Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ah Maliki!

Ah Maliki!

Irak halkı, Maliki’yi görüp IŞİD’e sarıldı..

Şimdi Hameney, Ruhani, Maliki’nin oturup düşünmeleri gerek; “Biz nerede yanlış yaptık” diye..

İran ve Lübnan Hizbullahının, Yemen’deki Husilerin yaptıklarının bir sonucudur bugün Irak’ta yaşananlar..

Kendilerinden başka herkesi kendilerine düşman yaptılar..

Şimdi Ahmedi Necat ne yapıyor bilmiyorum. Hüccetiye ne yapıyor. Mehdi’den mesaj gelmiyor mu artık. Ya da İran bu gelişmeleri fırsat bilip Mehdi’nin ordusu ile Irak üzerinden Suriye’ye doğru yürümeye kalkar mı?

Amerika Irak’ı işgal ederken kendi askerlerini “Mesih’in ordusu” diye selamlıyordu, İran ise kendine “Mehdi’nin ordusu” adını uygun görmüştü..

Düşünsenize “Mesih’in ordusu” ve “Mehdi’nin ordusu” karşı karşıya!?

Peki şimdi kim karşı karşıya.. Şiiler ve Sünniler.. Şiiler Arap ve Fars Şiası olarak iki grub gibi gözükse de, Husileri, Nuseyrileri, Alevileri ile kendi içinde farklı grublara ayrılıyor.. Sünniler de kendi içinde çoğul..

En azından Şii, Sünni ayırımının yanında bir de Arap, Kürt, Türkmen diye üç ayrı etnik topluluk var sahnede..

Araplar Şii-Sünni diye ikiye bölünmüş durumda..

Bu savaş hem dini, hem ideolojik, hem etnik, hem politik hem mezhebi farklılıkları bir arada barındırıyor.. Bakın tek bir Kürt topluluğu da yok ve bölgede en az 10 ülkenin ajanları cirit atıyor. ABD ve İngilteresiz bu işler olmaz zaten. Fransa da öyle. İsrail zaten başından beri işin içinde. Şimdi Suudiler de devreye girdiler.. Kuveyt de gelişmeleri yakından izliyor. Mısır da BAE de.. Türkiye ve İran yine bu işte taraf. Suriye ve Lübnan da öyle. Ürdün gelişmeleri yakından takip ediyor. Çin, Rusya, Almanya, Yunanistan, İtalya da aynı şekilde..

Sünniler de kendi içinde çatışıyor aslında.. Yarın Şiilerden kurtulduklarında IŞİD ile Sünni Arapların birbirine girmesi kaçınılmaz. Bugün Musul’u ele geçirmek, İran’a karşı savaşmak ve Kürtleri Kuzeye hapsetmek için, “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” mantığı ile hareket ediyorlar..

Bu arada, her an Yemen ve Libya’da işler kontrolden çıkıp çatışmalar ülkeye yayılabilir.. Türkiye sessiz bir şekilde Libya ve Yemen’deki vatandaşlarını geri çekmeye devam ediyor.. Birileri Türkiye’nin sürece müdahale etmesini istemiyor.. Bana kalırsa Irak’taki Türkiye konsolosluğuna saldırı da bu çevrelerin planı.. Oysa geniş halk kitleleri pekala Türkiye’nin hakemliğine razı olabilir..

IŞİD kendi başına büyük bir güç değil. Ayaklanan Sünni Arap kabilelerinin liderliğini üstlendi, bir şekilde.. Bu isyan başarılı olsa da olmasa da IŞİD’in bölgede kalıcı olması imkansız..

Irak Şiası kolay kolay teslim olmayacak.. Çatışma 4 noktada yoğunlaşacak. Musul, Bağdat, Necef ve Basra.. Musul’da petrol var ve bölgede kalıcı olmak isteyenlerin petrol alanlarını kontrol etmesi gerekiyor.. Musul petrolleri konusunda IŞİD ve birlikte hareket edenlerin hem Şia hem de Kürt yönetimi ile ya uzlaşması ya da hesaplaşması gerek.. Bağdat Siyasi ve diplomatik açıdan önemli. Irak’ın bütününü yönetecekseniz Bağdat’ın yasama, yürütme, yargı açısından kontrol edilmesi gerek. Uluslararası anlaşmalar, örgütler ve diplomatik misyonla ilişkiler açısından Bağdat önemli.. Necef Şia’nın merkezi olması itibarı ile önemli Ve tabii Basra, körfez bağlantısı ile savunma ve ticaret açısından önemli. Basra ülkenin denize açılan tek kapısı..

Bölgede Pandora’nın kutusu açıldı ve cin şişeden çıktı.. 7 “Vay” için “Kan dolu kase”yi birileri Mezopotamya’ya dökmeye hazırlanıyor.. Bade harabul Basra ne olacak şimdi göreceğiz. Yeni bir Kerbela yaşanabilir. Hele en kötü senaryo olarak kadrolu bir Mehdi piyasaya sürülürse seyreyle sen gümbürtüyü.. Bu hassas dengeler üzerinde bir meczup kıyamet savaşının fitilini tutuşturabilir.

Dilerim korkulan olmaz ama benim birkaç yıldır ısrarla vurguladığım Sufi, Selefi, Şia çatışmasının kapısı aralanmış gibi gözüküyor..

Bu olaylarda İran ve Irak yönetimi bu sonuçların doğmasında asıl sorumlu. İp inceldiği yerden koptu..  Şimdi rüzgar ekenler fırtına biçiyorlar. Yuvarlanan tencere kapağını buldu..

Bazı gerçekleri akılla kavrayıp, tedbir almayınca işte böyle oluyor.. Eğer kaderimizde bunları yaşamak varsa elden ne gelir ki! O zaman “ahir zaman fitnesi”ne hazırlıklı olalım.. Birileri yeryüzünde bir cehennem misali ateş tutuşturmak için kendilerini de yakacak bu ateşe kendi sırtında odun taşımaya devam ediyor. Sisi, Esed ya da diğerleri.. İsrail kendini de yakacak ateşe körükle gidiyor, benzin taşıyor sanki. ABD’nin, İngiltere’nin yaptığı da farklı değil..

Panik yok. Umutsuzluk yok. Bizi gören duyan bilen bir Allahımız var.. Allah’ın yardımının bize ulaşmasının önündeki engellerimiz cahillik ve ahlaksızlık, adaletsizlik, zulüm yani! “İçimizdeki beyinsizleri engelleyemez isek, ateş bize de dokunacak..

Bir topluluğa olan öfkemiz ve düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerek.. Çok tevbe etmemiz, sabretmemiz gerek. Bizi koruyacak bir Allahımız var.. O, kadir-i mutlaktır.. Bize şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır.. Çokça dua edelim. Affedenlerden olalım ki, affedilelim.. Şöyle dua edelim: “Bizi sabredenlerden, şükredenlerden ve zulme karşı direnenlerden bulacaksın. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Şüphesiz ki Senin her şeye gücün yeter..”

Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi