Faruk Köse

Faruk Köse

Devlet İslamlaştı mı, cemaatlere gerek yok mu?

Devlet İslamlaştı mı, cemaatlere gerek yok mu?

Bugün sizinle, daha önce yazdığım iki yazının “birleştirilmiş özet”ini paylaşacağım. Biri 04.12.2013 tarihli “Cemaat demek İslam Devletinin rolmodeli demektir” başlıklı, diğeri ise 28.05.2014 tarihli “Devlet İslamlaştı mı ki cemaatlere gerek kalmadı?” başlıklı yazı.

Son zamanlarda bir anlayış kök salmaya başladı müslüman kitle arasında.“Cemaatler siyasete bulaşmasın” deniyor. “Devlet varken başka bir yapılanmaya izin verilemez” deniyor. “Devlet yapısı içinde cemaatlerin örgütlenmesine engel olunmalı” deniyor. Daha neler, neler deniyor.

Bu, şimdilik üst düzey kimi yöneticiler ve sesi çok çıkan bazı entellektüeller tarafından seslendirilse de, derinden derine “toplumsal kabul” görmeye başladı bile.

Böyle bir anlayışın en büyük sakıncası, “İslam algısı/anlayışı”nı“Laikleştirme”ye dönüştüreceğidir. “Yeni bir Peygamber” gelmeyeceğine,“yeni bir Kur’an” inmeyeceğine göre; Kur’an ve Sünnet üzere kurulu İslam’ın devlet ve toplum hayatına müdahil olmasına karşı bir hal ve yol içine girilmesi mümkün değil. O yüzden bu “hatalı çağrı”ya kulak asmayıp“İslamca duruş”u terketmemek ve gevşememek lazım.

Cemaatlerin, “gayri İslami devlet”i İslamlaştırma yolunda -yeterli olmasa da- önemli çalışmaları var. Hiç değilse “İslami duyarlılık”ın yaşamasını sağladılar. Ancak bu gerçeğe rağmen, birileri çıkıp şöyle bir çağrıda bulunabiliyor:

“Türkiye gerçeği açısından bakıldığında, içinde pek çok statü ve hiyerarşik yapı barındıran cemaat olgusunun daha önce varlık gerekçesi kabul ettiği hiçbir olgunun bugün reel karşılığı yoktur.”

Cemaat olmanın hiçbir reel karşılığının bulunmadığı, “cemaat” olmaya gerek kalmadığı şeklindeki bu söylem, siyasilerce de, bürokratlarca da, entellektüellerce de seslendirilmeye başlandı ve toplumsal algılar buna göre biçimlendiriliyor. Gerekçe olarak da, artık “cemaat olmanın gereğine dair olguların millete ve devlete malolduğu” yalanına dayanılıyor.

Yani demek isteniyor ki: “Artık millet ve devlet İslamlaşmıştır ve cemaat olmak için gerekçe alınan olgular millet ve devlet hayatında yerini bulmuştur. Bu nedenle, cemaat olmaya gerek yoktur.”

Bunun bir ileri aşaması şöyle söyleniyor: “Cemaatlerin gerek şartlarını belirleyen olgular, devlet ve millet hayatında yerini bulduğu için, cemaat yapıları yapay gerekçelerle ayakta tutulmaya çalışılıyor.Bundan vazgeçilerek cemaat yapılanmaları sivil toplum kuruluşlarına dönüştürülmeli.”

Gördüğünüz gibi, sanki siyasi, sosyal, iktisadi, hukuki ve benzeri yapısıyla halen egemen olan “Laik-Kemalist” rejim “İslamlaşmış” gibi, “İslamlaşma”nın sosyolojik boyutu olan “cemaatlerin feshi” öğütleniyor; hatta son zamanlarda bunu sağlamak için yasal ve idari tedbirler üzerinde duruluyor.

Şurası kesin: Ne rejim ve devlet İslamlaştı, ne de toplum kendini isnat ettiği İslam’ı biliyor ve yaşıyor. Yani “İslamlaşmak için cemaatleşmek” hâlâ büyük bir ihtiyaç ve görev.

Bu görev gereği hatırlatmalıyım: Sanki devlet hâlâ “Kemalist ilke ve devrimler”in tasallutunda değilmiş gibi, sanki Devlet hâlâ “Laik” niteliği taşımıyormuş gibi, sanki devlet hâlâ “İslam’a dair siyasi, sosyal, iktisadi, hukuki, idari ve benzeri bütün hükümler ve nizamlar”ı hayattan uzaklaştırmış olarak varlığını sürdürmüyormuş da İslam egemenmiş gibi, “cemaat olgusu”nun devlet yapılanması karşısında bitirilmesi çabaları, dehşete düşürücü manzara.

Gerçek buyken, “hak olan İslam’a göre” değil, “batıl olan İslam dışı unsurlara göre” yapılanmış devlet sistemini benimsemek ve sahip çıkmak“müslümanca duruş”a, “hak-batıl mücadelesi”ne uyar mı?

Cemaat yapılanmalarının esas niteliğini şöyle ifade edebiliriz: “Cemaat demek, İslam Devleti’nin rolmodeli demektir.” Bu yüzden, “İslami manada Cemaat” yapılanmalarına karşı çıkmak, hem kötü bir zaaf, hem de İslam davasına büyük bir darbe olur. Aslolan cemaatleri bitirmek değil, onlara gerçek fonksiyonunu kazandırmaktır.

“İslam”ın değil, “küfr”ün hakim olduğu, “Tevhid”in değil, “şirk”in egemen bulunduğu, “Allah’ın hükümleri”nin değil, “tağutun hükümleri”nin geçtiği,“müslümanlar”ın değil, “İslam ve müslüman düşmanları”nın âmir olduğu bir beldede yaşayan müslümanlar, “İslam davası”nı sürdürebilmek için ne gerekiyorsa yapmalı değiller mi? 

İşte bunu yapacak olan, cemaatlerdir ve  “Cemaatler tarafından”yürütülecek “İslam davası”şudur:

Siyasi-idari, sosyal-kültürel, hukuki-adli, iktisadi-mali, tedrisi, imani, ibadi, askeri ve benzeri bütün hususiyetleriyle; birey, aile, toplum ve devlet hayatına İslam’ı, yanına başka hiçbir şeyi katmadan ve karıştırmadan hakim kılmak. Hayatı, Allah Rasulü’nün örnekliğine, yani Sünnetine dayanarak, Allah’ın Kitab’ına göre düzenlemek...

O halde bu davayı gerçekleştirebilecek niteliklere uygun, “İslam Devleti’nin Rolmodeli” olarak organize olacak “İslami Cemaat”in varlığını Devlet varlığı içinde eritmek, davaya ihanet olmaz mı?

Devleti İslamlaştırmak için, “İslam Devleti’nin rolmodeli olacak bir cemaat yapılanması” gerekliyken, “İslami olmayan bir devlet yapısı”na alternatif üretecek cemaatleri bitirecek herhangi bir hamle, müslümanca olur mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi