Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Hiç dekolte fotoğraf olamaz mı sizin gazetenizde?

Hiç dekolte fotoğraf olamaz mı sizin gazetenizde?

Tarih Temmuz 2006.. Hürriyet Gazetesi’nden Ayşe Arman, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yla iki bölümden oluşan bir röportaj yapıyordu. Röportaja ulaşmak isteyenler internette bulabilirler.. (başlığı yanına -Ayşe Arman- yazarak aratınız)

Röportajın 2'inci bölümünde dikkatimi çeken bir sualdi başlıktaki.

Çirkin, aşağılayıcı, sinsi amacı olan bir sual...

Utanmazlığın, bu kadarı fazlaydı. Müslüman bir gazete yönetmeniyle maksadı belli; sinsi emellere vasıta edilecek bir röportaj yapılıyor, adamın bıyıklarına kadar sorgulanıyor, köşeye sıkıştırılıp aşağılanmaya, yıpratılmaya çalışılıyordu..

Benim canım bu maksatlı ve çirkin suallerden ziyade verilen cevaplara sıkılmıştı..

Ayşe Arman bizimkine soruyordu:

Hiç dekolte fotoğraf olamaz mı sizin gazetenizde?

E.D:  Biraz, yayın kimliğiyle ilgili bir konu. Ben New York Times’ta da hiç görmedim, Washington Post’ta da.

Sualin arkası geliyor tabiî:  Ben gördüm valla. Sizde bu tür fotoğrafları kullanmak yasak mı?

E.D:  Değil. Ama gazetenin bir kimliği var. Zorlamaya gerek yok. Bir aile gazetesi olduğumuzun da bilincindeyiz. İnsanlar tedirgin olsunlar istemiyoruz.

A.A: − Neden olsunlar ki?

E.D: − İnsanlar bazı konularda sizden duyarlılık isterler. Onlara biraz saygı duymak gerektiğini düşünüyorum.

Türkiyenin trajı büyük gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeni olarak Ekrem Dumanlı resmen duman olmuştu Ayşe Arman hatunun karşısında. Müslümanların bu kaypak tavırları İslâm düşmanlarının hem cesaretini arttırıyor, hem de işlerini kolaylaştırıyordu..

Ekrem Dumanlı efendiye bu densiz sualleri bir müslüman kardeşi soracak olsaydı, Dumanlı abisi onu duman eder, fena halde paylardı diye düşünmüştüm.. Fakat bugün Zaman ve Paralel Çete’yi, Diyalog işindeki katakullileri düşününce bu hallerinin basit bir kaypaklık olmadığını, bunlarla aralarında bir nüanstan fazlası olmadığını daha iyi anlıyorum.

Hoşgörü ve Diyalog diyerek Hristiyan ve Yahudilere Cennet’in kapılarını ardına kadar açan, buna karşılık Müslümanlarla hiçbir diyalogu olmayanların ruh hali Ayşe Arman’ların ruh halinden ne kadar farklı olabilirdi ki?

Şimdi bazıları “bu suallere daha güzel, daha samimi ve daha faydalı olabilecek şekilde başka nasıl cevap verilebilirdi?” diye sorabilirler.

Ayşe ARMAN, aynı sualleri bize sorsaydı ne gibi cevaplar verirdik? Hemen belirtelim ki, bu cevaplar söylenebileceklerin en iyisidir gibi megaloman bir iddiam yok. Sadece müslüman kesimdeki şu çekingen tavrın yanlışlığına dikkat çekmek sadedinde, düşüncelerim olarak arz ediyorum:

Sual: Hiç dekolte fotoğraf olamaz mı sizin gazetenizde?

Cevap:  Evet, olamaz. Bizim gazetemizde hiç dekolte yahut pornografik resim basılamaz. Ayşe hanım! Biz, isimleri Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet olan müslüman Türkiye’liler için yayın yapıyoruz ve Playboy türü bir erotizm mecmuası değil, «gazete» çıkarıyoruz. Bahsettiğiniz türden gazeteleri de gazeteden saymıyor, onlar için «gazete müsveddesi muayyebat cerideleri» diyoruz.

Ayşe hanım afallayacak ve şu suali soracaktır:

Yani siz şimdi benim gazetem Hürriyet gibi büyük gazetelere «gazete müsveddesi, muayyebat ceridesi» mi diyorsunuz?

Cevap:  Ben çerçeveyi çiziyorum. Yaptığım konfeksiyon elbise. Üzerine uyan giyer.. Bir gazetenin büyüklük kıstaslarından biri tirajı olabilir ama tiraj herşey değildir. «Gazete gibi gazete» çıkarmak lazım. Bakın Batı’da birçok gazete bizdekiler gibi rengarenk, fırıl fırıl, çıplak; sizin tâbirinizle ‘dekolte’ kadın pozları basılmış ve altına asparagas (uyduruk) şeyler yazılmış halde çıkmıyor. Herşeyde mukayese yapıyoruz Batı’yla, bu konuda da biraz kıyaslama yaparsak söylediklerimizin bir karalama değil, hakikat olduğu ortaya çıkacaktır. Ben New York Times’ta da, Washington Post’ta da öyle her gün bir sürü vıcık vıcık iğrenç resimler basıldığını görmedim...

− Ben gördüm valla. Sizde bu tür fotoğrafları kullanmak yasak mı?

Cevap:  Yasaklar birkaç türlüdür. Birinciden sonuncuya doğru sıralamak istiyorum:

Allah’ın koyduğu yasaklar. Bunlar mü’minler yani inanmışlar için ilk riayet edilecek yasaklardır. İçki içmemek, zinâ yapmamak, hırsızlık yapmamak, faiz almak-vermek gibi..

Allah’ın koyduğu yasaklar istikametinde Peygamberimiz (s.a.v) ve onu takip eden din büyüklerinin yani müçtehid-i kiramın fıkıh olarak çerçevesini çizdiği yasaklar. Burada konuyu dağıtmamak için şöyle bir misâl vermek yararlı. Meselâ ilk maddede verdiğimiz örnekler var ya, içki gibi; işte bunlara teşvik eden şeyler de yasaktır. Bizim gazetemizde içki reklamı da olmaz, kadın cinselliğini teşhir eden resimler de. Sebep bu yasaklardır işte..

Ve bir üçüncü madde olarak, toplumun koyduğu yasaklar vardır. Hiçbir ahlâklı ve medeni toplum muayyebatın teşvik ve tahrik edilmesini hoş karşılamaz. Bizim gazete okurumuz ise hiç karşılamaz. Biz bu toplumun ahlâken en yüksek seviyedeki insanlarına ulaşmayı hedefliyoruz. Böyle bir hedef koyan aksi şekilde davranabilir mi? Biz gazetemiz âile içinde bütün bireyler tarafından rahatça okunsun istiyoruz. Birileri gazeteyi açtığında birilerinin yüzü kızarmasın istiyoruz. Bizim “arka sayfa güzeli” adı altında her gün bir baldırıçıplak resim yayınlamamız yasaktır!

Yani Ayşe hanım biz bu yasakları başımızın üstünde taşırız. Bu yasaklar toplumun huzuru, sıhhat ve selâmeti için şarttır. Tarihteki kadim medeniyetleri, büyük devletleri inceleyiniz. Göreceğiniz şudur: Bütün bu medeniyetler, büyük devletler, imparatorluklar hep ahlâksızlığın neticesinde batmışlardır.

Biz ise, elhamdülillah müslümanız ve millî şairimiz Mehmet Akif’in İstiklâl Marşımızdaki ifadesiyle söyleyecek olursak:

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Şairimiz istiklâl ve izmihlâlin neye bağlı olduğunu en açık ve edebî şekliyle ifade ediyor.. Ya Hakk’a tapar, Hakk’ın istediği gibi yaşarsınız ya da izmihlâl (çöküş, yok oluş) gelir! Bayrağımız istiklâlimizin sembolü olarak başlarımızın üstünde ebediyyen dalgalansın istiyorsanız, bu milleti tarihin şeref sayfalarına yazdıran saikleri unutmayacak, Batı’nın daha şimdiden çöpe atmaya başladığı yozluklara değil, ilmine, irfanına özeneceksiniz..

* * *

Muhterem okurlarım Allah’a yemin ederek söylüyorum.. Benim bu Zaman’cılara hiç kanım ısınmamıştı... Bir gün Atatürk’ün anasını dillerine dolamış, affedersiniz kerhane karısı olduğunu sahte bir belge ile manşetlerine taşımışlardı da, Taha Akyol bunu red ve cerh eden bir yazı yazmış, belgenin sahteliğini isbatlamış ve bunları herkes ayıplamıştı...

Bendeniz bir güruh böyle ifrat ve tefrit uçlarında dolaşıyorsa şüphelenirim. Zira İslâm bu değildir. Müslüman edebsizlik yahut zulüm ile cihad yapabilir mi? Aynı nedenle IŞİD (Daeş) ilk ortaya çıktığı günden itibaren aleyhlerinde yazmıştım. Kendimi methetmek huyum yoktur, aklın yolu olduğu için kaydediyorum. Allah aklımıza mukayyet olsun. Amin. 12 Mart 2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Ercan Bitikçioğlu Arşivi