Faruk Köse

Faruk Köse

TSK’da zihniyet devrimi

TSK’da zihniyet devrimi

Tanıdığım bir “subay” vardı. Kendisi namazında-niyazında, eşi başörtülü... Namazından ve eşinin başörtüsünden dolayı çok sevdiği Ordu’dan atılacağına kesin gözle baktığından, her “Yüksek Askeri Şûrâ (YAŞ)” toplantısı öncesi strese girer, toplantı kararları açıklanana kadar adeta “psikolojik koma” halini yaşardı. Kararlar açıklandığında “Ordu’dan atılanlar listesi”nde adını görmeyince sevinir, ama tanıdıklarının ihraç edilmesine üzülür, dururdu.

Bir gün bütün stresi sona erdi. Ordu’dan atıldı.

Bir “subay”la tanışmıştım. Uzun süre onun yaşadığı strese de şahit oldum. Gizli gizli namazını kılıyordu, ama “eş durumundan rahat”tı; çünkü “başörtüsüz” biriyle evlenmişti. O halde niye stres yapıyordu? Eşi başörtüsüz de olsa, belli bir “muhafazakâr anlayış”a sahiplerdi. Mesela, askerler arasındaki bazı “sosyal etkinlikler”e eşiyle birlikte katılmıyor, “alkollü içki” içmiyordu. Bunlar pekâlâ “irticai emare” olarak atılma gerekçesi olabiliyordu. Stresinin sebebi buydu.

Onun âkıbeti ne oldu bilmiyorum. Çünkü bir tarihten sonra irtibatımız kesildi.

Eğer namaz kılıyorsan, eşin başörtülüyse, alkollü içki içmiyorsan, “müslümanca” bir hal ya da gidişatın varsa; mesela eşinle birlikte balolara, kokteyllere falan katılmıyor, dans-mans etmiyorsan, “yukarılar”da bir yerlerde belirlenen “yeri ve zamanı” geldiğinde üzerine bir “irtica etiketi” yapıştırılıp Ordu’dan atılman sıradan bir vaka idi. Ne kadar başarılı bir asker olursan ol... Bu böyle süregeldi onyıllarca...

“Peygamber Ocağı” denilen Ordu’da, “Peygamber’in yöneldiği kıble”ye dönmek ihraç gerekçesi sayılarak subaylar, astsubaylar harcandı yıllar boyu. Sanki Ordu dağılacak, kıyamet kopacaktı bir subay namaz kıldığında, eşi başörtüsü taktığında...

Şimdi “yeni bir dönem”e girildi. Yapılan yönetmelik değişikliği ile, “Ordu’dan ihraç kararları”nda YAŞ devre dışı bırakıldı. Artık bu hususta, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda oluşturulan “Yüksek Disiplin Kurulu” karar verecek. Bunun bir anlamı da, verilen disiplin kararları hakkında yargı yolunun açık olması.

Burada asıl önemli olan, “ihraç gerekçeleri”nin yeniden düzenlenmiş olması. Daha önce “Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar”ın ihracına karar verilirken, artık “irticai faaliyet” gerekçesiyle ihraç kararı verilemeyecek. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni “Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulları Yönetmeliği”ne göre, artık dini inanç ve ibadetlerinden dolayı, aile hayatında dini sembolleri kullandığından, ya da mesela alkollü içki kullanmamasının irticai eğilim sayılması vb. gerekçelerden dolayı kimse ordudan atıl(a)mayacak.

Bunun yerine, mesela “içkiye, kumara düşkünlük”, “yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlâk yapısına aykırı fiiller”, “ideolojik veya siyasi faaliyetlere karışmak”, “iffetsiz biriyle evlenmek”, “iffetsiz biriyle birlikte yaşamak” gibi fiiller ihraç sebebi sayılacak.

Gördüğünüz gibi, subjektif bir değerlendirme tarzı olan “irticai sebep” ihraç gerekçeleri arasından çıkarıldığı halde, ne Ordu dağıldı, ne kıyamet koptu. Her şey yerli yerince duruyor. Şimdi söyler misiniz, bu kadar “dindarlık düşmanlığı” yapmanın gereği var mıymış? Bu durumda, yıllarca “müslümanlığı/dindarlığı” sebebiyle ihraç edilenlerin vebalini kim üstlenecek?

Ama olsun, bugünlere gelmek öyle kolay olmadı ve bir kere gelindi ya, buna da şükür! Önemli olan, “TSK Komuta Kademesi”nin bu zamana kadarki tutumunu ve değerlendirme zihniyetini değiştirebilmiş olması. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un “savaşta, cephedeki mevzide ateist yoktur” açıklaması, her ne kadar “sıkıyı görünce Allah’a sığınmaktan başka çare yoktur”a da işaret etse, yine de bu “zihniyet ıslahı” için aralanan bir kapı olarak mutlaka değerlendirilmeli.

Artık, asker cenazesinde “şehid sayılan” askerin başörtülü annesinin elini öpen, başörtülü eşini teskin eden, ama onları başörtülü diye yemin törenine almayıp nizamiyeden çeviren çarpık yaklaşım terkedilmeli. “Namaz kılan müslüman millet”in evladı olan “namaz kılan müslüman asker”in başındaki birinin de “namaz kılan müslüman kumandan” olması; düşmana taarruz ederken “Allah Allah” diyen askerin komutanının “Allah’a ibadet” etmesi kadar tabiî bir şey ol(a)mayacağı anlaşılmalı. “Orduyu tarif ederken ‘Peygamber ordusu’’ tanımını kabul etmiyoruz” diyen komutanlar, yerini Ordu’yu “Peygamber Ocağı” olarak gören komutanlara bırakmalı. Peygamber Ocağı’nda ise, sadece “Peygamber’in buyruğu ve örnekliği” geçmeli.

Yeter ki hal böyle olsun ve geri dönülmesin, eskiyi unuturuz. Eminim o zaman, Ordu’dan atılan subay-astsubayın da gönlünde kırıklık kalmaz, içleri huzurla dolar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi