Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Tarih sürekli bir başlangıçtır”

“Tarih sürekli bir başlangıçtır”

Büyük devlet ve siyaset adamlarımızdan hukukçu, aynı zamanda tarihçi (ne sandınız, eskiler böyle “komple insan”dı) Cevdet Paşa, tarihi pusulaya benzetir ve tarih bilmeyen devlet adamının, pusula okuyamayan kaptan kadar tehlikeli olduğunu söyler: “Çünkü” der, “ikisinde de gemiyi karaya oturtmak tehlikesi var!”

Devlet gemisinin tarih bilmeyen yöneticilerin yönetimindeyken, kaç kez karaya oturduğunu ben bile hatırlamıyorum.

Kaç “tekerrür” (tekrar) yaşadığımızı da…

Tarih, ders olarak pek sevilmez ülkemizde. Haklılık payı var: Zira ders kitapları o kadar yavan ve sıkıcıdır ki, sanki öğrencileri tarihten soğutmak için özel olarak kaleme alınmıştır!

Zaten olaylar ve savaşlar üzerinden anlatılır ki, konuyu daha da sıkıcı ve bıktırıcı hale getirir.

Aslında tarih eğlendiricidir. Çünkü her şeyle ilgilidir: Mimarî, sosyoloji, edebiyat, felsefe, sanat, tıp, resim, müzik, magazin, mizah: Ne ararsanız var.

Ayrıca ihtilâllar, inkılâplar, savaşlar, barışlar, hattâ günümüzü derinden etkileyen siyasî, sosyal, ekonomik olaylar tarihe sıkı sıkıya bağlıdır. Bu itibarla, kişi, hangi mesleği seçerse seçsin, tarihle bağını koparamaz. Bu yüzdendir ki, Thucydides, tarihi “sürekli bir başlangıç” olarak nitelemiştir.  

Biz, pek çok millete nasip olmayan zenginlikte bir tarihin mirasçılarıyız. Üstelik bizim tarihte, Batı tarihindeki Neron, Sezar, Musolini ve Hitler gibi, yüzümüzü kızartacak zalim figürler yoktur.

Hiroşima, Nagazaki, Dresten bombardımanı gibi katliamlar da yoktur. Farklı inançlara, dillere, renklere, etnik kökenlere sahip halklara baskı, zulüm ve asimilasyon uygulanmamış, fethedilen topraklarda yaşayan halklara adalet, özgürlük ve insanlık götürülmüştür…

Kısacası tarihimiz baştan sona bir vicdan, şeref ve medeniyet tarihidir!

Tarihimizde büyük ve anlamlı zaferlerin yanı sıra sevgi vardır, şefkat vardır, sadakat vardır, hamiyet vardır, yardımlaşma vardır,  ahlâk vardır, dürüstlük vardır; yani tarih yalnızca bir başarı öyküsü değil, onunla birlikte ecdadımızın kimi zaman hazin, kimi zaman muhteşem hayatlarıdır. Bu bakımdan tarih tam bir “ibret levhası”dır!

Bu şeref ve medeniyet tarihinin inşasında elbette askeri komutanlar önemli roller üstlenmişlerdir. Ancak başarının mimarları arasında yüreğini devletine katmış, yöneticilerin yanında durup hem onlara yol göstermiş, hem de motivasyon sağlamış âlim/fazıl din ve ilim erbabını, kısacası “Yürek Adamlar”ı da hatırlamak gerekir.

Yani olayların ötesine geçip tarihin manevi abideleriyle buluşmaya ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde hayat boyu ihtiyaç duyacağımız donanımlar kazanabilir, her konuda prensip ve ilke sahibi olarak yaşayabiliriz.   

Hatırlayalım ki, daha birkaç yüzyıl öncesine kadar, yaklaşık yirmi milyon kilometrekarelik bir coğrafya üzerinde kurumlaşmış, üç kıtaya hükmeden bir devletimiz vardı: Osmanlı, Orta Avrupa’dan bütün Akdeniz kıyılarına ve Asya içlerine kadar uzanan bir imparatorluk kurmuştu. Üstelik Osmanlı insanı insanlığın yaradılış hikmetine uygun bir inancın, o inançla bütünlenmiş bir idealin, yüce bir misyonun, ihtişamlı bir medeniyetin takipçisiydi. Dâvâ, Fatih Sultan Mehmed’in de belirttiği gibi, “Kuru cihangirlik dâvâsı değil”, sonsuzluğa uzanan bir medeniyet dâvâsı idi.

Bu amaca kilitlenen Osmanlı önce beylik, ardından devlet oldu. Kısa bir süre içinde de imparatorluk burcuna yükseldi ve tarihin derinliklerine kök salıp bereketli bir ömür sürdü.

Biz onların bugünkü mirasçıları olarak zaferlerini takdirle andık, ancak o zaferleri inşa eden “âbide şahsiyetleri” ihmal ettik.

Parıltılı zaferlerle sanki gözlerimiz kamaşmış, zaferin arka planındaki gönül erlerini göremez olmuştuk. Oysa Şeyh Edebali olmadan Osman Gazi, Ak Şemseddin’siz “Fatih” olmaz! Şu bir gerçek ki, “zafer” dediğimiz başarı öykülerinin arka plânında Mevlanalar, Yunuslar, Şeyh Edebaliler, Molla Fenariler, Emir Sultanlar, Molla Güraniler, Ebul Vefalar var…

Kısacası Selçuklu-Osmanlı terkibinde gördüğümüz maddeten yücelmenin temelinde manevi dinamikler var.

Bugünkü Türkiye için bu bir ipucu verebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi