Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Demiş, Demeyecekmiş... Çok da tın...

Demiş, Demeyecekmiş... Çok da tın...

Bir iri gazetenin haberine göre, ABD yönteminden bir yetkili, Obama'nın 24 Nisan bildirisinde 1915 olaylarıyla ilgili bu sene de 'soykırım' yerine 'Büyük Felaket' anlamına gelen «Meds Yeghern» ifadesini kullanacağını söylemiş...

Bir başkası, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Bernadette Meehan, ABD Başkanı Barack Obama'nın, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettiği 24 Nisan'da yapacağı açıklamada, “gerçeklerin tam, samimi ve adil kabulü yönünde çağrı” yapacağını bildirdi diye haber yapmış...

Çok da tın... President Obama hangi hesaplarla bunu yapıyor malûm. Lâkin soysuzkırımcı koroya o da katılsa hiç farketmezdi. Bir “çok da tın” da ona der geçerdik. Zira artık ip koptu... Takke düştü kel göründü. Maske düştü, Vahşi Batı’nın gerçek yüzü ortaya çıktı. Hem de bugün değil çoktan sırıttı gerçek yüzleri de bazıları anca anlayabildiler. (Biz o kadar safız ki, Başbakan bile kendine bir soysuzkırımcıyı danışman yapabilir. Ve herif son anda vurur kaçar...)

Batı, hristiyanlardan iki kişi ölse buna soykırım demekten çekinmez ama dünyanın gözleri önünde en şen’i işkencelerle onbinlerce Filistinli öldürülür sesini bile çıkarmaz. Keza, Muslüman Uygur Türklerine bir asırdır hakiki anlamda soykırım uygulanır, görmezden gelirler. Avrupa’nın göbeğinde Bosna Soykırımı yapılır, Sırp canilere tek kelime edilmez... Bu Haçlı Ruhu, salibin hilâle kini hiç kesilmedi ki...

Papa, papağan gibi Taşnak’çı Ermenistan söylemini ezberleyip tekrar etti. Sonra dinî olarak hitap ettiği hristiyan ülkelerden meydana gelen ve bir Hristiyan Kulübü olduklarını inkâr da etmeyen Avrupa Birliği’nin Parlamentosu (AP) bu yönde bir karar aldı, Türkiye’yi de hayásızca bu iftirayı kabule dâvet etti.

Bunların alayı kafayı yemiş... Haçlı Seferleri Papa II.. Urbanus ile bitti zannetmeyin. Bu kaçıklar yeni Haçlı Seferlerini her an başlatabilirler. Dünya iki büyük cihan harbi geçirdi ve gûya bunlar bir birlerini de öldürdüler öyle değil mi? Ah saftirik dünya ah... Tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan olan Haçlı Seferleri’nde; zahirî sebep dinî olsa da, aslında nasıl emperyalist iştihalar içindiyse, Cihan Harpleri de öyleydi..

Cihan harplerinden sonra neler oldu baksana... Yalta nedir Yalta?

Birinci ve İkinci Cihan Harplerinde de asıl sebep büyük devletlerin dünyayı paylaşma arzuları, emperyalist iştihaları idi. Yalta zirvesi jeoekonomik açıdan verimli coğrafyaları paylaşma toplantısı idi. Polonya ve Almanya’nın durumu, SSCB’nin Japonya’ya savaş ilânı falan bunlar görünürdeki fasa fiso işler... SSCB’nin ünlü tatil köylerinden Yalta’daki gizli toplantılarda, İsrail yanlısı toprak paylaşımlarının yapıldığı yeni dünya düzeninin temelleri atılıyordu.

Birleşmiş Milletlerde hálâ sürmekte olan ve başkan Recep Tayyip Erdoğan’a “Dünya 5’ten büyüktür” sözünü söyleten habis veto yetkisi de bu konferansta kararlaştırıldı.

Günümüzde ise çatışma alanları hayli çoğaldı. Kara elmas kömürden sonra kara altın olarak tahta oturan Petrol’ün yanına bir de doğal gaz geldi.. Uranyum ve diğer tabiî elementlerin bulunduğu coğrafyalar nükleer enerji nedeniyle kıymetlendi..

Türkiye coğrafyası son derece enteresan bir özelliğe sahip. Hem jeostratejik, hem jeoekonomik açıdan fevkalâde kıymetli bir ülke. Bazı akil insanlar, “Türkiye’yi bize bırakmazlar, bırakmayacaklardır” türünde ikazlarda bulunduklarında dudak büken ükelâlar acaba durumun vehametini farkedebiliyorlar mı?

Yoksa buna da bu kez o ukelâlar mı “çok da tın..” diyip geçiyorlar? Zaten gençlik bir tuhaf olmuş, “oğlum baban öldü” desen “çok da tın..” diyor. Biraz da bu yüzden ironi yaptım, bilerek kullandım bu lavuk ifadeyi..

Neyse, içimizdeki beyinsizleri bırakıp Avrupa’lılara ve Amerikalılara ve Batı-Doğu tüm hristiyan dünyasına birkaç çift söz daha söyleyelim.

Birader siz her sene «jenosid» lafını telafuz ettik, etmedik şovları yapacağınıza, şu dindaşınız Ermenistan’a bir sorsanıza, please ask them, Dear Armenians, you are bunca time crying, zırlaying and talking. And saying “Türkler bizi katletti, soyumuzu kırdı..” Lets go,hadi your arşivleri open, şu meselenin belgelerini show us desenize...

Böyle derseniz, hööö diyecekler çünkü. Arşivlerinde kendilerini haklı çıkaracak bir tek belge olmadığını onlar da biliyor. Şov yaparak sizinle oynuyorlar da haberiniz yok...

(Not: bilerek öyle yarı ingilizce komik laflar yazdım, abuk yorumlar yapacaklara ekmek çıksın. Biraz da tebessüm katmak istedim yazıya, stresli bir yazı ne olsa....)

* * *

İngiltere Krallığı, Almanya’ya yaptığı gibi Osmanlı’ya da aynı hainliği yapmış ve en usta oldukları «propaganda» yoluyla sinsi emelleri gerçekleştirme işinde ünlü tarihçi Arnold Toynbee ve arkadaşı James Bryce’ı «Mavi Kitap» hazırlama işinde kullanmıştı. Toynbee ve James bu propaganda kitabını yazmak üzere kolları sıvarlar.

 “Eflâtun’un ideal Cumhuriyetine, realitede (uygulamada) en fazla yaklaşabilmiş olan devlet Osmanlı devletidir.” [10 büyük ciltlik (bir cilt de endeksi var) «Tarih Üzerine Bir Etüd» adlı büyük ve muhalled (kalıcı) eserinin Ispartalılarla ilgili bölümünde] ....Türklerin bu kadar küçük bir başlangıçtan, o kadar elverişsiz şartlar altında, bu derece sürekli bir devlet kudretine erişmesi, cihan tarihinin en fevkalade tezahürlerinden biridir. Osmanlıların Yakın Doğuda yerlerine geçen Avrupalı veya yerli hiçbir devlet, bu bölgeyi Osmanlılar kadar iyi idare edememişlerdir. Avrupa devletleri, Osmanlılardan aldıkları ülkeleri ancak zulümle yönetebilmişlerdir. diyen aynı Toynbee’dir bu.

Arnold J. Toynbee, 1915 Çanakkale ve 1921′de I. ve II. İnönü Savaşlarına «savaş muhabiri» olarak katılmıştı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı adına da görev yapmıştır. Mutaassıp bir Hıristiyandı ve bu yüzden Osmanlı’ya büyük bir öfkesi de vardı. Ancak yine de öfkesi onu karşısındaki bu âdil ve kerim devletin hakkını yedirtmemiş bu sözleri söyletmiş. Lâkin Ermeni işinde emir demiri kesiyor, kraliyetine itaat  uğruna ilmin ve irfanın katili oluyor. O göklere çıkardığı Osmanlı’yi «soykırım» yapabilecek derekeye de aynı adam indiriyor...

«Treatment of the Armenians in the Ottoman Empire (1915-1916)» (Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Uygulanan Muamele..) İlmin iflas ettiği yer...

Bu kitapta, Toynbee, Türkiye aleyhine yazılan «Mavi Kitap»ın propaganda amacıyla hazırlandığını da adeta itiraf eder. Bir bakıma kitaplar içindeki bilgilerin yalana dayalı asılsız bilgiler olduğunu kabul etmiş olur.. Türkler hakkında öfkeli bir tarihçinin haçlı ruhuyla, emirle kaleme aldığı bilgilerin mesnedi sağlam kaynaklar olabilir miydi?

Arnold Toynbee'ye hiç yakışmamıştı. TBMM de bu yüzden bir Avam Kamarası ile Lordlar Kamarası’na yazdığı açık bir mektupla İngiltere’nin bunları açıklamasını, «Mavi Kitap» için Türkiye’den özür dilemesini istedi.

“Büyük Britanya Parlamentosu ve Hükümeti tarafından, kamuoyuna Mavi Kitaplar külliyatı çerçevesinde yayımlanan «Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Uygulanan Muamele (1915-1916)» adlı (yalanlarla dolu) kitabın, 1. Dünya Savaşı’nda «Wellington House»daki İngiliz Savaş Propaganda Bürosu tarafından hazırlanan bir propaganda malzemesi olduğu ve söz konusu kitapta yer alan Osmanlı Ermenilerinin isyanı ile buna karşı Osmanlı Devleti’nin almış olduğu önlemlere ilişkin bilgilerin mesnetsiz ve güvenilir olmadığının açıklanmasını talep etmektedir.(Mektubun tam metni için internette «Arnold Toynbee'nin Ermeni Meselesine Bakışı» diye aratınız.)

Birikim Dergisi’nde Taner Akçam imzasıyla yayınlanan «Bir Skandal: TBMM'nin Mektubu ya da Şükrü Elekdağ ve Justin McCarthy Bu Ülkeyi Nereye Sürüklüyorlar?» başlıklı ihanet yazısı ve benzerleri, içimizdeki hainleri ele verdiği kadar, bu kriptoların milleti ne kadar aptal yerine koyduklarını, yalan ve desiselerini anlayamayacağımızı sanmaları açısından da fevkalâde ibretamiz belgelerdir.

Etyen Mahcupyan ve Taner Akçam gibiler bu milletin zekasını ve irfanını hafife alıyorlar ama aslında merdi kıpti misâli ne mal olduklarını cümle âleme göstermiş oluyorlar.

Herif daha Zaman’da ilk yazısını yazdığında “bu Fetoculardan bi mok olmaz, değilmiki bir ermeniyi tercih etiler, Müslüman yazarlara kıran mı girdi?” demiştim. Paralel yapıyı tá başından gören birkaç kişiden biriyim diye övünmek gibi olmasın ama, maşa’allah diyebilirsiniz.. Bunlarla kanım hiç uyuşmadı.. 23 Nisan 2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Ercan Bitikçioğlu Arşivi