Ali Osman Aydın

Ali Osman Aydın

“Bugün Hayatımın Günahını İşledim!..”

“Bugün Hayatımın Günahını İşledim!..”

“Bugün hayatımın günahını işledim ve iki çift ayakkabı aldım…”

İnsan böyle bir cümle duyduğunda zihninde elleri cebinde, başı önünde, sürüklenen ayaklarıyla evine giden bir işçi fotoğrafı beliriyor.

Ancak geçinebildiği maaşının bir kısmını ayakkabıya yatırmış olmanın karamsarlığıyla ıssız bir yolda tek başına bir adam…

Ya da küçük, mütevazı ve umutsuz bir esnaf…

İki çift ayakkabının nasıl bir insanın hayatında kriz yaratacağı ile ilgili düşünce alıyor insanı.

Peşinen hissediyorsun ki!

Böyle bir cümle,

iri enseli bir fabrikatör,

parlak kostümlü bir pop yıldızı,

yahut

malumatfuruş bir gazeteciye ait olamaz…

Zira dünyanın hemen her yerinde sermaye piramidinin tepesinde bu kişiler otururlar…

Her birimizin evinde muhtemelen onlarcasına rastlanan ayakkabıyı,  lüzumsuzca abartıp mesele haline getiren! Kişi;

Kamuoyunun yakından tanımadığı,

Tanıyanların da pek hazzetmediği,

Hazmedenlerin de ancak bir kısmının anlayabildiği

Andrey Tarkosky’den başkası değil…

Bilirsiniz, Rus yönetmen  “Avatar, Yüzüklerin Efendisi” gibi seyirci okşayan film biçimlerine itibar etmemesiyle meşhurdur.

Akıl oyunları, zekice soygunlar ve beklenmedik finaller beklentisiyle filmlerini izleyenler kaçınılmaz bir hayal kırıklığına uğrarlar.  

Bütün kibarlığına karşın film izleme zevkine dair alışkanlıklarını yerle bir eden estetik bir yıkıcıdır kendisi.

Şaşırtmadan, germeden, ağlatmadan ve güldürmeden de film yapılabileceğine dair

hatırı sayılır bir kitleyi ikna etmiştir.

İkna olmayanlar da vardır elbette…

Dahası, uzun ve sessiz planları dolayısıyla Tarkovsky filmlerinin uyuma güçlüğü çekenlere birebir olduğunu düşünenler de…

Doksanlı yıllarda bizde, pek çok sinemasever gibi, Taksim Atatürk Kitaplığındaki Tarkovsky film gösterimlerini, soğuk havadan korunmak ve sıcak bir yerde kestirmek için tercih ederdik.

Film bitip salon aydınlandığında, kan çanağına dönmüş gözlerle bakışan insanları hala hatırlarım.  

Lakin dünyada Tarkovsky filmlerini uyumak için kullanmayan kimseler olduğunu biz de zamanla anlayıverdik.

Aslına bakılırsa Tarkovsky’yi bugün filmlerini konuşmak için ele almadık!

Asıl anlatmak istediğim alıntıladığımız cümlenin yer aldığı Tarkovsky’e ait günlükler.

“Zaman Zaman İçinde” adlı günlükler üstadın başyapıtlarını çektiği 16 yıllık bir dönemi içeriyor.

Yani 1970-86 yıllarını…

Ve bu günlüklerde…

Sinema salonlarında gördüğümüz,

hakkında yazılanlardan okuduğumuz,

Tarkovsky’den farklı bir portre çıkıyor karşımıza…

Üstelik bütün sahiciliğiyle ve bizzat kendi kaleminden…

Kimler yok ki günlükte…

Fellini, Antonioni, Coppola, Scorsese, Bergman, Cassavetes, Bunuel, Dostoyevski, Hesse, Tolstoy, Bresson, Aragon ve Ozu…

Bergman “O, yaşayan en büyük yönetmendir.” diyor mesela ve ekliyor: “Andrey Rublev’i on kez izledim.”…

Antonioni onunla film yapmak istiyor.

Dahi yönetmen Federico Fellini her fırsatta ona olan hayranlığını dillendiriyor…

Louis Aragon “En sevdiğim iki filmden birini yapan adam.” diye yönetmene methiyeler diziyor…

Ve

İstisnasız her filmi otoritelerce göklere çıkarılıyor…

Günümüzün şöhret budalası sanatçı tipinin kimyasını değiştirecek bu övgüler yönetmende nasıl bir karşılık buluyor dersiniz…

Tarkovsky, pek çok sanatçının hayatına şan-şeref verecek bunca methüsenayı günlüğünde “Tekrar etmeye utanıyorum.” diyerek üstü kapalı geçiştiriyor…

Çünkü o yine günlüğünde başka bir vesileyle “Kibir, aleladeliğin baş göstergesidir.” diyor.

Tarkovsky’yi ayrıcalıklı kılan, “kendiyle kurduğu bu dürüst iletişim mi” diye siz kendinize sorarken günlüğün sayfaları sizi başka ilginçliklere götürüyor. 

Örneğin, sanat dünyasının başkentlerinde ismi yankılanırken Tarkovsky hayatının daha az bilinen başka bir yanıyla ilgili notlar düşüyor…

Şöyle diyor bir notunda: “Karım için endişeleniyorum. Beş kuruşumuz yok. Oğlum için de endişeleniyorum çünkü okulu için alınması gereken şeyler var…”

Ve ekliyor yönetmen: Acaba yeterince para kazanıp, borçlarımı ödeyerek bazı temel ihtiyaçlarımı alabilecek miyim? Örneğin, bir kanepe, mobilya, bir daktilo, ve bazı kitaplar…

Zaten bunları okuduktan sonra ayakkabı almış olmasından dolayı “Bugün hayatımın günahını işledim.” sözünü söyleyen kişiyle ilgili zihninizdeki taşlar yerli yerine oturuyor.

Günlükleri okurken, sanatın ahlakla ve ahlakın eylemle olan bağını yeniden düşünüyorsunuz.

O bıçak sırtı yerde şovalye gibi durabilmek içim gereken bedelin ne denli ağır olduğunu idrak ediyorsunuz…

Ve…

İdealist bir sanatçının sansür kurulları karşısında, filmi üzerindeki denetim hakkından vazgeçmemek adına katlandığı şeyleri görünce kendi hayat çizginizi gözden geçirmek zorunda kalıyorsunuz.

Ardından korku, yalan ve teslimiyet üzerine inşa edilmiş yaşamlarımız daha bir çirkin görünmeye başlıyor…

İdeal, itaat, dirayet, sabır, çaba, ıstırap ve fedakârlık kavramları şarapnel parçaları gibi kitabın sayfalarından fırlayarak dünyevileşmiş zihninize saplanıveriyor…

Aralıksız çalışmayla geçen hayatına aldırmadan okuyucularını ölüm gerçeğine davet ediyor Tarkovsky…

“Hayatım tarafından tuzağa düşürüldüm… Zamanımı çarçur edebileceğim kadar ömrüm kalmadı…” diyor hayıflanarak…

“Sanatçı eserinden daha üstün bir şeydir.” deyişi geliyor aklınıza…

Sade, abartısız çizgilerle betimlediği dünyasında Tarkovky’nin “fayda”ya endeksli modern yaşamı nasıl hakir gördüğünü de rahatlıkla okuyabiliyorsunuz.

İzlediği bir Hollywood filmi için: “Çok korkunç. Para, para, para… Gerçek ve doğru olan bir şey yok. Ne güzellik, ne hakikat, ne içtenlik, hiçbir şey. Önemli olan tek şey yapılacak olan kâr. İzlemek imkansız… Her şey mümkün, her şeye izin var, yeter ki satsın.” Dedikten sonra, dünyanın ondan istediği tavizleri asla vermeyeceğini haykırıyor bir sonraki cümlesinde…

Tarkovsky’nin günlükleri anlaşılacağı üzere yalnız sinema tutkunlarına hitap etmiyor. Eski bir sandıkta yıllar sonra çocukluk eşyalarına tesadüf eden birinin anımsayışıyla, unuttuğumuz pek çok değeri üstelik ezici bir sosyalist yönetim altında yaşayarak hatırlatıyor Tarkovsky okuyucusuna…

Ve

Yüzünüzde, size ait olması icap eden bir şeyi bir yabancının üzerinde görmekten mütevellit şaşkınca bir yüz ifadesiyle soluksuzca okuyorsunuz günlükleri…

 

  

facebook.com/ ali osman aydın

            twitter@AydnAliosman       

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ali Osman Aydın Arşivi