Faruk Köse

Faruk Köse

Hukukta çifte standart ve DTK’nın talepleri

Hukukta çifte standart ve DTK’nın talepleri

Bu köşede 9 Eylül 2011’de yazdığım “DTK Legal mi?” başlıklı yazıda, ülkemizin temel sorunlarından birine, “hukuktaçifte standart”a değinmiştim.

Hukukta çifte standart olunca, bir “kişi, zümre ve toplumsal küme” için“yasak” ve “suç” sayılıp “ceza” gerektiren şey, başka bir “kişi, zümre ve toplumsal küme” için “normal” karşılanır, “görmezden” gelinir; bunun“adalet ölçeği”nde izah edilebilmesi de mümkün değildir. Çünkü “hukukta çifte standart” durumunda devlet/otorite, bir yolunu bulup “hukuksuzluk”u dayatabilir.

Buna örnek olarak, “ayrılıkçı Kürt hareketi”nin kurmuş olduğu “Demokratik Toplum Kongresi (DTK)”ni vermiştim. Zira DTK, adı “kongre” de olsa, toplanıp sona eren bir kültürel veya siyasi faaliyet değil, sürekli çalışma halindeki bir “kurum” olarak faaliyet gösteriyor ve buna göre“örgütlenmiş” durumda. Öyleyse bunun “hukuki karşılığı” olmalı; dernek, vakıf, siyasi parti, şirket vb. bir kurum olarak “yasal dayanağı”bulunmalıdır.

Ancak kendisine bağlı ya da işbirliği halinde silahlı-silahsız, legal-illegal kurumlar olan “DTK’nın yasal bir yapısının olup olmadığı”na dairDiyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Diyarbakır Valiliği’nden aldığı bilgiye göre, kayıtlarda böyle bir dernek veya sivil toplum kuruluşu yok.

İşte bu yasa dışı kuruluş, “demokratik özerklik” ilan etmiş halde varlığını sürdürüyor; kamuoyunda yer buluyor, ortaya attığı görüşler tartışılıyor ve toplumsal kanaatler, “ayrılığa ve ayrımlaşmaya” hazır hale getirilmeye çalışılıyor.

Bugün el’an yaşadığımız sıkıntıları bir gözönüne getirin. Amacı açıkça“ayrılık” olan, arkasında “kanlı terör örgütü” olduğu halde bu “illegal kuruluş” hâlâ varlığını, etkinliğini ve faaliyetlerini sürdürürken; sadece“dini ve sosyal” amaçları olan ve asla şiddete, teröre başvurmayan İslami derneklerin, vakıfların faaliyetlerinin engellendiğini görüyoruz.

Yine, sadece sözüyle veya yazısıyla “iktidara muhalif görüş” serdedenlerin nasıl da soruşturmaya, kovuşturmaya uğradığını veya “lüzumu halinde tavır alınacaklar listesi”ne işlendiğini müşahade ediyoruz. Ama yasa dışı DTK, halen “bölücü faaliyetler”ini özgürce sürdürüyor. Bu, “hukukta çifte standart” değil de nedir ve bu çifte standart niyedir?

İşte bu DTK, Diyarbakır’da yaptığı toplantının ardından yayımladığı sonuç bildirgesinde, devam eden “çözüm süreci”nin nereye doğru gittiğine dair bir işaret olarak “özerkliğin inşaası için çalışmalar sürmeli” temennisini dile getirerek, Hükümet’ten yeni taleplerde bulundu; “Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması”nı ve “terör örgütü PKK’nın terör listesinden çıkarılması”nı istedi.

DTK’nın sonuç bildirgesinde, “Öcalan tarafından önerilen ve KCK tarafından kabul edilen çözüm süreci  müzakere taslağı”na Hükümet’in olumlu cevap vermesi isteniyor ve bu taslağı DTK’nın paylaştığı, pratikte her türlü çalışmayı da yürüttüğü ifade ediliyor.

Ancak, PKK’lılar tarafından bilinen ve gereğini sağlamak için “her türlü çalışma”nın yapıldığı “çözüm süreci müzakere taslağı” hakkında kamuoyunun hiç bilgisi yok. Taslağın içinde neler var, süreç ve müzakereler hangi esaslar üzerinde yürütülüyor, ne verilip ne alınıyor, bunları bilmiyoruz.

Bilmiyoruz ama, “müzakere taslağının içeriğinin toplumun kabul edebileceği nitelikleri taşımadığı”nı düşünüyoruz. Zira arada bir Kandil’deki PKK elebaşıları Hükümet’e karşı, “ya istediğimizi yaparsınız, ya da müzakere taslağını kamuoyuna açıklarız” tehdidinde bulunduklarına göre bu, “içerik toplumun hazmedebileceği nitelikten uzak”mış gibi bir izlenim uyandırıyor.

Şimdi DTK, bu zamana kadar “çözüm süreci”nde atılan “yanlış adımları kazanca dönüştürerek” geldiği noktada çıtayı daha da yükselterek nihai amacına ulaşmanın bir öncesine vardığının ipuçlarını verdi. Sonuç bildirgesinde deniyor ki: “Çözüm sürecinin istenilen şekilde devam etmesi ve müzakerelerin doğrudan doğruya yapılması için Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması gerekir. Aynı zamanda başta hasta tutsaklar olmak üzere tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır.”

Dikkat edin, “mahkûmlar” değil, “tutsaklar” deniyor; böylece PKK’nın faaliyetlerinin bir “terör” değil, “özgürlük savaşı” olduğu kanaati “meşru söylem” halinde hafızalara kazınıyor.

Görüyor musunuz, “sadece fikirleriyle, yazılarıyla iktidara muhalefet edenler”e tavır alınan, soruşturma açılan, ceza verilen bir dönemde, onbinlerce can, yüzmilyarlarca mal kaybına, tedavisi ve telafisi neredeyse imkânsız sosyal yaralara yol açan bir terör örgütünün elebaşısının serbest kalması, alenen “çözümün gereği” olarak takdim ediliyor da, kimse kılını kıpırdatmıyor, hukuk burada harekete geçmiyor.

Hatta bununla da kalınmıyor, bir ileri aşamaya daha geçilerek, “PKK kamuoyunda Kürtlerin siyasi örgütü olarak kabul edilmektedir, ....en kısa sürede terör örgütleri listesinden çıkarılmalıdır” denilebiliyor.

Bütün bunları görünce, ülkenin içinden geçen sürecin hiç de hayra alamet olmadığını, iyiye doğru gidilmediğini söyleyebiliriz. Hükümet’in, süreç hakkında toplumu bilgilendirmesi boynunun borcudur. Terör örgütünün bildiklerini Hükümet’e o konumunu veren seçmenin de bilmeye hakkı yok mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi