Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

‘Fakir, çoğu kez sadece Allah’ın duyduğu sözler söyler’

‘Fakir, çoğu kez sadece Allah’ın duyduğu sözler söyler’

Zaten evladını kaybetmiş... Dağı devrilmiş Recep Gökçe Bey’in. Onu Ermenek’teki maden faciasında oğlunu beklerken fark ettik. Acı haber zaten o günden beri acı haberdi. Cenazelerin çıkması uzayınca, unuttuk birkaç gün içinde oraya düşen ateşi. Solgun kasketi, ayakta durmakta zorlanan hali, acının büktüğü beli, o bükük belle çevirmesi gereken alınteri dolabını, leğende doğradığı keleği... Bir sökün halinde izlemeye başladık ardından...

Ama bizim gördüğümüz şey, ayağındaki yırtık lastiklerdi 
sadece... 

Biz onun ne derin kederini, ne omuzlar çökerten babalığını, ne helal bir lokma kazanç için döktüğü asil alınterini göremiyorduk bir türlü... O şeref sahibi adama, acıyorduk en fazla... Şu yaptığımız kavganın hafifliğiyle tartılmayacak kadar ağırbaşlı oysa hayatın yükünü çekerken o...Kaymakam mı yollamış o cizlavitleri ona, yoksa vali mi yollamış, imam mı almış, hep birden peşine düştüğümüz bu... Yalan söyleyen şerefsizdir nidalarıyla süren kavgalarla medyanın manşetlerinden inmiyor Recep Gökçe Bey’in delik lastikleri... 

“Ben ona gitme demiştim” derken, sesi iyice titriyor, borcu varmış oğlunun, madene gitmek zorunda kalmış, ineğini satmış yine de yetmemiş, ben tarlamı satar öderdim diyor... İki büklüm, torunlarını doyurmanın telaşında... Dışarıdaki kavganın tozu dumanı yüzünden onun bu kederli ama onurlu duruşunu bir türlü fark edemiyoruz...

“Dicle kıyısında bir oğlak kaybolsa, Ömer’den sorar adl-i ilahi onu” darbımeselini dilimize pelesenk etmişizdir de, daha Dicle’ye kadar gitmeden burnumuzun dibinde yitirdiğimiz garip oğlakları fark etmiyoruz bile... Her şeyimiz çok’larla ölçüyoruz artık biz. Buğdayı dane dane ekip bekleyen, meyveyi tane tane yetiştirip toplayan köylüler, çiftçiler çağın evliyaları gibi oysa. Kimse emek vermeye, beklemeye tahammül edemiyor zira...

“Şimdi almasan olmaz...” diyor Recep Bey... Gönderilen lastikleri alıp geçirmiş ayağına. Çamura girse bozulmaz bu, dayanıklıdır seninkinden diyor muhabire. Tok gözlü. Ne bilsin ki sekiz sütuna manşet çıkacak o delik lastikler... Oysa ne kendisi ne de maden faciasında kaybettiği oğlu, bizlerden ayakkabı istememişlerdi. Yoksulluğu gayretle ve helal kazançla aşmaya azimli, onurlu insanlardı onlar... Kavgayı yapanlarsa bizleriz... Ne yırtık lastikleri manşete çekenler, ne de o lastikleri ben yollamadım diye birbirinin üstüne atanlar... Göremiyorlar Recep Bey’i... Kayıkçı kavgasında heba oluyor insana dair hakikat... İnsansızlık kaplıyor dört bir yanımızı, insansızlık...

***

Yukarıdaki başlığı, genç şairlerimizden Mahmut Özkızıl’dan ödünç aldım. “Beyhude Zamanlar”ın şairi. Yoksul olan kişinin sesini duyamamaktan bahsediyor bu serzenişiyle Özkızıl. “Sadece Allah’ın duyabileceği sözler...” ifadesi beni derinden sarstı. Yoksulun sesini işitememekliğimiz kadar, Yoksul’un Allah’a yakınlığı da var bu dizede çünkü. Bizim esas uzaklığımız da aslında bu... Yoksula uzak olan Allah’a da uzak... Yoksul’la konuşmayan, Allah ile de konuşamayandır... Doyumsuzluklar, tatminsizlikler üzerinden yaptığımız eleştiriler de çoğu kez sahte... “İnsan neden doyumsuzdur? Bu, tok karnına sorulmuş bir sorudur” diyor Özkızıl. “Fakir felsefe yapmaz, fakir yaşamaz, fakir hayata sabreder...” diyor.

***

Hafta içinde sıva ustası Ali Dal, eşinin yanında ensesinden vurularak şehit edilen Şehit Astsubay Nejdet Aydoğdu’nun ailesine evini bağışladı. Gurbette mala sallayarak kazandığı tek evi, şehidimize bağışlayan bu emekçi kardeşimiz de zengin değil halbuki, orta halli helal lokma derdinde ama sahici bir yürek taşıyor, bize verdiği ibretle... Her şeyi devletten beklemekle olmuyor. Şeref sahibi olmak başka bir şey! Ali Dal’a bin teşekkür...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sibel Eraslan Arşivi