Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Hocasına güvenmeyen akademik sistem

Hocasına güvenmeyen akademik sistem

Hiçbir öğretim üyesi farkında değil ama 28 Şubat’tan itibaren, lisans üstü sistemi dizayn edenler, yeni sisteme, akademisyenlere güvensizliklerini tam manasıyla yansıtmışlardır; işi bürokrasiye boğmuşlardır.

Eskiden bir öğrenci lisans üstü öğretime devam etmek istiyorsa, hocanın kabul etmesi yeterdi. 1982’den; yani 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’ndan önce, isteyen akademisyen sınavsız bir şekilde  yüksek lisans öğrencisi alabilir; öğrenciye derslerini seçtirir ve tezi hazırlatıp tek başına reddedebilir veya kabul edebilirdi. Mesela ben yüksek lisansımı böyle yaptım. O zamanlar, doktorada da benzer yollar takip edilir, süreç, bürokrasiye boğulmazdı.

Önce 12 Eylülcüler, arkasından da 28 Şubatçılar, “ipin ucunu ellerinde tutma” tıynetlerinden dolayı, lisans üstü öğrenimin her safhası, “bol kurullu bürokrasi”ye boğuldu. Öyleki, öğrenci ders ve tez hazırlama gayret ve mücadelesi verirken, danışman hocası da bürokrasi mücadelesi verir hâle geldi.

Yüksek Lisans ve Doktora’ya giriş safhasındaki sınav macerasını geçelim; asıl bürokrasi ondan sonra başlıyor. Mesela danışman öğrenciye ders seçtiriyor ama akademisyen hocasına güvenmeyen sistem, danışmanın seçtirdiği dersleri, Anabilim Dalı Başkanı’nın da onaylaması gerekir.  Anabilim Dalı Başkanının danışmanla bir sorunu varsa ve seçilen onaylamazsa, öğrenci üzerinden hoca dövmeye operasyonu başlamış demektir.  

Bir başka misal...

Yüksek Lisans öğrencisi, yapacağı tezin muhtevası, kaynakları, amacı ve takvimiyle ilgili bir taslak hazırlamak zorundadır ve bu taslak Anabilim Dalı Kurulundan geçirilmelidir. Ne kadar güzel değil mi?... Hazırlanan tez projesi, akademik olarak hocaların tamamının görüşlerine sunuluyor; varsa bir eksik gedik, düzeltilip en güzel şekilde bir tez yapılmasına fırsat tanınıyor. Buna kim “Olmaz!...” diyebilir ki?...

Ammaaa, kazın ayağı değil işte.... Öğrencinin kendisine yol haritası olarak hazırladığı ve kimsenin okumayacağı bir tez projesi, Anabilim Dalı Kuruluna geldiğinde, öğrenci üzerinden hoca dövmeye çalışanların gayretkeşliklerine maruz kalınıyor. (“O kadar da olmaz canııım!...” demeyin; noktalardan, virgüllerden ve uzun i’lerden dolayı, nasıl teşekkül ettirildiği malum “çoğunluk”ça reddedilen tez projelerini biliyorum.)  

Doktora Yeterlik Komitesi adı altında, işi zorlaştırmak ve bazı yerlerde, hocalar arası sorunların yansıtılmasından başka bir işe yaramayan komitelerin kurulması garabeti var. Bu komite 3 kişilik bir jüri kurup doktora yeterlik sınavı yaptırabiliyor ama daha sonra jüride olmayan ve adaya hiç soru sormayan komite üyeleri tarafından aday başarısız olarak kabul edilebiliyor. (Buna da itiraz etmeyin; örneğini dayarım.)

Danışman hoca, öğrenciye çalıştıracağı konuya göre bir jüri oluşturmaya; üniversiteler arası etkileşimi sağlamaya çalışır ve jüriye başka üniversitelerden hoca davet etmeye kalkar; öğrenci üzerinden hoca dövme gayretinde olanlar, devreye girer. Tabii devreye girenler, nasıl temin edildiği malum bir çoğunluksa, danışmanın istediği jüri kurulmaz.

Bir de 6 ayda bir yapılan Doktora Tez İzleme Komitesi (Buna kısaca TİK diyoruz) komedisi var. TİK toplantısının ne zaman yapılacağı, en az 1 ay önce, ön toplantı ile belirlenecek ve jüri üyelerinin imzaladığı bir evrakla enstitüye bildirilecek. Bir öğretim üyesi başka şehirdense yandınız!...

Neyse... Uzatmayayım...

12 Eylülcülerin ve 28 Şubatçıların saye-i âlîlerinde, yüksek lisans ve doktora yapmak kadar yaptırmak da zorlaştı; bürokrasiye boğuldu. Bu durumda gel de lisans üstü öğrenci al!..  

Ey YÖK!... Bu gereksiz bürokrasiyi ne zaman kaldıracak ve hocalarına ne zaman güveneceksin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi