüketenlere bakın ne diyor: 

Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak... 

Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak. 

Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle…

İmanı olan kimse, gebermez bu ölümle: 

Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’ 

Davransana... Eller de senin, baş da senindir!

¥

“Şair” deyip geçmeyin, yürekler şiirleşmeden şair olunmaz! 

Âkif’in yüreği şiirdir. Çünkü yürek ritmi, Peygamber-i Âlişan’ın yürek ritmiyle bütünlenmiştir…

Hüseyin Cahit bunu vurguluyor ve diyor ki: “Akif’in hayatı, şiirlerinden daha büyük bir şiirdir.”

¥

Âkif demek, salt şiir ve sanat demek değil, Âkif demek, öncelikle sapa sağlam iman demektir… Ahlâk demektir… Mertlik demek, ahde vefa demek, vatan-millet sevgisi demek, hayâ demek, edep demek, âdap demektir…

Binaenaleyh, Âkif’i anmak, ihtiyacımız olan “insan”ı yeniden keşfetmeye doğru adımlar atmaktır…

Onun bize değil, bizim ona ihtiyacımız var: Ona hasretimiz bu yüzdendir…

Çünkü Âkif, “insan”ı “Ahsen-i takvim” sırrıyla hayatın merkezi yapan ve “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” anlayışını varlık sebebi sayan idrakin ürünüdür…

Âkif, aşiretten devlet çıkaran “inşa”nın ürünüdür…

Âkif, “İ’lâ-yı kelimetullah”a kendini adayan “ihya”nın ürünüdür…

Âkif, “Bizans bir gün mutlaka fethedilecektir” fermanını yüreğine sarıp “feth-i mübin”e yürüyen “ihlâs”ın ürünüdür…

Âkif, “Dünyayı bir padişaha çok, ama iki padişaha az” bulan iradenin ürünüdür…

Öte yandan, Mehmed Âkif, imanlı, kararlı, yararlı, ahlâklı, adâletli, şefkatli, izzetli, faziletli, fedakâr, paylaşımcı, sevecen ve vakur “Osmanlı insanı”nın, son yansımalarından biridir. Asıl kudreti de işte buradadır, gücünü buradan almaktadır. 

Zaman zaman, “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz/ Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!” diye kükremiş, zaman zaman çine kapanıp inlemiştir:

“Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem,

“Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım…” 

Ya da: “Yoktur elemimden şu ağır kubbede bir iz/ İnler, Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!” 

Allah rahmet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi