Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

4 uzun yıl

4 uzun yıl

Mısır’daki halk hareketinin üzerinden dört uzun yıl geçti. Onur, hürriyet ve ekmek uğruna verilen bir mücadeleden söz ediyorum. 2011 yılında, yani dört yıl önce bugün Mısır halkı Mübarek diktatörlüğüne “la” dedi. Yani“hayır” dedi. Tam da Mursi’yi iktidara taşıyarak onun ağzından “İllallah”diyordu ki, Sisi darbesi gerçekleşti.

Tunus’tan sonra halk hareketinin ilk kıvılcımları Tahrir meydanında görülmeye başladı. 11 Şubat 2011 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek gösteriler nedeniyle istifa etti. 25 Ocak günü Kahire, Süveyş, İskenderiye ve İsmailiye’ye yayılan olaylar o güne “öfke günü” denmesine sebeb oldu.. 30 Haziran 2012’de Muhammed Mursi halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı oldu. 2 Temmuz 2013’de de Sisi askeri darbesi yönetime el konuldu.. Tarafsız gözlemcilerin ifadelerine göre 2000’den fazla kişi darbeciler tarafından katledildi. 3000’den fazla yaralı var. Halen birçok kişi tutuklu ve kayıp. Halen darbeci generaller işbaşında. Mursi tutuklu. Hüsnü Mübarek ve çocukları ise serbest bırakıldı. Bu süreçte, batılı ülkelerin teşviki ile, Baradey gibi, Nobel barış ödülü verilen bir kişi Sisi gibi bir darbeci generale danışman yapılmak istendi. Bu arada batılı ülkeler ve ABD darbeye “darbe”, darbeciye “darbeci” diyemedi. İlk günden bugüne kriz derinleşerek devam ediyor. Arap dünyası kan gölü. Yemen’de Şii Husi silahlı grubları, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık binasını işgal ettiler. Suriye ve Irak’da terör çeşitlenerek daha fazla can almaya devam ediyor.. Libya’da da durum pek içaçıcı değil. Birçok Afrika ülkesinde durum, Suriye ve Irak’tan çok da farklı değil. İslamifobya bahane, malzeme üretmek için, adeta batılı istihbarat örgütlerinin gözetiminde kriz bölgelerinde kanlı oyunlar sahneleniyor. Marka krizler, terör markaları üretiliyor.. Terör örgütlerinin PR’ları yapılıyor.

Görünen o ki, 19. YY sonunda, savaş yıllarında egemen siyasi ideolojilerin, kapitalizm, komünizm ve faşizmin gölgesinde oluşturulan kavram ve kurumlarla geleceğin dünyasını açıklamak mümkün değil. Batılıların“tarihin sonu” dedikleri şey, komünizm ve faşizmden sonra kapitalizmin sonu olsa gerek.. “Medeniyetlerarası Çatışma” sanki, “Tanrıyı kıyamete zorlamak” için buldukları bir yöntem gibi. 1. Dünya savaşı sonrası oluşturulan, sınırlar, işbaşına getirilen rejimler ve iktidarlar, o topraklarda yaşayan halkın iradesinin eseri değildi. Şimdi hepsi birden dökülüyor.

Uluslararası düzen, adaleti, barışı, özgürlükleri korumaktan çok uzak. Herkese demokrasi adına; katılımcı, çoğulcu bir rejim öneren batılı ülkeler, BM Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisi konusunda seslerini çıkarmıyorlar. Batılı ülkelerin çıkarlarına hizmet etmeyen hiçbir kararın GK’den geçmesi mümkün değildir. GK İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırılarına karşı, Genel Kurul’da alınan kararlara rağmen hiçbir şey yapmamış, yapılmasına da izin vermemiştir. Oysa “DÜNYA 5’DEN BÜYÜKTÜR”..

Aradan 4 yıl geçti. Mursi hâlâ tutuklu, Sisi cuntası hâlâ işbaşında, adeta “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyorlar. Batılılar çifte standartlarından vazgeçmelidirler.. Demokrasilerinin arka bahçelerindeki cinayetlere karşı daha fazla sessiz kalamazlar. Bu durum, inanılırlık ve ciddiyetlerine zarar verecek duruma gelmiştir. Sisi cuntası bütün cuntalar gibi, siyasi emellerini müstevlilerin siyasi emelleri ile, şahsi menfaatlerini finans kapitalin çıkarları ile tevhid eden kadrolardır. Sisi, bölgedeki işbirlikçi gerici rejimlerin ve İsrail’in umudu olmuştur.. ABD ve batılı ülkelerin umudu olmuştur.. Mısır halkı, Arap dünyası, İslam dünyası, akıl ve vicdan sahibi herkes, Mısır’da yaşanan insanlık dışı uygulamaları şiddetle ve nefretle protesto etmektedir. Cunta hâlâ varlığını korusa da umutsuz bir bekleyiş içindedir. Dün siyasi hesaplarla Mursi’ye karşı çıkanlar dahi bugün Sisi cuntasına karşı öfke duymaktadır.

Biz kardeş Mısır halkının yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.. Bugün nasıl İsrail yönetimi UCK’da sanık sandalyesine oturtulmak ihtimali ile karşı karşıya ise, Sisi’nin akıbeti de aynı olacaktır. Çünki Mısır’da yaşananlar da ciddi bir insanlık suçudur.

İstanbul’da, halk devriminin 4. yılı dolayısı ile düzenlenen toplantıda konuşan Mısır Darbe Karşıtı Kadınlar Platformu üyesi Nada-el Hatibi ve Mısır eski Milletvekili Adil Raşit; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na seslenerek, “Türkiye’nin uluslararası bir kuşatma altında olduğunu biliyoruz ve biz bütün kalbimiz ve dualarımızla Türkiye’nin yanındayız” dedi ve ekledi; “Allah’tan sonra, size güvenen mazlumları ve size bağlı olan kalpleri dikkate alın. Mazlumlara sahip çıkma misyonunuzu devam ettiriniz.. Şu an İslam aleminin ve bütün dünya mazlumlarının gözleri sizin üzerinizde”, “Türkiye’nin duruşunun İslam dünyası için cesaret ve umut kaynağı” olduğunu, “Türkiye’nin kararlı duruşu, cesareti, İslam ümmetini ve mazlumları kucaklayıcı tavrının ve iç barışının, başarısının İslam dünyası ve mazlumlar için özel, ayrı ve anlamlı bir yeri vardır” dedi. Özellikle Erdoğan ve Davudoğlu’nun bilinen çizgilerini korumalarını ve yanlış anlama ve istismara yol açacak adımlardan kaçınılması gerektiğine özellikle vurgu yaptılar ve “biz bunun için dua ediyoruz” dediler.

Devrimin 4. Yılı.. Ve Mısır hâlâ işgal altında. Dünya liderleri (!) hâlâ kör, sağır ve dilsiz. 

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi