Ahmet Türk

Ahmet Türk

Denetimsiz İktidar Yozlaşır!

Denetimsiz İktidar Yozlaşır!

Geçtiğimiz sene Mart ayında, İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından organize edilen bir konferansa konuşmacı olarak katılan AKP Amasya Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı. “Bir iktidar, üçüncü bir gözün denetiminden yoksun ise ‘soysuzlaşmaya’ başlar. Hele o güç kendine epik bir söylem, kutsal bir anlatım oluşturup kutsalla kendini tahkim ediyorsa, o kutsalın örtüsü altında her türlü çirkinliği yapabilir. Kitleler iktidar ilişkilerinin o karanlık, mahrem, bazen kutsallık atfedilen örtüsü altındaki alana ilişkin bilgi sahibi olmalıdır.” demişti…

Gerçi Naci Hoca bu düşüncelerini paylaştığı günlerde henüz “Gezi” ve “17 Aralık” travmaları yaşanmamıştı. Cemaat henüz “Paralel Devlet” şeklinde nitelendirilmiyordu. Ufak tefek bir-iki sorun dışında emniyetinden yargısına, ekonomi departmanlarından diğer bürokratik departmanlara kadar senkronize bir şekilde Ak Parti ile birlikte ülkeyi yönetiyorlardı! Naci Bostancı’nın; kurumlar ve kuvvetler arası çatışmalar, memur tensikatları, istihbarat kavgaları, darbe ve karşı darbe tartışmaları, vaizinden faizine kadar türlü lobi istihsali ve onca ‘cambaza bak!’ stratejileri içerisinde, Ak Parti iktidarının kendisini denetleyen ve dengeleyen kurumlara karşı geliştirdiği tahkimat ve savunma mekanizmaları hakkında diyeceklerini çok merak ediyorum.  Müstafi vekil arkadaşı Prof. Dr. İdris Bal kıvamında olmasa da, onun akıbeti ile karşılaşma riskini de gözeterek dün söyledikleriyle çatışmayacak şekilde mühim şeyler söyler diye düşünüyorum!..

17 Aralık sürecinden beri, leh ve aleyhinde gelişen veya gelişmesi muhtemel üstünlük ve riskleri kollama ve gözetme adına gözünü budaktan sakınmayan siyasi iktidar, yargı sürecine taşınan yolsuzluk iddiaları karşısında, ‘olağanüstü şartlar’ ve ‘karanlık odakların tasallutu’ bahanesiyle “nefsi müdafaa” yahut “meşru müdafaa” çizgisinde duruş sergilemiştir. ‘Demokratik Hukuk Devleti’, ‘Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’ ve ‘Yargı Bağımsızlığı’nı zedeleyecek bir yol haritası izleyerek, tüm denetim mekanizmaları karşısında kendisini tahkim etmiştir.

Siyasi iktidarlar sadece sandıkta hesap vermezler. Sadece seçmen tarafından denetlenmezler.  (Zaten %10 barajlı mevcut seçim sistemi ve siyaseti partiler kanunu siyasi iktidarların sağlıklı ve adil bir seçmen denetimine ve tercihin adil yansımasına mani olacak şekilde tasarlanmıştır!) Siyasi iktidarlar sadece sivil toplum teşkilatları (STK) ve Medya tarafından da denetlenmezler. (Gerçi medyanın devlet aygıtlarını sınırsız bir şekilde kullanma hakkını elinde tutan iktidar ile ilişkisinin boyutları her geçen gün biraz daha netleşiyor!) Siyasi iktidarlar “Hukuk Devleti”  ilkesinin de ön şartı olan idari ve hukuki denetim mekanizmalarıyla da denetlenir. İdari ve Hukuki açıdan “hesap verebilirliği” yani “denetimi” devre dışa bırakıp sadece politik açıdan sandıkta hesap verebilirliği ön plana çıkaran Ak Parti iktidarı, hesap verebilirlik anlamında panik içinde bir süreç yönetmekte, “devlet” ile kendisini bir türlü dengeleyememektedir.

Hiçbir tartışmaya ter vermeyecek şekilde, yolsuzluk iddialarına dair; gözle görülen, kulakla işitilen, elle tutulan belgelerin ‘itibarsızlaştırılıp’ yargı sürecine sokulmasına izin verilmemesi, tüm yasal ve yetkili denetim mekanizmalarının “olağan üstü” şartlar bahanesiyle kadrosundan mevzuatına kadar yeniden elden geçirilmesi, bırakın Ak Parti iktidarını, Türkiye’yi çok zor durumda bırakmaktadır. Şöyle ki; mevcut denetim mekanizmalarını, iç güvenlikle ilgili kurumları ve Yargı’yı hükümetin düşmanı bir çetenin hâkimiyeti altındaymış gibi göstermesi ve dolayısıyla yolsuzluk iddialarının adil bir şekilde yargılanmayacağı tasasıyla yasama ve yürütmeyi güdülemesi, 12 yıllık tüm Ak Parti iktidar sürecini de töhmet altında bırakır. Dikkat ederseniz son günlerde her gün birileri siyasi iktidarın açtığı kapıdan girip yargı kararını tanımadığını söylüyor. 17 Aralık’tan önce yargı kararlarıyla mahkûm olmuş herkes mağdur edildiğini iddia edip “ben yargıya güvenmiyorum, yeniden yargılanma istiyorum” diyor! Ülke yöneticileri yeri geldiğinde işlerine gelmeyen konularda fikirleri sorulduğunda “mesele yargı’ya intikal etmiştir” diyerek çok kere işin içinden sıyrılıyor ama kendilerinin merkezde oldu olduğu iddialar yargıya taşındığında -adil yargılama şartı- yoktur demeye getirip mahkeme sonuçlarını göze alamıyor. Bu çok ama çok sıkıntılı bir durum; resmen tuz kokmuş durumda!

Hülasa,

Haklı-haksız, güçlü-güçsüz denklemi içerisinde kim güçlü ise o haklı gibi görünebilir. Hani “ siyasette maharet, en güçlü olduğunuz zaman, kendinize ilkelerden ve yasalardan sınırlar çizmesini bilmektir.” derler ya; eğer sınır çizmezseniz, oyunun kurallarını beğenmeyince oyunu değiştirmek yerine kural koymaya kalkarsanız, sahip olduğunuz güç ve otorite bir gün sizi esir edebilir!  

İktidar sahibi olmak, denetimi, denetim ise hesap verebilirliği ve eleştirilerle karşı karşıya olmayı beraberinde getirir. Filozof Lord Acton’ın iyi bilinen ve sık sık atıf yapılan şu sözü bu tehlikeye işaret eder: “İktidar yozlaşır, mutlak iktidar mutlaka yozlaşır.

Denetimsiz ve hesap verebilirlikten uzak “her şey”in kolayca yozlaşması ve kirlenmesi mukadderdir. İktidarlarda bu yazgıdan nasibini alır! Daha da ötesi zamanla milletten ve siyaseten de uzaklaşır. Yozlaşanlarla milletten uzak olanlar ise er geç birbirlerini bulurlar!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
26 Yorum
Ahmet Türk Arşivi