Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ ÇARE SİZ’SİNİZ!

ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ ÇARE SİZ’SİNİZ!

Evet, çaresiz değiliz, çare biziz!

Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz.. Yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracağız.. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa.. 

Allah bizim ellerimizle mazlumlara yardım etmek ve zalimleri cezalandırmak ister.. Bütün insanların malları, canları, namusları, akılları, inançları, nesillerini sürdürmeleri mukaddes bir teminata sahiptir ve korunmuştur.

Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabiliriz.. Herkesin dini kendine olacaktır.. İttifak ettiğimiz zaman birlikte hareket edecek, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur göreceğiz. Ancak kimse kimseye İlahlık ve Rablik taslamayacaktır.. İşi ehline vereceğiz, aramızda işlerimiz istişare ve şûra ile olacak..

İnsanları doğdukları ana baba, zaman, toprak ya da cinsiyetleri, derilerinin renklerinden dolayı aşağı ve üstün görmeyeceğiz..

İnanan insanlar kardeştir, ittihat ve vahdet üzere olacaklar. Bilgi, ahlak, erdem ve hikmet sahibi insanlarla ve mazlumlarla müttefik olacağız ve değer üreten herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı olarak itilaflar kuracağız.. Bu konuda rehberimiz Medine Sözleşmesi ve Hilful Fudul olacaktır..

Sonuçta, adaletten, barıştan, özgürlükten yana, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, hakka ve hukuka sadık yeni bir dünya düzeni istiyoruz.. İnsanın insanın kurdu olduğu değil, sadakati ile hak ve hukukunun teminatı olan bir İslam insanının, yaşayan bir Kur’an olan Resulullah’ın örnekliğinde veresetül enbiya karakterinin yeniden ihya ve inşaası gerekiyor..

Yaşadığı zamana ve mekana şahidlik edecek ve sorumluluk yüklenecek bu Müslüman karakteri, karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek, ilayı kelimetullah için malı, canı ve sevdikleri ile seferber olacaktır..

İslam, “barış” kökünden gelen bir kelimedir.. Ve Allah’ın bir diğer adı da, Selam/Barıştır.. Müslüman, Hakk’ın ve halkın yeryüzünde gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktır.. “Bismillah” derken Müslüman, sadece “Allah’ın adı”nı anmaz, O’nun adına tasarrufta bulunduğunun farkında olduğunu düşünür, bilir ve ona göre hareket eder. O’nun rızasını gerçekleştirmek için her zaman sorumluluklarının farkında olduğunu ikrar eder. Esasen namaz bunun misak ve miracıdır.. Bu zikrin kendisidir. Dua da, bu konudaki sorumluluklarının farkındalığı yanında, Allah’tan yardım dileme ve O’nun sonsuz güç ve kudretinin farkında olarak hareket etmek için bu manevi sorumluluğun yanında, manevi donanımın arkasında durduğunun şuuruna varmaktır.. Müslümanlar her namazda “Allahu Ekber” derken, sadece Allah’ı yüceltmezler, kendilerinin o yüceler yücesinin rızasını gerçekleştirmek adına, O’nun huzurunda bulunduklarını bilirler.. O, kadiri mutlaktır / Mutlak iktidar sahibidir. İşitir, görür, duyar, bilir ve hüküm sahibidir.. O, din gününün sahibidir.. Yalnız Ondan yardım diler, yalnız O’na sığınır, O’na ibadet ederiz. “İyya kenağbüdü, iyya kenestaiyn” derken bunu deriz. “Hasbunallahu ve niğmel vekil…” derken de bunu söyleriz. Bunu günde 40 kez tekrarlarız..

Biz O’na doğru giderken O, bize koşarak gelecektir. Bildiklerimizle amel edersek, O bize bilmediğimizi öğretecektir.. O’nun rızası için harcadıklarımızın karşılığını, O bize on katı, yüz katı, hatta yedi yüz katı ile geri verecektir.. Kader, rızık, ecel O’nun elindedir.. Bu anlamda tuzlu su kuyusundaki, çocuk Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah; bizi yeryüzünün varisi kılmak istemektedir.. Yeryüzünü bize mescid kılmak istemektedir..

Biz çaresizlik makamında değiliz.. Çözüm makamındayız.. Bizler Allah’ın açıklanmış rızasını beyan eden Kur’an’ın hükümlerinin yeryüzünde yaşanır kılınması için vesile olmaya and içtik. Galubeladaki ahdimize sadakattir görevimiz.. Yaratılış gayesinin tecellisi olsun diyedir bütün bu çabalar..

Bugün her ne kadar bu sorumluluklarımızdan uzaklaşmış da olsak, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır.. Allah servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler arasında evirir – çevirir.. Sanırım biz gündönümü çocuklarıyız.. Dilerim, aklımız ve imanımız servetimizin ve gücümüzün önünde koşar. Yoksa o güç ve servet, nefsimizin elinde bizi cehenneme sürükleyen çılgın bir ata dönüşür..

Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet vermeyeceğine göre, aklımızı başımıza toplamamız gerek.. Şimdi öncelikle, ilk haram olan ırkçılık fitnesinden, fahşa ve katilden kurtulmamız gerek. Ve mezheplerimizi din edinmekten, din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmekten, Allah’ın ayetlerini savaştırmaktan, muhkemleri bırakıp, müteşabihlerin peşine düşmekten vazgeçmemiz gerekmektedir. Bugünki Sufi, Selefi, Şii tartışmaları bu şekli ile devam ederken, bizim başka bir düşmana ihtiyacımız yoktur.. Bugün bölgemizde yaşananların bazı dünya gerçeklerinin farkına varmak, ihtilaflarımızın nasıl bir fitnenin girdabına bizi sürüklediğini görmek için bu olaylar ganimet hükmünde bir fırsat olarak önümüzde durmaktadır..

Bizler Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz.. Adaletten, barıştan, özgürlükten yana yeni bir dünyanın, yeni bir medeniyetin ihyası ve inşası için önce yeni İslam insanının, münevverinin ve havasının tarih sahnesine çıkması için, yaşadığı zamana ve mekana şahitlik eden, sorumluluk üstlenen Müslüman kimliğinin “ben buradayım” demesi gerekiyor.. Şimdi sıra bizde! 

Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi