Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Yeni Parlamentoyu ve Yeni Hükümeti Bekleyen Temel Sorunlar:

Yeni Parlamentoyu ve Yeni Hükümeti Bekleyen Temel Sorunlar:

Seçim günü yaklaşıyor. Türkiye yeni parlamentosunu seçecek. Yeni hükümet göreve başlayacak. Filanlar falanlar meclise girecek. Mazbatalarını alacaklar. Evlere şenlik…

İyi ama yeni Türkiye’yi bekleyen görevler nelerdir. Hangi sorunlar kapıdadır ve ne yapmalıdır? İşte bugünlük bir yazıya sığabilenler:

1- YARGIYA OLAN GÜVENİN YENİDEN SAĞLANMASI

Yargıya olan güven yüzde yirmilerin altına inmiştir. Yargıda hâlâ örgüt yapısını muhafaza eden cemaat yapılanması demokratik bir hukuk devletinde asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Gerek cemaat yapılanması ve gerekse iktidara şirin gözüken bir HSYK yargıya güveni tamamen ortadan kaldırmadan yargı kendine çeki düzen vermelidir. Yargı kendi kendine çeki düzen veremeyeceğine göre yeni hükümeti bekleyen en önemli mesele yargıya olan güveni artıracak bir yasa çerçevesi hazırlamaktır. Elbette ki bu sadece yeni hükümetin değil yeni parlamentonun görevi arasındadır.  

2- TÜRKİYE’NİN DIŞARIDA DÜŞEN İTİBARININ YENİDEN YÜKSELTİLMESİ

Türkiye’nin monşerlerin idare ettiği dış politik manevralarından daha vahim bir sürece sürüklenen dış politikadaki başarısızlıkları dış işlerinin yeniden ele alınması zaruri kılmaktadır. Stratejik derinliğin hayal âleminden reel politik zemine oturtulması gerekmektedir ve komşularımız ile ilişkileri gerçek çıkarlar üzerinden yeniden dizayn etme mecburiyetimiz bulunmaktadır.  Türkiye’nin iç politika malzemesi olarak kullanılan dış meselelere karşı iç söylem keşmekeşliği ne yazık ki dışarıdaki itibarımızı aşağıya çekmiştir. Yeni parlamento ve yeni hükümeti bekleyen en önemli meseleler arasında, gerçekçi dış politika inşa etmek için Türkiye’nin yapması gereken zaman ve kalite yönetimini planlamaya başlamak gelmektedir. 

3- YAKLAŞMAKTA OLAN EKONOMİK KRİZE ÇARE BULUNMASI

Etrafımızdaki kargaşanın bize bir kara para akışını hızlandırdığına kuşku yok. Saddam’ın, Kaddafi’nin, Barzani’nin, diğer BOP çerçevesinde karıştırılan tüm Müslüman ülkelerin hatta Apo’nun kirli dolarları Türkiye’ye aktı. Kontrol edilebilen bütçenin dışında bir beş yüz milyon dolarlık likiditenin varlığından söz ediliyor. Ama şimdi o da ekonomiyi dünya ekonomik bunalımlarından Türkiye’nin teğet geçmelerle kurtarılmasını önleyemiyor. Har vurup harman savurma ve salt inşaat sektörüyle göz boyama ekonomisi bitti. Kriz yönetimi başarısı gösterebilecek ekonomi kurmaylarına ihtiyaç var. Ekonomi kurmaylarına ve onlarla uyumlu çalışabilecek devlet adamlarına dolayısıyla…
 

4- SADECE İNŞAAT SEKTÖRÜNDEKİ BÜYÜME YERİNE SANAYİ SEKKTÖRÜNE ÖNEM VERİLMESİ

Avm, towers, plaza, viyadük, bölünmüş yol, toplu konut, tarihi şehirlerimizi yozlaştıran yeni marinalı konut alanları filan büyümeye göreceli bir katkı sağladı elbet. Fakat sanayi olmadan, iletişim teknolojisi, tarımsal sanayi, girdiler, çıktılar ve onların yeni Pazar imkanlarını geliştirmek, yeni sanayi yatırımları yapabilmek; tekstilden mikroçiplere kadar Türkiye’de kalacak katma değerler yaratabilen ya da mevcut katma değerleri artıran bir yeni yatırım çerçevesi çizmek gerekmektedir. Fabrika kuruluş yeri seçiminden, Pazar araştırmalarına; teknoloji kuran bilgiden temel bilimlere kadar, arge paylarının artırılmasından üniversite sanayi işbirliğine kadar birçok alanda bir sanayi –yatırım felsefesi geliştirmek, bir zihinsel ve matematiksel plan yapmak lüzumludur. Yeni hükümeti bekleyen en önemli meselelerin arasında bunu da sayabiliriz.

5- TARIM SANAYİ ENTEGRASYONUNUN SAĞLANMASI

Türkiye AB üyeliğini takip ederken bu arada uyum politikalarını hep yanlış yerlerde aradı. Yok Ermeni sorunu çözümü, yok Kürt sorunu çözümü, yok Kıbrıs sorunu çözümü… Büyük devletler çözülemez sorunları masaya yatırmaz ve enerjilerini boşa harcamazlar. Küçük devletler büyük devletlerin gündemine göre çözülemez sorunları çözecekmiş gibi bütün enerjilerini boşa harcarlar. Halbuki bu çözülemez sorunlar yerine çözülebilecek sorunlarla uğraşmak lazımdır. Mesela tarım sanayi entegrasyonunu gerçekleştirmek çözülebilecek bir sorundr ve o çözülemez sorunların da uzun vadede çözümüne zemin hazırlar. AB’de ne kadar tarım sanayi entegrasyonu gerçekleşmişse bizim de en az onlar kadar bunu başarmamız lazımdır. Tarımsal ürünlerin işleme oranlarını artırmak ve katma değeri azamiye çıkarmak hedef olmalıdır. Bizde tarımsal ürünlerin işleme oranları yüzde onları geçmez iken AB’de bu oran yüzde yetmişlerin üzerindedir. Tarımdan sanayiye gerek finans gerek işgücü transferi bakımından da tarım sanayi entgrasyonu elzemdir. Ayrıca bilinmelidir ki, sanayisi ileri memleketler tarımda da ileridir.

6- AB HEDEFLERİNİN YENİDEN TEATİ EDİLMESİ

Son zamanlarda Ab hedeflerinden sapıldı. Hele hele üyelik konusunda yönetim kademelerinde çıt yok. Yoksa Avrupa’nın ve uzak Batı’nın bize reva gördükleri uluslararası göçmen kampı olmaklığımız devletimiz tarağından da kabul mü gördü? Türkiye AB üyesi olmayacaksa verdiği tavizlerin ne anlamı var? AB hedefi milli bir dış politikadır ve ne yazık ki elli yıldan azla bir zamandır Türkiye’nin bütün siyaset tarzları AB’ye karşıtlığı milli bir duruş sanmıştır. Hiç AB üyesi bir ülkede mesela Kürt sorunu olur muydu diye kimse sormamıştır. AB’yi çağdaş bir fetih projesi olarak kimse değerlendirmemiştir. Ulusalcılar da, İslamcılar da, milliyetçiler de ortak pazara karşı derinliğini bilmedikleri laflar etmişlerdir. En son büyük fetvacımız Hayreddin hoca AB’ye girmesek de olur ama demokratikleşme ayağından askerin burnu sürtülüyor ya o yeter gibisinden laflar edebilmiştir. 

7- STRATEJİK ÇUKURLARIN KAZIK DOLGU METODU İLE DOLDURULUP STRATEJİK DERİNLİK PERSPEKTİFİ İLE ÜLKE GERÇEKLERİNİN UYUMLAŞTIRILMASI

Sayın Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabına biz ödül verdik Türkiye Yazarlar Birliği olarak. Muhtemelen de benim başkanlığım zamanında. Fakat her şey okuldaki ya da kitap sayfaları arasındaki gibi olmuyor dış politikada, dünya arenasında… Osmanlı’dan tevarüs eden ve monşerlik diye suçlanan diplomasi dilinin yeniden kurulması, yeni ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden kurgulanması şarttır. Evet, Türkiye sınırları içine hapsolan ve kozlarını kullanamayan bir ülke olmamalıdır. Elbette ki emperyal mirasından bazı kozları bulunmaktadır. Ama bunu dillendirmeden ve adım adım gerçekleştirmek lazımdır. Ayrıca hülyalara dalarak bizzat dost ve müttefik ülke ve toplumları da bize düşman kılmanın âlemi yoktur. 

8- VESAYETE KARŞI YENİ TEDBİRLERİN ALINMASI

Askeri vesayet kalktı mı kalkmadı mı bilmiyorum, cemaat vesayeti bitti mi bitmedi mi onu da… Ama yeni vesayetlerin, bazı abilerin ya da başkanların bir vesayet kılma alışkanlıkları ya da başkaca mahfillerde olgunlaştırılıp yamanılan projeleri vesayetin daha tehlikelisini gündeme getirmektedir. Yeni hükümetin önemli vazifeleri arasında bu da gelmektedir. Yani yeni vesayet tezgâhlarını boşa çıkarmak…

9- KÜRT SORUNU ÇÖZÜM SÜRECİNİN KÜRESEL AYAKLARDAN ARINDIRILIP MİLLİ BİR PROJEYE EVRİLMESİ

Yıllardır yazıyorum, uyarıyorum. TRT’den de yönetim kurul üyeliğimiz sırasında attığımız iki CIA ajanı David Phillips ve Henri Barkey’in hazırladığı Kürt Sorunu Çözümü ile ilgili plan Türkiye’nin sözde derin yapısı tarafından kabul edilmiş ve sözde milli bir proje gibi sunulmuştur. Tam manasıyla Türkiye’nin sosyal psikolojisinin ve manevi çöküntüsünün de planlandığı bu sözde sorun çözme biçimi yıllardır uygulanıyor ve analar güya ağlamıyor… Yeni hükümeti ve parlamentoyu bekleyen en başat görevler arasında bu da gelmektedir. Yani Kürt sorunu çözüm projesini Barkey ve Phillips damgasından kurtarmak ve milli bir proje haline getirmek.

10- KIBRIS İLE İLİŞKİLERİN DÜZELTİLMESİ

2000’li yılların başında Türkiye hükümetini apansız yakalayan bir başka küresel tezgah da Kıbrıs’ta tavizler zincirinin yutturulması… Annan Planı vesaire derken Sayın Denktaş’tan helallik alınmadan öte âlemi uğurlayışımız… Şimdi yeni bir Cumhurbaşkanı var ve yeni meseleler… Kıbrıs ile Türkiye arasında ilişkilerin normalleşmesi gerekiyor. Ve Türkiye elindeki kozların farkına varmalıdır. 

11- AZERBAYCAN VE İRAN POLİTİKALARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

Türkiye’nin doğusunun rahatlatılması batıya karşı yeni kozlarının hazırlanması kolaylığını getirir. Batı Almanya ile Doğu Almanya nasıl birleşti? Dünya nasıl şaşırdı ve şimdi Almanya ilk başlardaki sıkıntıları da bertaraf edip büyük Almanya idealine, belki de bir dünya savaşına sebep olabilecek böyle bir büyüklüğe kolaycana erişti. Azerbaycan ile Türkiye’nin birliği bile gündeme gelebilir. Ne var? Önce Azerbaycan parlamentosu bir gün sonra TBMM karar alabilir ve “oldu da bitti maşallah” Türkiye belki de hem Kürt sorunun, hem AB sorununu çözebilecek, hem küresel güçlerin kendine ördüğü ağları parçalayabilecek formasyona erişecek. Türkiye İran, Irak, Pakistan, Suriye, Ürdün, ve başkaca Ortadoğu ülkeleriyle Sadabat Paktı, Bağdat Paktı potansiyelini de göz önüne alarak yeni bir pakt meydana getirmelidir. Bizim Ortadoğu ve Türkiye Su Politikaları: Su Barışı kitabımızdan yararlanılabilir. Bir Ortadoğu birliği hayal değildir. Bunun için önce Azerbaycan ve İran cephesinde yeni diplomatik ve teknik ilişkilerin teati edilmesi ve mümkünse bir zaman ve kalite yönetimi planına evrilmesi aşamasındayız. 

12- BALKANLAR

Türkiye 1950’den beri Avrupa Ekonomik Topluluğu, sonra da AB üyeliği hedefindedir. Ama bu hedefini genellikle onların inisiyatifinde bir oyun gibi algılamaktadır. Gerçekten kozlarını masaya yatırabilecek ve AB’yi eşit müzakere ortamına çekecek bir vasatı hiçbir zaman yaklaşamamıştır. Fakat bunca zamandır da enerjisini, parasını, işgücünü, entelektüel birikimini bu uğurda boşa harcamıştır. Buraya harcadığının onda birini mesela Balkan ülkelerine zamanında harcamış olsaydı şimdi belki de Balkan ülkeleriyle bir birliğin içindeydi ve önder konumundaydı. Nasıl ki Almanya AB önderidir. Tıpkı öyle… Balkanlar yeni parlamentonun ve yeni hükümetin önünde Türkiye’nin kadim ufkunu canlandırabilecek potansiyel taşımaktadır. 

13- ULUSLARARASI GÖÇMEN KAMPI MESELESİ

Türkiye Batı tarafından büyük bir göçmen kampı yapılmak istenmektedir. Daha şimdiden göçmen sayısı hiçbir Avrupa ülkesinin kaldıramayacağı boyuttadır. 75 bin göçmen için bile dünyayı ayağa kaldıran ve gemileri bombalamaya kadar işi götüren Avrupa, Tüürkiye’yi bir emisyon hacmi olarak değerlendirmektedir. Göçmenleri üzerine çekecek ve uluslararası bir göçmen kampı olarak Avrupa’yı rahatlatacaktır. Nostrodamus’tan beri Avrupa doğudan ve güneyden kara adamların işgaline uğrama korkusu yaşamaktadır. Konsey kararlarına da bu yansımıştır. Avrupa Konseyi için birinci tehdit terör bile değil göçmen sorunudur. O yüzden yeni hükümetin en önemli görevleri arasında Türkiye’nin uluslararası göçmen kampı olmaktan kurtarılıp Avrupa’ya karşı göçmen sorununun bir koz olarak kullanılması başarısını gerçekleştirmek gelmektedir. 

İşte o zaman ben seçimin hayırlar getireceğine inanırım.

Yoksa şunlar bunlar meclise girmiş, asalakların sayısı çoğalmış umurumda mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi