Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

O ilân... Acaba "terörist" mi olsaydım!?!

O ilân... Acaba "terörist" mi olsaydım!?!

Dünkü Cumhuriyet'te o "vefat ilânı"nı görünce, o günler geldi gözlerimin önüne... O günler, yani "2006 yılı Nisan ayı"nın başları... O günlerde dediğim bir söz, bugün de geçerli... O günlerde, "Bu kafadan her şey beklenir" demiştim... Yine aynı şeyi söylüyorum; gerçekten de, "bu kafadan her şey beklenir!"
Bu "kafa" değil miydi; "keçisi çalınan imam" haberini, "imam keçi çaldı!" diye veren!.. Bu "kafa" değil miydi; "vatan haini" dediği Nazım Hikmet'in fotoğrafını basıp; "Kendisi Moskova'ya kaçtı!.. Fotoğrafını yayınladık ki; doyasıya yüzüne tüküresiniz!" diyen!.. Yıllar geçtikten sonra da "Nazım'a ağıtlar" yakan yine “bu kafa” değil miydi?.. Evet, bu “kafa” değil miydi; 1940’larda “Hitler Faşizmi”ne övgüler düzüp, sonra da “devrimci” ve “Atatürkçü” ayaklarına yatan?!?
Evet, "bu kafa"ydı!..
Bu "iflâh olmaz" kafa!..
Bu kafadan her şey beklenir!.. "Vanlı" birini "zanlı" diye yazan zabıt kâtibi gibi; bu "Cumhuriyetçi kafa" da, "sol"dan gelen tehlikeyi "sağ"dan gösteriyor!..
Resmen ve alenen "gündem" saptırıyorlar!.. Hayır, o kadar basit de değil!.. çünkü, yapılan orostopolluğun yanında, "gündem saptırma" ifadesi çok hafif kalır!.. Yapılan iş, "gündem karartma"dır, "delil karartma"dır!..
Ve hatta, "delil gizleme"dir!..
Kısacası, "gerçeği katletmek"tir!..

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?
İşte o günlerde, bunları yazmış ve “Cumhuriyet’teki anonslar”a dikkat çekmiştim...
Hatırlarsınız o anonsları...
üstte "Cumhuriyet" logosu!..
Hemen altında, 9 sütuna 15 cm. yüksekliğinde "siyah" bir zemin!..
Ve içinde şu yazı:
"Tehlikenin farkında mısınız?"
Onun altında da, gazeteden bir sayfa ve yanında şu ifade:
"Cumhuriyet'inize sahip çıkın!"
Eee, ne var bunda?..
Her şey, şu "aktardığım" gibi olsa, hiçbir şey yok... Sıradan bir gazete anonsu!.. "Kafalarındaki katran karasını gazetelerinde yansıtmışlar" veya “tiraj kaygısı” der, geçersiniz!..
Amma velâkin;
"Kapkara zemin"in içindeki "Tehlikenin farkında mısınız?" yazısı "yeşil" renkli olursa!.. üstelik de, "İslâm harflerini andırır" bir hurufatla yazılmışsa!.. Dahası, o yazı; "soldan sağa" değil de, tersine, yani "Arapça"da olduğu gibi "sağdan sola" dizilmişse!..
Sorarım size, normal midir bu?..

"TEHLİKE"NİN GERçEK RENGİ: KIZIL!
Belli ki, bir yerlere "mesaj" veriyorlar!..
Mesajın "kime" verildiğini ve "maksat"larının ne olduğunu ben gayet iyi anlıyorum da; "böyle bir gün"de, "böyle bir mesaj"ın veriliş sebebini kavrayabilmiş değilim!..
öyle ya;
Gündemde "PKK terörü" var!..
Peki ama;
Ortada "PKK terörü" varken ve gündemdeki "asıl tehlike" bu iken; "kapkara bir zemin" içerisine, "sağdan sola" olarak, "Arapça" karakterini andıran "yeşil" renkli harflerle "Tehlikenin farkında mısınız?" demek, neyin nesi oluyor?..
Evet, ortada bir "tehlike" var!.. O tehlikenin adı da, "PKK" terörü!..
Diğer bir ifadeyle;
"Marksist" ve "ateist" örgüt terörü!..
Yani, "kızıl" terör!..
Peki, "kızıl tehlike"nin varlığını göre göre, "yeşil" renkli hurufatla, "İslâmî bir tehlike" imajı ve mesajı vermenin esbab-ı mucibesi ne?..
Bu nasıl "kafa"dır, bu nasıl "mantık"tır, anlayan beri gelsin!..
"Marksist!.. Ateist!.. Kızıl terör" ortalığı savaş alanına çevirecek, ama sen kalkacak ve hâlâ "yeşil"e dikkat çekeceksin!..
Bir anlamda, "boşver PKK’yı” diyeceksin; "Sen, 'yeşil tehlike'ye(!) bak!"
İşte buna, "manipülasyon" derler!..
Yani, "yönlendirme!"
Peki, "kimleri" yönlendiriyorlar?..
Elbette "malûm güç odakları"nı!..
İşin tuhaf tarafı şu:
"Yeşil tehlike"ye dikkat çekerken; aslında “Marksist/Ateist Kızıl Tehlikeye perdeleme" yapıyorlar!..

HâLâ GENELKURMAY'DAN AKREDİTE!
Dediğim gibi, 2 yıl önce bunları yazmıştım... Peki, aynı konuyu, bugün yeniden gündeme getirmemin esbab-ı mucibesi ne?..
Elbette, o ilân!..
"Dursun Karataş'ın vefat ilânı!"
Peki, Dursun Karataş kim?..
"Mısır'daki Sağır Sultanlar" bile duydu ki, Dursun Karataş; zaman zaman "kiralık tetikçilik" yapıp adam öldüren, DHKP-C adlı "eli kanlı terör örgütü"nün lideridir!..
Kendisi 12 Ağustos 2008'de, tedavi gördüğü Hollanda'da ölmüştü!.. Cenazesi Türkiye'ye getirildi ve Gazi Mezarlığı'nda toprağa verildi.
İşte bu Dursun Karataş'ın vefat ilânı; bir tek, evet bir tek dünkü Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı!..
Hem de, "Genelkurmay'dan akredite" Cumhuriyet gazetesinde!..
Hem de; "emekli generallerin makale yazdığı" Cumhuriyet gazetesinde!..
Hem de; Akşam'dan Şermin Topçu'nun ifadesiyle, "emekli albayların gazetesi" Cumhuriyet gazetesinde!..
Hayır, Genelkurmay'ın "akredite kriterleri"ni filân tartışacak değilim... çünkü ben, "kendimden eminim" ve "vatanseverliğim"den hiç kuşkum yok!.. Amacım; bu vesileyle bir "zihniyet"i, bir "kafa yapısı"nı gözler önüne sermek!..
Ve tabiî, şu soruyu sormak:
"Cumhuriyet gazetesi Genelkurmay'dan akredite olduğuna... Genelkurmay'dan akredite Cumhuriyet gazetesi, teröristbaşı Dursun Karataş'ın vefat ilanını yayınladığına göre; sormak istiyorum: Yoksa, teröristbaşı Dursun Karataş da mı akredite?!?.. Ya da; Cumhuriyet, hâlâ niye akredite?!?"

GENERALLERİ KATLEDEN öRGüT!
Soruyorum, çünkü "eli kanlı terör örgütü DHKP-C"nin lideri Dursun Karataş, birçok "general" ve "amiral"in ölümünden sorumludur!..
İşte, o "cinayet"lerden bazıları:
¥ Emekli Oramiral Kemal Kayacan: Deniz Kuvvetleri eski Komutanı.
¥ Emekli Orgeneral Adnan Ersöz: Genelkurmay eski 2. Başkanı.
¥ Emekli Korgeneral Hulusi Sayın: Güneydoğu Jandarma Asayiş Bölge eski Komutanı.
¥ Emekli Tümgeneral Memduh ünlütürk: 12 Mart döneminin ünlü generali.
¥ Emekli Korgeneral İsmail Selen: Güneydoğu Asayiş Bölge eski Komutanı.
¥ Tuğgeneral Temel Cingöz: Adana Jandarma Bölge Komutanı.
Bunlar, "üst düzey" askerler!.. Bu listeye "albay" ve "yarbay"ları da ekleyecek olursak, liste uzar gider!..
İşte ben, buna şaşıyorum!..
Böyle bir "eli kanlı katil"in vefat ilânı "Genelkurmay'dan akredite Cumhuriyet"te yayınlanıyor!.. Böyle bir gazeteye, "emekli subaylar" hâlâ sahip çıkıyor ve hâlâ bu gazeteyi okuyor ya, varın gerisini siz düşünün!..
Tabiî, "koruma ve kollama" kavramını da, tabiî "vatanseverlik" kavramını da düşünün!..
Bir yandan, "Türkiye için en büyük tehlikelerden biri terör" diyecek ve "terörle mücadele ediyoruz" diyerek bazı "ayrıcalık"lar isteyeceksin, ama öte yanda "teröristbaşının vefat ilânı"nı yayınlayan gazeteyi "akredite" ilân edecek, emekli olunca da orada "yazı" yazacak, en azından bu gazetenin okuru olacaksın!!!..
"Vatanseverlik" bu mudur?..
"Samimiyet" bu mu?!?..
İşin garip tarafı; "terörist ilânı" yayınlayarak, "teröre yardım ve yataklık" eden bu gazete; "yukarılardan aldığı güç"le, 9 sütuna "anons"larla hedef saptırıp, bu ülkenin "dindar" insanlarına saldıracak ve onları "hedef" gösterecek!..
Yok öyle yağma!..
Birisi, buradaki absürdlüğü açıklamak zorunda!..

ŞİMDİ DE TERöRİSTİN SEVGİLİSİ
Buraya kadar yazdıklarım, "madalyonun bir yüzü"dür!.. Bu yüzde, gördüğünüz gibi "Genelkurmay-Cumhuriyet-Terörist" ilişkisini irdelemeye çalıştım ve dedim ki;
"Olmaz böyle şey!.. Olamaz!"
Ama, burası Türkiye... Bu ülkede, "olmaz" olmaz!.. Bu ülke, "at izinin it izine karıştığı" bir ülkedir!..
Her an, her şey olabilir bu ülkede!..
Tıpkı; "teröristbaşının ölüm ilanı"nı yayınlayan Cumhuriyet gazetesinin "Genelkurmay'dan akredite" olması gibi; "DHKP-C lideri Dursun Karataş'ın sevgilisi Zerrin Sarı" da "İstanbul Barosu'ndan akredite" imiş iyi mi?!?..
Peki Zerrin Sarı kim?
"1963 yılı Osmaniye doğumlu, Halkın Hukuk Bürosu'nda bir dönem avukatlık yaptı. Abla ve Saadet kod adıyla anılıyor. Dursun Karataş'ın sevgilisiydi. Dursun Karataş'ın ölümüne kadar, onun en yakınındaki kişilerden biri... örgütü Avrupa'dan idare edenlerin başında Saadet kod isimli Zerrin Sarı geliyor. Genellikle Hollanda ve Belçika'da bulunuyor. Karataş'ın en güvendiği, acımasız isimlerden biri olarak değerlendiriliyor."
İşte bu kadınla ilgili, 6 Ağustos 1997 tarihli Sabah'ta, "Emir Almanya'dan" başlığı ile şöyle bir haber çıkmıştı:
"İstanbul Emiyet Müdürlüğü ile Harbiye Orduevi'ne lav silahıyla saldıran DHKP-C militanlarına emri, örgüt lideri Dursun Karataş'ın Almanya'daki sevgilisi avukat Zerrin Sarı'nın verdiği anlaşıldı."
İşte bu Zerrin Sarı, şimdi de "DHKP-C'nin lider adayları" arasında ve hatta "en güçlüleri"nden biriymiş!..

DİŞİ TERöRİST, BARO'NUN BAŞTACI!
Bu kadar "ayrıntı" verdim ki, bu "acımasız kadın"ı iyice tanıyasınız!.. Tabiî, onunla birlikte "İstanbul Barosu'na hakim olan kafa"yı da iyice tanıyın!..
çünkü efendim;
Zerrin Sarı adlı bu "dişi terörist", hâlâ "İstanbul Barosu'na kayıtlı bir avukat" olarak görünmektedir. "DHKP-C lider adayları" arasında gösterilmesine ve "kanlı eylemlerin talimatı"nı vermesine rağmen, hâlâ "16334 sicil numarası" ile İstanbul Barosu'na kayıtlıdır!..
Hâlâ, ihraç edilmemiştir!..
Bu konu, şunun için önemli:
"Terörist bir kadın"ı hâlâ bünyesinde tutan bu İstanbul Barosu'nun başkanı Kazım Kolcuoğlu var ya; "adliye"lerdeki "Baro odaları"nın duvarlarına astırdığı "ilân"larda ne demişti biliyor musunuz;
"Türbanlı olarak görev yapan avukatları bize ihbar edin!.. İhbar edin ki; biz onlar hakkında soruşturma açıp, Baro'dan atalım!"
Lütfen dikkat:
"Terörist kadınlar"ın Baro bünyesinde barındırıldığı, "başörtülü kadınlar"ın ise atıldığı bir ülkedir burası!..
Tıpkı, "terörist" ilânı yayınlayarak "teröre yardım ve yataklık" eden gazetelerin "akredite" ilân edildiği bir ülke olması gibi!..
Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Ne yalan söyleyeyim; "teröristler" ile onlara "yardım ve yataklık" edenlerin baştacı edildiği bir ülkede; bazı "kurum"lara ve "kavram"lara olan sevgim ve saygım gittikçe azalıyor!..
Zaman zaman şöyle düşünüyorum:
"Acaba ben de bir terörist mi olsaydım?"
Ya da, onlara "yardım ve yataklık" mı etseydim?..
Belki o zaman "akredite" olurdum!..
===============
Altın madalya mı, altın vuruş mu?
Şu “kartel gazeteleri”ni anlamak mümkün değil... İllâ “çamur” atacaklar ya, illâ “önemsiz”leştirecekler ve illa “küçümseyecek”ler ya; sırf “sakallı” olduğu için “Pekin Olimpiyatları’nda ilk altın madalyayı kazanan” güreşçimiz İbrahim Şahin’in “zafer”ini de küçümsemişler ve onun “Dağıstan asıllı” oluşundan hareketle, “devşirme” olduğunu yazmışlar!..
Ulan “medya puştları” dedim kendi kendime; “Elvan” denilen kız nereli?.. Naim Süleymanoğlu nereden geldi?.. Onlar “başarı” kazanırken, “devşirme”likleri niye aklınıza gelmedi?!?..
Sizin “karın ağrınızın sebebi”ni çok iyi biliyorum ben!.. Sırf “sakallı” diye, sırf “dindar” diye küçümsüyorsunuz İbrahim Şahin’i!..
İşte bu yüzden, 12 yıl sonra gelen “altın madalya”yı bile görmüyorsunuz!.. öyle ya; “sakallı” ise, “altın madalya” bile istemezsiniz siz!.. Ama, “altın vuruş” yapıp “eroin koması”ndan ölen mankenleri baştacı yaparsınız!..
Sizi gidi orostopollar sizi!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi