Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

PKK ile mücadele ve Amerika

PKK ile mücadele ve Amerika

Çözüm süreci, Türkiye’nin iç insicamını sağlamaya yönelik bir proje idi. O gerçekleşirse, Türkiye’nin bölgesel rollerini daha iyi oynama imkanı olacaktı. 

Yıllarca terörü yaşamış ve binlerce insanımızı, milyar dolarlarca maddi varlığımızı kaybetmiştik. Daha da kötüsü, işin nihayetinde toplumsal dokunun tahrip olma riski vardı. İçerde sancı yaşayan bir ülkenin bölgesel rol üstlenmesi mümkün olmazdı.

Çözüm süreci ile ölümler durmuş, maddi kayıplar durmuş ve toplumsal sancının önü alınmıştı.

Türkiye İslam dünyası için örnek ülke olarak görülmeye başlanmıştı. Türkiye’de “İslami aidiyetleri öne çıkan bir kadro” iktidardaydı. Bu yönüyle de İslam dünyası için laik kadrolardan daha çok örneklik söz konusu idi.

Nitekim “Arap Baharı” hadisesi, Türkiye örnekliği istikametinde iktidar değişimlerini getirdi. Türkiye, Mısır’da, Tunus’ta İslamcı kadrolara bile “Batı’yı ürkütmeme” yönünde telkinlerde bulundu.

Ancak zaman içinde -farklı sebepler sıralanabilir- Türkiye ile Amerika arasında Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda açı farklılıkları oluştu.

Ondan sonra Amerika bölgede Türkiye’nin nüfuzunun önünü kesecek hamleler yapmaya başladı. Mısır, Suriye farklılaşmaları bunun sonucudur.

Bu farklılaşmalardan en tehlikelisinin Suriye’de “DAEŞ’le mücadele” gerekçesini kullanarak Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği bir yapıya meşruiyyet zemini sunmasıdır.

Amerika, PYD’nin bir “PKK versiyonu” olduğunu bilmiyor olamaz.

Zaten PKK cenahı da, konjonktürün kendilerine yeni bir zemin açtığını, onun için çözüm sürecinin gerektirdiği “silahlı yapının tasfiyesi” meselesi üzerinde yeniden düşünme noktasında olduklarını ifade etmekten kaçınmıyor. Şu anda Türkiye ile Amerika arasındaki en önemli farklılaşmanın “PYD’nin tanımlanması” noktasında odaklaştığı bir sır değil.

Amerika PYD’yi, DAEŞ’le çarpışma rolünde meşru bir silahlı güç olarak görüyor. “Amerika’nın kara gücü” rolünün bile yakıştırıldığı PYD’nin, Suriye olayının nihai çözümünde ne ile ödüllendirileceği sorusu, aslında Amerika’nın Türkiye’yi sonunda neyi kabule zorlayacağı sorusu ile eşanlamlıdır.

İçeriye gelirsek, şu anda PKK’nın başlattığı savaşın, Amerika’nın Suriye’de PYD’ye açtığı alandan cesaret aldığını görmemek için kör, aptal, saf olmak gerekir.

Bu durumda biz, PKK’nın tasfiyesi hamlesi ile ne yapmış oluyoruz?

Amerika’nın Suriye’de başlatıp Türkiye’ye ihraç edileceğini tasarlamamış olması imkansız olan bir projenin önünü kesmek için çaba sarf ediyoruz.

Bunu Amerika ile bu açıklıkta konuşuyor muyuz, bilmiyorum ama belki tüm konuşmaların bir ileri cümlesinin içinde “Ey dost, müttefik Amerika, bizim rahatsızlığımızı biliyorsun, hala neyi oynuyorsun?” sorusu vardır.

Ama bu işler böyledir.

Hele Ortadoğu gibi bir büyük mücadele alanında oynuyorsanız, dostluk, müttefiklik, hatta “Müslüman kardeşlik” gibi kavramların sür’atle iç boşalması yaşayabileceğini hesaba katmanız gerekir.

Bir süre önce İncirlik’i ABD operasyonlarına açtığımız ve DAEŞ’le mücadeleye aktif katıldığımız için, “Amerika’nın PKK’yı sattığı” temalarını işlemiştik.

Bu, başka bir denklemde Amerika’nın Türkiye’yi satmayacağı anlamına gelmez.

Sonuçta kendi göbeğimizi kesecek bir kudrete sahip olmamız gerekiyor.

Bu sebeple PKK’yı, şu veya bu ülkenin onun üzerinden Türkiye’ye karşı şantaj uygulayamayacak ölçüde etkisiz hale getirmek, Türkiye’nin en hayati iç-dış güvenlik sorunu haline gelmiştir. PKK’nın tasfiyesi, toplumsal doku tahribini önlemek için de şarttır.

Sonunda hedeflenen yine barıştır. Örgüt dış azdırmalarla barışın paydaşı olamadı. Şimdi barış ona rağmen ve onu tasfiye ederek gerçekleşecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ahmet Taşgetiren Arşivi