Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Hiddet, öfke ve Ramazan

Hiddet, öfke ve Ramazan

Küçükken yaramazlık yaptığımda işin boyutu büyükse ve boyumu aşmışsa, anamın bir lafı vardı. “Bunun zilve bağları kopmuş anam” derdi. “Bu yaşta, bu akılla, bu güçle yapabileceği bir şey değil, nasıl yapmış” demekmiş.
özellikle İstanbul ve diğer büyük kentlerde yaşayıp da sokağa çıkan herkesin zilve bağları kopmuş gibi sanki. Herkeste bir öfke, bir hiddet, bir ben var ki, bir de “ben’e” dayalı hareketlerin, sözlerin bini bin para ki sormayın gitsin.
Ramazan ayı sabır ayı derler, hoşgörü ayı derler, öyle inanır öyle iman ederiz lakin bize pek uğradığı söylenemez. Trafiğe çıktığınız andan itibaren sinirsel katsayılarınız birden yükselmeye başlar. Alışverişe çıkıp, alacağınız bir şeyin fiyatını sorduğunuzda bile karşılıklı hiddet birden zuhur eder. Sabırsızlığımızdan en iyi sözü bile yanlış anlarız.
Zilve bağlarımız öyle kopmuş ki, mübarek 11 ayın sultanı bile tesir etmiyor. “Toplumsal öfke ve hiddetimiz” bilinçaltımıza öyle bir yerleşmiş ki, her harekette, her sözde, gördüğümüz her eşyada, bilinçaltı öfke ve hiddetimiz kabararak ilişkilerimize yansıyor.
Ramazan-ı Şerif, ruhu “kirlenmemiş” her kişiyi iyileştirebilir ve tedavi edebilir. Ramazan-ı Şerif’e rağmen, hâlâ zilve bağlarımız yeniden bağlanamıyorsa, ne Ramazan-ı Şerif’in ne de diğer insanların zerre kadar kusuru yoktur. Kusur bizim kendimizdedir.
Kusuru kendisinde aramayan kişi, “gözünü görmeye, kulağını duymaya, dilini konuşmaya kapatmış kişi” demektir. Ramazan-ı Şerif ise; “gözünü görmeye, kulağını duymaya, dilini konuşmaya, aklını dürüstçe kullanmaya açanlar için vardır.”
Ramazan-ı Şerif’e inanıyorsak, öncelikle buna kendimizi ikna etmeliyiz. Aklımızı ve fikrimizi, öfke ve hiddetlerimizin arkasına atarak; “Ne yapayım, ben böyleyim, değiştiremiyorum” gibi mazeretlere sığınıp, zilve bağlarını koparmamalıyız.
İnanıyorsak inandığımızın gereklerini yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Ne bu dünyada, ne öteki dünyada bedelsiz hiçbir mükafat yoktur. Her mükafatın da cezanın bir bedeli vardır. Kim neyi elde etmek istiyorsa o bedeli öder ve karşılığını alır.
Akıl sahipleri diyor ki; “Ramazan ayı mükafat ayı, hasat ayıdır. Hiddet ve öfke ile asla mükafat elde edilmez, ancak kayıplar yaşanır, acılar yaşanır ve netice zararla noktalanır.” İşte bu noktada sözü, Efendimiz’in (s.a.v.) çok sevdiği Selman-ı Farisi’ye bırakmak istiyorum.
Selman-ı Farisi anlatıyor;
“Allah Resulü (s.a.v.) Şaban ayının son gününde bize şu konuşmayı yaptı:
“Ey insanlar! Mübarek bir ayın gölgesi üzerimize düşmüş bulunuyor. O ayda bir gece vardır ki o bin aydan daha hayırlıdır. Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. 
Bu ayda hayır işleyen kimseler, başka aylarda farz işlemiş gibi olurlar. Bu ayda bir farz işleyen, diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olur. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettedir.
Bu ay yardımlaşma ayıdır. O girince müminlerin rızkı bollaşır. Bu ayda oruç tutan birini iftara götürenin günahları bağışlanır, cehennemden kurtuluşuna vesile olur. Davet ettiği oruçlunun aldığı sevap kadar sevap alır. Bu onun sevabını eksiltmez.”
Bu sözler üzerine Sahabeler;
“Ya Resulallah! çoğumuzda oruçluyu iftara götürecek bir şey yoktur” derler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah bu sevabı oruç tutana kuru bir hurma, bir yudum su veya süt ikram edene de verir. O evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan aydır. O ayda Allah köle ve hizmetçilerin yükünü hafifleten kimseyi bağışlayarak cehennem ateşinden kurtarır. Her kim kölesine kolaylık gösterirse, Allah onu affederek cehennemden azat eder.
Bu ayda dört şeyi çok yapın! Bunlardan ikisi Rabbinizi razı eder, diğer ikisini ise kendiniz için yapın. ‘Allah’tan başka ilah olmadığına şahadet etmek ve tövbe etmek,’ Rabbinizi razı eder. İhtiyacınız olan iki şey, ‘Allah’tan cenneti istemek ve cehennemden ona sığınmaktır.’ Her kim oruçluya su verirse Allah ona benim havzımdan su içirecek, cennete girinceye kadar bir daha susamayacaktır” buyurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi