Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Vermeyince Ma’bud…

Vermeyince Ma’bud…

Bizim köyde “Tıkandı Baba” lâkabıyla tanınan bir Fehmi Amca’mız vardı. Bilge bir kişiydi. Eniştemin öz amcası olduğu için, onu yakından tanıdım, ama neden “Tıkandı Baba” dendiğini çözemedim.

Meğer pek çok işe girip çıkmasına, pek çok iş kurmasına, balıkçılıktan defineciliğe kadar her türlü işi yapmasına rağmen talihi yaver gitmemiş, gençlik yıllarında ayrıldığı köyüne geri dönmek zorunda kalmıştı. Küçücük bir kulübede yaşıyordu. Bir gün kendisine neden “Tıkandı Baba” dendiğini anlattı.

Aslında bu Sultan II. Mahmud zamanından kalma bir hikâye imiş. Bir gün Padişah’a “Tıkandı Baba” olarak tanınan bir kahveciden söz etmişler. Adamın rızkı kapalıymış, bu yüzden “Tıkandı Baba” deniyormuş.

Bir gün kıyafet değiştirip adamın kahvehanesine gitmiş, lâkabının hikâyesini sormuş.

“Rüyamda kalabalığın içindeyim” diye başlamış adam anlatmaya, “herkesin bir çeşme var, hepsi gürül gürül akıyor, benim de bir çeşmem var, ama çok az akıyor. 

“Musluğun tıkalı olduğunu zannedip bir çomakla açmaya çalıştım. Öyle uğraşırken, çomak kırıldı. Musluk daha beter tıkandı. Ancak damlıyordu. ‘Keşke kurcalamasaydım’ dedim içimden, ‘eski hali daha iyiydi.’ 

“Ama dayanamadım. Eskisi gibi akması için tekrar kurcalamaya başladım. Bu defa musluk büsbütün tıkandı. Damlalar kesildi. Kupkuru oldu.

“Muslukla uğraşmamı başından beri izleyen kalabalık kahkahayı bastı. Biri yanıma geldi: ‘Tıkandı baba, tıkandı’ dedi, ‘uğraşma artık.’ 

Ter içinde uyandım. Rüyamı arkadaşlarımla paylaştım. Gülüp geçtiler. Ama o rüyadan sonra altına tutsam kömüre dönüştü. Hiçbir işten para kazanamadım. Sonunda bu ocakçılığı buldum. Çaycılıkla geçinmeye çalışıyorum.”

Padişah, duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu, ama risk meselesini de merak etmiyor değildi. Olayı test etmeye karar verdi. Yanındakilere dedi ki:

“Bir ay boyunca her gün her diliminde bir altın saklı olan bir tepsi baklava yaptırıp Tıkandı Baba’ya göndereceksiniz.”

Böylece bir ay boyunca  Tıkandı Baba’ya saraydan her diliminde bir altın saklı olan bir tepsi baklava gitmiş. Fakat hiç birisini yememiş. Üç kuruş kazanmak için hepsini satmış.

Baklavaları sattığı kişileri zengin etmiş, ama Tıkandı Baba’nın eline üç-beş kuruş dışında bir şey geçmemiş. 

Bir ay sonra, “Kaderi değiştirmiştir artık, rızkı açılmıştır” diye düşünen Padişah, yine kıyafet değiştirip Tıkandı Baba’nın kahvehanesine gitmiş. Eski hamam eski tas. Baba hala paçavralar içinde müşterilere çay-kahve taşıyor.

Çok şaşıran Padişah, baklavaların akıbetini sormuş. Öğrenince de beter bir şaşkınlığa daha düşmüş ve son bir deneme yapmaya karar vermiş. Önce kendini tanıtmış. Sonra da adamı alıp Üsküdar’a götürmüş. Her yer bağ bahçe. Tıkandı Baba’nın eline bir taş vermiş: “Bu taşı atabildiğin yere kadar tüm bağ ve bahçeler senin olacak.”

Tıkandı baba heyecanla taşı fırlatacakken, elinden kaymış, ayağına düşmüş. İşte o zaman Sultan II. Mahmud, o dillere destan deyimi mırıldanmış:

“Vermeyince Ma’bud, ne yapsın Mahmud!”

Bazılarının oy muslukları tıkalı olabilir, sokaklara dökülüp zorlamaya gerek yok, kısmetten fazlası mümkün değil!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi