Faruk Köse

Faruk Köse

Bir Türkistan Stratejimiz niye yok?

Bir Türkistan Stratejimiz niye yok?

Türkiye’de “güzel şeyler”in de olduğuna dikkat çektiğim 30.04.2014 tarihli yazıda, “Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği”nin gerçekleştirdiği“Uluslararası Türkistan Kurultayı”ndan söz etmiştim. Bu hususta başka bir çalışma da, Özbek diktatörü Kerimov’un 25 bin insanı katlettiği “Andican katliamı”nın 9. yıldönümü münasebetiyle önceki gün, “Türkistan Birliği” ve “Özbekler Birliği” tarafından gerçekleştirildi.

“Özbekistan Halk Hareketi” ve “Özbekistan Erk Partisi” lideri Muhammed Salih ile “Rusya İslam Komitesi” Başkanı Prof. Dr. Heydar Cemal’in “onur konuğu” olarak katıldığı konferansta, “Türk-İslam ilim ve kültür mirası”nın merkezlerinden olan Özbekistan’da yaşanan zulümler dile getirildi, “Türkistan’ın birliği ve özgürlüğü” için çözüm çareleri konuşuldu.

Konferansta kısa bir konuşma yaptım. “Türklerin Ata Yurdu”nun “İslamlaşma”sının ve “özgürlük”ünün de, “Ümmet birliği”nin bir parçası olarak “Müslüman Türk Birliği”nin kurulmasının da önündeki en büyük engellerden birinin, Özbekistan’daki Kerimov diktatörlüğü olduğuna işaret ettiğim konuşmada, esas itibariyle meselelerimizi “uzun vadeli ve köklü stratejik ataklar”la çözmemiz gerektiğini vurgulamaya çalıştım.

Kanaatime göre biz müslümanların esas yanlışı şu: “Küresel meseleler”imize bile “duygusal bakış”la ve “yöresel stratejiler”le yaklaşıyoruz. Oysa tam tersine, “yöresel sorunlar”ımıza bile “akli ve ilmi bakış”la bakmalı, “bölgesel  ve küresel stratejiler” geliştirmeliyiz. Çözüm bekleyen sorunlarımızın her biri için “uzun vadeli çalışma takvimleri” hazırlamalı, her bir sorunumuz için yıllık, beş yıllık, on yıllık, yirmibeş yıllık, elli yıllık ve hatta yüz yıllık stratejilerimiz olmalı ve her bir aşamada, her bir adım için “uzun vadeli plânlar” hazırlamalıyız. Bunları kendi ömrümüzle sınırlı tutmamalı, “birkaç kuşağın ömrünü içine alacak şekilde” plânlamalıyız.

Konuşmamda dile getirdiğim anafikir buydu.

Konferans sonunda yayımlanan deklerasyonu mutlaka bulup okuyun. Hem Özbekistan merkezli olarak Türkistan coğrafyasında yapılan dehşet verici zulümlerden haberdar olacak, hem de ülkemizdeki Türkistanlı muhacirler için acilen yapılması gerekenleri göreceksiniz. Bu kapsamda, özellikle Devlete düşen önemli görevler var. Devlet bu görevlerini yerine getirmekten kaçınmamalı, hatta bu konuda acele etmeli.

Örneğin, ülkemizdeki Türkistanlı muhacirler, fakr-u zaruret içinde yaşıyor. İşsizlik, eğitim, vatandaşlık veya sığınma statüsü ve iade sorunları var. Hayatta kalabilecekleri bir iş bulmakta zorlanan bu insanlar, ucuz işgücü kaynağı olarak kullanılıyor ve insan onuruna yakışmayan muamelelere maruz kalıyor. Hem sağlıksız ve sağlık güvencesiz şartlarda çalıştırılıyor, hem de geçinebilecek ücret alamıyor. Çocuklarını okullara gönderemiyor. Kendilerine Türk vatandaşlığı verilmiyor, “sığınmacı statüsü” de tanınmıyor. Üstelik, idam edilecekleri veya ağır şartlar altında yıllarca hapsedilecekleri bilindiği halde, memleketlerine iade ediliyor. Bu konuda, iade edildikleri ülkelerin makamlarının isnat ettiği suçlar esas alınıp doğru kabul ediliyor.

Bu yüzden Devlet, Türkistanlı muhacirlerin yaşam ve güvenlik haklarını sağlamalı. Onlara çalışma hakkı tanımalı, işsizlik sorunlarını çözmeli, ucuz iş gücü istismarını engellemeli, barınma imkânı vermeli. Sağlık sorunlarını devlet güvencesine almalı. Çocuklarına eğitim imkânı sağlamalı. Haksız ve suçsuz yere idam edilecekleri ya da çok ağır cezalar alacakları belliyken, ülkelerine iade etme uygulamasına son vermeli. Bulundukları ülkelerdeki haklarının korunması ve maruz kaldıkları zulmün önlenmesi için uluslararası sistemi harekete geçirmeli. Halen çeşitli sebeplerle Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Van, Hatay, Gaziantep ve diğer illerde Emniyet’in “geri gönderme merkezleri”nde bulunan Türkistanlı muhacirleri derhal serbest bırakmalı.

Konferansın iki onur konuğundan Muhammed Salih’in de konuşması bekleniyordu, ancak gelen bir telefon üzerine konuşmaktan vazgeçerek salondan ayrılmak durumunda kaldı. Kim, niçin telefon etmişti ve ne istemişti, burası kocaman bir soru işareti.

Diğer onur konuğu olan “Rusya İslam Komitesi” Başkanı Prof. Dr. Heydar Cemal ile, konferans sonrası bir mülakat yapma imkânı buldum. Yayına hazır hale getirdiğimde sizlerle paylaşacağım inşaallah.

Prof. Dr. Heydar Cemal ile sohbet esnasında, “Erdoğan-Gülen kavgası” da gündeme geldi. Durumun Rusya’dan nasıl göründüğünü sordum. Heydar Cemal’in, Fethullah Hoca hakkında söyledikleri gerçekten dikkat çekiciydi. Bildiğimiz ve kamuoyunda konuşulanların dışında bir de şunu söyledi:

“Fethullah Hoca İsrailperest ve Vatikanseverdir. Papa’nın elinin öpülebileceğini söylemiştir.”

Prof. Dr. Heydar Cemal’in iddiaları ne derece doğrudur, bilemiyorum. Ama Heydar Cemal’in, “müslüman bir liderde olamayacak bir karakter sorunu”  olarak tanımladığı bu iddiaya cevap gelirse, sizlerle paylaşırım.

Konumuza dönersek, şu suale acilen cevap bulmalıyız: Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türkiye müslümanlarının bir “Türkistan Stratejisi” niçin yok?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi