Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Cizre’den Kobani çıkarmak

Cizre’den Kobani çıkarmak

26 Temmuz 2015 tarihli yazımın başlığı “Rojava Türkiye topraklarında olsaydı...” şeklindeydi. 

Yazı şu ifadelerle başlıyordu:

“Şöyle bir soru üzerinde hiç düşündünüz mü?

- Acaba Rojava Türkiye toprakları içerisinde olsaydı, PYD ne olurdu?

Cevabınız var değil mi?

- Tabii ki PKK olurdu.

Herhalde şu ikinci soruyu da sorduğumuzda zihinlerde daha farklı bir berraklık meydana gelecektir:

- PYD ile PKK arasında organik bir bağ mevcut ise ve PKK Türkiye’de bir hedef uğruna 45 yıldır savaş yürüten bir numaralı terör örgütü ise o zaman PYD’yi sırf Türkiye’nin güney sınırının ötesinde Suriye içinde savaşan bir örgüt olduğu için meşru bir yapı olarak görmek nasıl bir mantığın ürünü olabilir?

HDP’nin PYD’ye sahip çıkması anlaşılabilir.

Çünkü HDP, PKK ile de aynı amaçlar için mücadele vermektedir.

Belki şu soru da sorulabilir:

- PYD, HDP gibi bir siyasi yapı mıdır, yoksa PKK gibi askeri bir yapı mı?

Bu sorunun cevabı da açıktır.

- Tabii ki siyasi bir yapı değil, askeri bir yapıdır.

Burada şöyle bir görüş öne sürülebilir:

- PYD siyasi bir yapı değil, çünkü Suriye’de bir iç savaş var ve PYD ona göre yapılanmış, dolayısıyla askeri bir nitelik kazanmıştır.

Bu durumda bir başka soru sorulacaktır:

- Peki Türkiye’de bir iç savaş olmadığı halde PKK neden askeri bir yapı olarak teşekkül etmiş ve Türkiye ile savaşa soyunmuştur?

PKK’nın ve onun mücadelesine destek olanların vereceği bir cevap kuşkusuz vardır, ancak bu cevap, PYD Türkiye’de olsaydı da yine silahlı mücadele içinde olurdu kanaatini değiştirmiyor.”

O yazının sonunda şu değerlendirme yapılıyordu:

“PYD adına yapılan açıklamalarda “Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturmadıkları” söylemi var. Ama PKK Türkiye’ye tehdit oluşturuyor.

Neyi anlamalıyız bu durumda?

PYD PKK’lılaşıncaya kadar Amerika’nın bize telkin ettiği safdilliğe devam etmek...

Ya da PKK’yı PYD masumiyeti(!)ne taşıyacak bir uluslararası kumpas kuruluncaya kadar...”

Dün Cengiz ÇandarHürriyet’te, Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta meselenin Amerika boyutuna ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:

“PYD ve PKK’nın görüntüde ayrı organizmalar olması Amerikalıların zevahiri kurtarmasından başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. PYD ile PKK arasında bir fark yok. Tabii benim bu söylediklerimi Amerikalıların bilmemesi söz konusu değil. Amerika neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Şu sırada işine böyle geldiği için bunu yapıyor.

“Amerika’nın radikal bir politika dönüşü yaptığı an Kobani’ye silah indirmesi yaptığı gecedir. Çok tarihi bir olaydır o. Çünkü Türkiye’nin buna karşı olduğunu bilerek, siyasi anlamını bilerek yaptı. Bunu Türkiye’yle ondan sonraki ilişkilerinin daha öncekinden farklı olarak seyretme ihtimalini göze aldığını göstermek üzere yaptı. Süt tozu değil, silah indirdi. Ondan sonra da oturdu Erbil’deki ana karargahtan YPG’lilerle birlikte hava harekatlarını yönetti. Bunlar 3-4 sene önce düşünülemeyecek şeylerdi. Efendim, ABD PKK ile PYD’yi yine de farklı görüyor, onda bir değişiklik olmaz. Olur! Kobani’de nasıl Türkiye’ye rağmen bir hamle yaptıysa, Kürt meselesi bağlamında Türkiye’nin canını sıkacak bir takım adımları da ilerde yine atabilir de-
mek. Kobani meselesi onun emsalidir.”

Çandar, Cemil Bayık’ın ikide bir ABD’ye selam yollamasını da anlamlı bulduğunu belirtiyor ve ABD’nin PKK ile ilişki seyrinin “Türkiye ile ilişkilerinin seyrine bağlı” olduğunu söylüyor.

Doğru. Ortadoğu’da alt alta üst üste bir mücadele veriliyor. Silah patladığında yere yığılan olmamak için çok uyanık ve diri olmak lazım. Demirtaş boşuna “Cizre Kobanidir” demiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi