Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Fethullah Hoca’nın Ruhunda Yıkıcı Depremler Oluyor

Fethullah Hoca’nın Ruhunda Yıkıcı Depremler Oluyor

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Türk-Arap Entelektüelleri toplantısında konuşmuş ve Fethullah Gülen’in son olaylarla ilgili yeni açıklamasını “sahibinin sesi” olarak aktarmış. İçi çelişkiler ve birbirini nakzeden cümlelerle dolu olan bu metni önce sizinle paylaşmak istiyorum, sonra da üzerine birkaç söz söylemeyi insani bir görev sayacağım.

“Kur'an ve Sünnet çerçevesini, hukuk ve insanlıkla bile tevil edilemeyecek söylemlere girilmesi sizi asla tahrik etmesin. Eğer bu söylemlerle istikbalde utanacak olsalar bile siz, onlarla kapınızı bir daha açmayacak şekilde kapatmayın, bir daha onların yüzüne bakmayacak şekilde ağır sözler ve söylem söylemekten mutlaka kaçının. Eğer onlar bir gün bu kadar cümlelere, sözlere ve ifadelere rağmen kapınızı çalacak olurlarsa, kapınızın asla kapalı olmaması gerektiğini asla unutmayın.”

“Bu söylemlerin içerisinde eğer size 'it' derlerse siz onu kötüye yormayacak, -kardeşlerimizden Allah razı olsun, Cenab-ı Allah'ın yarattığı bir varlık olarak bizi kaale almışlar. Bizi varlık statüsünde değerlendirmişler- deyin. O itin bile bir değerinin olduğunu, kıymeti harbiyesini nazara alarak o sözden kendinizi kıracak bir mana çıkarmayacaksınız. Unutmayın ki bu gerginlikler gelip geçicidir. Geriye dönüp baktığınız zaman yüzünüzü kızartacak, sizi utandıracak, kardeşlerinize karşı sizi mahcup edecek bir kelimeniz olmamalı. Biz sabrı, sükûtu tercih ediyoruz.”

“Unutmayın ki demagoji, her lafa bir laf yetiştirme, her söze bir söz yetiştirme, her hakarete bir hakaret yetiştirme, Cenab-ı Hakk'ın rızasıyla tarif edilemez. Ben sadece ve sadece hak üzere konuşmanızı tavsiye ediyorum. Unutmayın ki meşru daire dardır. Bazen meşru dairede kalmak sizi tatmin etmeyecektir. Daha fazla şeyler söylemek isteyeceksiniz. Ama unutmayın sabrın gücü ve meşru dairede kalabilmek, geleceğin inşası ve sizin temel ilkeniz olan müspet hareketin lazımıdır. Olmazsa olmazıdır.”

“Kimseye kinimiz ve nefretimiz olamaz. Biz diyanet ehli olmayanların bile bize yaptıklarını affetmiş insanlarız. Bize zulmedenlerin zulümlerini affetmeyi düşünmüş ve affetmiş insanlarız. Kardeşlerimizi de elbette affedeceğiz. Ama benim korkum, Allah'ın hukukuna girmişlerse, amme hukuku ihlal etmişlerse, onları affetme yetkisi bize ait değildir. O Allah'a aittir. Ben sizden hizmetlerinize dönmenizi, hangi hakaretler yapılırsa yapılsın, kulaklarınızı tıkayarak rıza ve rıdvandan gözünüzü ayırmamanızı bekliyorum.”

“Maşeri vicdan (kamu vicdanı) ilk dönemde doğruyu tespit edemez, kitlesel halde savrulur, bir oraya gider, bir buraya gider. Ancak unutmayın ki maşeri vicdanın gelip sükûn edeceği mahal, hak ve hakikattir. Hakk'ın ve hakikatin nerede olduğu ortaya çıkacaktır."

Ne kadar masum ifadeler. Cemaatine hitaben “siz sakın savaş dili kullanmayın, tahrik etmeyin” diye tavsiyede bulunuyor. O zaman Gülen, yalan haber üretim merkezi Zaman gazetesini okumuyor, Samanyolu ve Mehtap TV’yi seyretmiyor. Bu mecralarda Erdoğan ve iktidarına karşı yürütülen yıkıcı ve alçak yayınlardan haberi yok. Zira resmen medyada bir savaş yürütülüyor, kirli bir savaş...

Fethullah Gülen bütün bu yapılanları görmediği gibi AK Parti’ye ve mensuplarına karşılıksız çek kesiyor:

“Onlar size it bile derlerse hakaret saymayın, hayra yorun.”

İnsanın gözlerinin yaşarmaması ne mümkün. Gülen, cemaat medyasının “Zücaciye dükkânına giren bir fil gibi” ümmetin kalbinin paramparça edildiğini de görmezlikten geliyor. Gülen’in med-cezirlerini görünce insan, canını dişine takarak dünyanın dört bir yanında hizmetin bayrağını dalgalandıranlar adına hüzünleniyor, yok, yok bu kelime çok hafif oldu, kahroluyor.

Sanki daha dün kendisine ve cemaat hareketine altın çağını yaşatan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarına ruhumuzu kanatan “Cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar... Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin” bedduasını o yapmamış. Evet, o yapmamış bir İsrail muhibbi ve yardakçısı onun kılığına bürünerek, sırf Müslümanları birbirine düşürmek ve İsrail’in ipliğini pazara çıkaran, dünyadaki fütursuzluğunu sarsan, onun yüreğine korku salan Erdoğan ve iktidarını alaşağı etmek için sahneye çıkmış. Gülen, nerede ise, “O bedduayı yapan ben değilim, o haini bulun ve ipini birlikte çekelim” diyecek. Mektupta o kadar masum bir ifade kullanılıyor ki pişkinliğe şapka çıkarmamak mümkün değil, hatta alkışlamamak... Erdoğan içinde tövbe kapısı açık bırakılıyor, alîcenaplığa bakınız. Bir gün Pensilvanya’ya gidip af dilerse kabul de edilecek.

Eee... Ne de olsa kardeşiz ve aynı kıbleye yöneliyoruz. Elin Papasına, hahamına gösterdiğimiz hoşgörüyü Erdoğan’dan neden esirgeyelim? Ama canım o da inadı bıraksın da Filistin ve Gazze diyerek İsrail’i kızdırmasın. İsrail ne de olsa otorite, ondan izin almadan, ABD’yi kızdırmadan iş tutsun... Nükleer santral, 3. köprü, 3. havaalanı, Kanal İstanbul... Zaten bunların tamamı füruat değil midir ki bunlar için dostlarımızı kızdırıyor, yurtdışındaki okullarımı tehlikeye atıyorsunuz...

Ve endişeler uzayıp gidiyor. Hani “son mektup” diye bir şarkı vardı.

“Bu son mektup, koparacak yıllar süren sevgimizi.”

Artık iyice anlıyoruz ki, Fethullah Hoca, gerçekten ruhen normal değil ve marazi bir hal içindedir. Bundan sonra ünlü ruh hekimimiz Ayhan Songar sağ olmadığına göre Nevzat Tarhan hoca devreye girip “doktor-hasta ilişkisi” çerçevesinde olaya müdahil olmalıdır.

Dikkat... Yarın çok geç olabilir! Çünkü Fethullah Hoca’nın ruhunda sık sık yıkıcı depremler oluyor! Yaşadıklarımız bunların hayatımıza yansımalarıdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi