Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

BİR 28 ŞUBAT ROMANI: ORTANCAMIZ BABAM

BİR 28 ŞUBAT ROMANI: ORTANCAMIZ BABAM

SENCER GÜLTUNA bizim Fevzi’nin oğlu. Fevzi kim? Benim liseden arkadaşım.

Aslında Fevzi Gültuna’nın Kırık Merdiven kitabı hakkında yazacaktım. Sencer özellikle babasının kitabı üzerine yazmamı istiyordu. Oturdum Fevzi’nin yaşanmış öykülerle dolu Kırık Merdiven’i üzerine kalem oynatayım derken Sencer’in kitabı Ortancamız Babam bütün muhayyilemi kuşattı. Fevzi’nin Sincan’ı etrafında benimkiyle ne kadar örtüşüyor diye düşünürken Sencer’in Sincan’ı öne geçti ve hem Fevzi’nin hem benim Sincan’ımı alt üst etti.

Sencer Gültuna samimî üslubuyla çocuksu düşlerini ve gerçekliğini bizimle paylaşıyor kitabında.

ORTANCAMIZ BABAM Sokak Kitapları arasında çıkmış. bu yayınevi ismi de hoş… Sokak bizim asla terk edemeyeceğimiz bir şey… Bir tarih… Şehir… bize ait her şey orada geçiyor… 

28 Şubat’ta da sokaklarda yürütülmüş tankları ve 12 Eylül’ün utamayacağımız çile, aşk, dâvâ ve kahırlarıyla yoğrulmuş sokakları hafızalarımızdan hiç silinmedi… Silinmeyecek…

Bulgaristan’dan göçen bir ailenin adeta bin yıllık evlad-ı fatihan öyküleri günümüzün yaşanmışlığı ile içli dışlı bir masal ülkesini yaşatıyor bize…

O kadar açık, o kadar yalın ve bir o kadar kuşatıcı bir dil kullanmış ki Sencer, bütün bir tarih ve bütün bir folklorumuz günlük hayatın mütemmimleri olarak kişileşiyor. İnsanlaşıyor. Sencer kimliğiyle karşımıza çıkıyor.

Sencer kâh Nasreddin Hoca, kâh Keloğlan, kâh filmlerde seyrettiği karakterlerden birine bürünerek bugünkü hayatın çekilmezliğini mizah dolu şenlikli bir hayata eviriyor. Ustalıkla…

Çocuksu ustalığının ardında hani torunlarımızda zaman zaman müşahede ettiğimiz o çokbilmişlik edası var…

Hiç yüksünmeden ve hiç saklamadan, tereddüt etmeden bütün çıplaklığıyla itiraflarını önümüze seriyor. Saflığını, cingözlüğünü, çokbilmişliğini, garibanlığını ve tuhaf cesaretini de... 

Bu yüzden çağdaş bir Keloğlan ile karşı karşıya kalıyorsunuz hükmünü verebiliriz bu romandaki karakter için…

Sincan banliyö treni bütün Ankaralıların hayatlarında vazgeçilmez bir unsurdur. Sencer için de öyle… Hele trene zaman zaman biletsiz binmelerin yaşattığı psikolojik haller…

Sencer’in banliyö treni maceraları bile tek başına dizi film ya da çizgi film olabilir diye geçirdim içimden şimdi…

Sonra eve gelen misafirler ve el öpme ve mıncıklanma fasılları… 

“Annem sürekli birilerinin elini öpmem için zorluyordu.

… teyzenin elini öptün mü?

Saniye teyzenin elini öptün mü?

Sakine teyzenin elini öptün mü? deyip sürekli elini öpeceğim birilerini karşıma çıkardı. Hayır bu kadar kadını öpmem doğal değildi…

Allah’ım bu kadar öpenim var, inşallah ilerde trendeki minik etekli teyze gibi kadınlar beni öper, dedim. O yıllarda böyle dualar maruz görülebilirdi.”

Minik etekli kadın tabiri ile mazur kelimesinin maruz yazılması çocuksu üslubunun bir parçası Sencer’in.
Böyle çok hata gibi görünen yakıştırması var.

Banliyö trenine binenler için Gazi Mahallesi önemli duraklardan birisi… uzak bir durak aslında Sincanlılar için.
“Gazi Mahallesi bile uzakken Bulgaristan’ın uzak olması sorulmaması gereken bir soruydu. Uzak oğul uzak” dedi.

Adamın yarasına basmıştım belli ki… Keşke sormasaydım…  

“1938 yılında baskıdan dolayı Türkiye’ye göçmek zorunda kaldık. Bulgaristan’dan bizi bindirdikleri gemiyle Tuzla’ya geldik. Günlerce sürdü yolculuğumuz… Yani anlayacağın çok uzak oğlum” dedi. 

Dedem, gülüşü en güzel olanlardan, bakışı en yiğit olanlardandır… “Komünistlerin baskısı artınca memleketimizden uzak kaldık. Eşyalarımızı, evimizi, ailelerimizi orada bıraktık” dediğinde anladım ki, komünistler kötü insanlardı…

Gittiği yerde huzuru bozan, memleketimizden eden insanlardı… Bombacı’dan sonra kötüler listesine komünistleri de ekledim…”

Biliyorsunuz Sincan’da yürütülmüş tanklar… Muhsin Yazıcıoğlu bir tek çıkıp “ben halkına namlusunu çevirmiş tanka selam durmam” demişti. Başkaları seslerini hep kısmışlardı…

28 Şubat süreci ve o süreçte Sincan’ın yeri hep hatırlarda kalacak. 

Sencer’in gülüş güzel dedesi de acıklı bir yer tutuyor bu sürecin romandaki sayfalarında…

“Askerlerin neyi kutladığını bilmiyordum ama etrafımızda tanklar çoğalmaya başladı. Cumadan çıkan herkes tankları seyretmeye başladı. Tankların gölgesinde Figen konuşmasına devam etti. “Bundan sonra elini tuttuğum kişi olma…

Ölen abim ol, ölen babam ol” dedi ve ağlayarak bana sarıldı. Tanklar etrafımızı iyice sarmaya başlamıştı…

Dedem hızlı da koşabiliyormuş… Uzaklara bakarak koşuyordu… Tankların gölgesinde 28 Şubat’ın en yakın tanığı olan bana doğru korkuyla koşarken, acı bir fren sesi duyuldu… Dedem uçabiliyormuş da…”

Dedesini bir kazaya kurban vermiş Sencer… Aynı zamanda belli ki 28 Şubat süreci de böyle bir kaza…

Bu kadar yalın anlatılır o kanırtıcı süreç…

Sencer’i yeni romanlarında okuyacağız ve daha yakından tanıyacağız inşallah…

Kendisi ortanca olana kadar…

untitled-1-387.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi