Ahmet Varol

Ahmet Varol

İki Zıt Kutba Birden Yakın Olunabilir mi?

İki Zıt Kutba Birden Yakın Olunabilir mi?

Yarın, FKÖ’nün Filistin’in sadece Gazze ve Eriha bölgelerinde, buralardaki yahudi yerleşim merkezlerine dokunulmadan oluşturacağı özerk yönetimle ilgili anlaşmayı imzalamasının yirminci yıl dönümü. 4 Mayıs 1994’te imzalanan bu anlaşma, 13 Eylül 1993 tarihli ve sadece konunun düşünce çerçevesini belirleyen Oslo İlkeler Anlaşması’nın da uygulamaya taşınmasının ilk aşamasını oluşturuyordu.

Şimdi bir yanda bütün bu anlaşmaların üzerine inşa edilen görüşme ve pazarlıklarla ilgili tartışmalar sürerken diğer yanda ABD ve İsrail’in beklemediği veya arzulamadığı sürpriz bir gelişme oldu. Filistin içinde 2007’de yaşanan olaylardan kaynaklanan bölünmeye son verilmesi ve ortak hükümet kurulması için uzlaşma anlaşması imzalandı. Biz de bu vesileyle gelişmelerin itici - çekici fonksiyonları açısından birbiriyle doğrudan bağlantılı bu iki farklı cihetini genel açıdan ele almak istiyoruz. Ancak uzlaşmanın içeriğiyle ve nasıl yürüyeceğiyle ilgili ayrıntıları bugünkü yazımıza sığdırmamızın mümkün olmayacağını belirtmeliyiz.

Yirmi yıl önce, masa başı görüşmelerle kademeli çözüm formülü uygulanması üzerinde ittifak sağlandığında ABD’nin önerisiyle, üzerinde yoğun ihtilaf bulunan sorunların “nihaî anlaşma merhalesi”ne bırakılması kararlaştırılmıştı. Gerekçe ise bu sorunları çözüme kavuşturmanın zor olacağı ve ilerleme kaydedilemeyeceği, küçük meselelerin çözüme kavuşturularak mesafe katedilmesinin daha verimli sonuçlar sağlayacağı iddiasıydı. Oysa üzerinde yoğun ihtilaf bulunduğu ifade edilen konular davanın temel meselelerini oluşturuyordu. İşgalcinin amacı da bu meselelerde herhangi bir taviz değil FKÖ’yü işgalin gayri meşruluğu, Filistin’in bütünlüğü, yurda dönüş hakkından asla vazgeçilemeyeceği gibi ana ilkelerinden vazgeçmeye ve kendisini çekmesine yarayacak ipin ucunu İsrail’e teslim etmesine onu iknaydı.

Normalde üzerinde yoğun ihtilaf bulunan meselelerin çözüme kavuşturulacağı “nihaî anlaşmalar merhalesi”nin de 2000 yılından önce sonuçlanması gerekiyordu. Ama asıl niyet ve amaçlar o aşamaya gelindiğinde ortaya çıktığından hiçbir ilerleme kaydedilemedi. O yüzden aradan yirmi yıl geçtikten sonra ABD Dışişleri Bakanı Jhon Kerry’nin masaya koyduğu “Çerçeve Anlaşması” formülüne bakıldığı zaman Oslo İlkeler Anlaşması’nın belirlediği sıfır noktasına değil çok daha geriye gidildiği, ana meselelerde tamamen işgalci siyonistin taleplerini dayatan bir formülün pazarlık konusu edildiği görülüyor. Bu da masa başı görüşmelerde yirmi yıl boyunca yerinde sayma yapılmadığını iki ileri üç geri gidilerek bir mesafe katedildiğini gösteriyor.

Siyonist işgalci, Kerry vasıtasıyla dayattığı çerçeveyi kabule Abbas’ı zorlayabilmek için ölümü göstererek sıtmaya razı etme yöntemini uygulamak istedi. Bu amaçla uzun süre zindanda kalmış tutsakların özgürleştirilmesiyle ilgili anlaşmanın dördüncü kademesini uygulamadığı gibi yeni yerleşim planlarını devreye soktu. Onun bu tutumu da Abbas’ı Filistin içinde bir uzlaşmaya yöneltti. İslâmî direniş uzlaşmaya kapısını zaten açık tuttuğundan, mesafeli duran tarafın yaklaşması çözüme hızlı gidilmesini sağladı.

Bu gelişme önemli bir gerçeği de gün yüzüne çıkardı. Uzlaşmanın önünde duran engelin Filistin’in içinden değil masa başı görüşmelerle oyalama yapan işgalci siyonist ve onun arkasında duran emperyalist güçler tarafından kaynaklandığını. Çünkü iki zıt kutba aynı anda yakın durulamıyor. Birine yaklaşınca diğerinden uzaklaşmak zorunlu hale geliyor.

Bu gerçeği Gazze’de uzlaşma anlaşması imzalanmasından sonra siyonist işgal devletinin ve destekçisi ABD’nin şantaj  politikalarında sergiledikleri tavır da gözler önüne serdi. Uzlaşmadan vazgeçmesi için Hamas’a yöneltebilecekleri bir tehditleri yoktu. Ama Abbas’ı kendisine gösterdikleri serabı kullanarak, oraya çıkan yolları önüne kapatacakları tehditleriyle korkutma yoluna gittiler.

Uzlaşma, Hamas’ın ilkeleri açısından bir şey değiştirmemiştir ve o siyonist işgali tanımama konusundaki tutumunu kesinlikle değiştirmeyecektir. Amacı sadece Filistin’in içinde ittifak ve güç birliği sağlamaktır ki bu gerek Filistin halkının gerekse direniş gruplarının her bakımdan yararına olacaktır. Fakat başarılı olunması tehditlerin etkili olmamasına bağlıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi