Recep Garip

Recep Garip

Emrah ve Sümmani Divanıyla Döndük Palandökenden-2

Emrah ve Sümmani Divanıyla Döndük Palandökenden-2

Üç Kümbetlerin daha ilerisindeki Rabia Hatun Türbesi’nin de fotoğraflarını çekip ara sokaklara dalıyorum. Yeni ve basit apartmanlar arasında birdenbire karşıma çıkan muazzam eski konak ve mescitleri seyre dalıyor, büyüklüğü insanı şaşırtan kışlavârî bir yapının yanından aşağılara doğru yürüyorum. Duvarlarına yer yer, saçak altında yürümeyiniz yazılı binalar görüyorum. Öyle ya, buz sarkıyorsa eğer bu saçaklardan, başınıza düşme ve yaralama tehlikesi vardır…

Çarşı içinde bir çorba içip otele döndüm. Az sonra ekip geldi ve Tortum’a doğru yola çıktık. Yaşlı bir amcanın kaptanlığını yaptığı dolmuş içinde, Bahaettin Karakoç ağabey, Recep Garip, Hanefi İspirli, Yaşar Bayar, Harun Kazan,Ömer Ekinci, Yasin Mortaş, Mehmet Yaşar Genç, Eyüp Azlal gibi şair arkadaşlar ve iki genç organizatör var.

Büyük Erzurum Ovası’nın kenarından süratle ilerliyor, sayısız kuşun konaklamak için durduğu kuş cennetinin çayırları kenarından geçiyoruz. Saat tam 12 olduğunda Pirinkayalar’da, Tortum Gölü’ne nazır fotoğraflar çektirmek için durduk. Vahşi bir tabiat ortasında, inanılmaz güzellikte manzaralar görüyoruz. Hemen arka tarafımda oturan Gazetecilik mezunu, Serdar isimli bir genç arkadaşla Emrah’ı ve şiirlerini konuşa konuşa Tortum Şelalesine ulaştık.

Dünyanın, debisi en yüksek ikinci şelalesi imiş. Müthiş güzel görünüyor. Taş merdivenlerden aşağılara iniyor, hemen birkaç adımda bir fotoğraf çekiyoruz. Etrafta genç-yaşlı epeyce ziyaretçi görünüyor. Orada bir süre eğlendikten sonra Yedigöller bölgesine gidip öğle yemeği yedik. Dönüş yolundan sağa sapıp Öşvank Köyü’ne geldik. Meramımız buradaki büyük kiliseyi görmek. Birden bembeyaz çiçek açmış ağaçların dalları ardından kilise göründü.

Ortadoks Gürcülere ait bu muazzam mâbet, epeyce harap olmasına rağmen göz alıcı bir ihtişam sergiliyordu. Pek yüksek kubbesi, ince ince işlenmiş duvar süslemeleri ve kabartma figürleriyle gerçekten orijinal ve tarihî bir yapıydı. İçerde, elindeki kitaptan dua okuyan bir hanımı dinleyip, sık sık haç çıkartan küçük bir turist kafilesine rastladık. Bir nişin içine yerleştirilmiş ince mumlar ipildiyor, içeriye mistik bir hava katıyordu… Etrafı dolaşıp epeyce fotoğraf çektim. Geri dönerken Hanefikardeş Gürcüler ve Ermenilere dair pek faydalı bazı bilgiler verdi. Bir Türkoğlu Ermeni kızına âşık olmuş da, kızın nazlarına dayanamayıp: “Bahçelerde mor meni / Verem ettin sen meni / Ya sen gel müselman ol / Ya ben olam Ermeni” demiş… Ben de bir Rum dilbere âşık olup dinini değiştiren, ama büyük aşkı sebebiyle sonradan Hıristiyan sevgilisinin İslâm’a girmesine sebep olan Şeyh-i San’an’ın, Feridüddin-i Attar’ın “Mantık et-Tayr”ındaki kıssasını anlattım kısaca…

 İkindi vaktinden sonra Erzurum’a geri döndük. Kale yakınlarındaki Müceddili Konağı’nda akşam yemeği yedikten sonra Na’tlarımızı okuyacağımız Fuar alanına gittik. Büyük çadır içinde çeşitli yayınevlerine ait stantlarda kitaplar satılıyor. Sunuculuğunu Mehmet Yaşar Genç’in yaptığı program başladı. Değerli akademisyen Rıdvan Canım Bey’in içe işleyen konuşmasından sonra Harun Kazan, Murat Ertaş, Reşat Coşkun, Yusuf Bayar, Eyüp Azlal, Yasin Mortaş, Şeref Akbaba, Recep Garip, Ahmet Efe, Bahaettin Karakoç şiirlerini takdim ettiler. En son Nurullah Genç de çıkıp “Yağmur” isimli meşhur Na’tını okudu. Hava soğuk olduğundan mıdır bilmiyorum ama Erzurumluların şiir dinletisine fazla ilgi göstermediklerine şahit olduk. Program sonunda şairlere Belediye yayınlarından yeni neşredilmiş, Emrah ve Sümmanî divanları hediye edildi. Gece yarısı edebiyat sevdalısı Taceddin Şimşek’in de katılımıyla birer çorba içip otelimize çekildik.

Ertesi sabah, dost şair Recep Garip kardeşle aynı uçakta ve yan yana, bütün yolculuk boyunca tatlı tatlı sohbet ederek İstanbul’a döndük.

Erzurum’un medâr-ı iftihârı İbrahim Hakkı merhum gibi: “Görelim Mevlâ neyler / Neylerse güzel eyler” deyip hatm-i kelâm edelim.” Diye 3 Mayıs 2015 günü Üsküdar’dan yazmış göndermiş Şair Ahmet Efe.

Erzurum, şiirin, kültürün, irfanın, aşığın, dadaşların diyarı bunda kuşku yok. Arif Ay Erzurum’da otuz üç kişiydik dese de simgesel bir belirlemedir bu. Ev sahiplerimizden Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi yanımızdaydı ve bizimleydiler. Dostlukları, yüzlerinde, gözlerinde okunuyordu. Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ve onu temsil eden hiçbir makam erbabı şiir gecesinde yoktu. Kültür Daire Başkanı, Kültür Müdürü yoktu. Organizatör anlamında bir iki kıymetli dostumuzun dışında Edirne’den, İstanbul’dan, Bursa’dan, Kahramanmaraş’tan, Şanlıurfa’dan, Ağrı’dan gelen dostların gözleri ev sahiplerini elbette ki aradı. Bu notları düşmekte fayda gördüm. Söylemez isek eksikler nasıl giderilebilir ki? Ağrı Vali

Yardımcısı Ramazan Kendüzler’in dostluğu Erzurum’daki sahipsizliği de giderdiğini burada belirtmekte yarar var. Şiir gününde ev sahiplerini insan görmek istiyor. Onların konuya önem verişlerini bilmek istiyor. Şair ve Yapımcı Yaşar Bedri ile Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri üzerine senaryo çalışması esnasında yaşadıklarımız gözlerimin önünden gelip geçti de sözün hükmü, dostluklar, ev sahipliğindeki alicenaplık değerler sistemimizi nasıl da yıprattığımızın bir vesikası olsun diye yazdım bu son satırları. Pir Sultan Abdal son sözü söylesin;

“Gelin canlar bir olalım 
Münkire kılıç çalalım 
Hüseyn'in kanın alalım 
Tevekkeltü taalallah 
Özü öze bağlayalım 
Sular gibi çağlayalım 
Bir yürüyüş eyleyelim 
Tevekkeltü taalallah

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi