Recep Garip

Recep Garip

Nuri Pakdil’de Umuda Tutunmak

Nuri Pakdil’de Umuda Tutunmak

Liseyi bitirdiğimde artık okuyor ve yazıyordum. Ciddi bir okur olduğumu ifade edebilirim. İlkokulda başlayan kitaplara ilgim şükür ki hiç aksamadı ve azalmadı. Edebiyat dergiciliğinin ömrümü şekillendireceğini o yıllarda bilemezdim. Lisedeyken başladı dergi heyecanım. Bildiğim bir şey varsa o da, okumaktan büyük keyif aldığım ve okumadan edemediğimdi. Okumalar yazmayı beraberinde taşıyor öyle bir özellik varsa.

 Lisedeyken “Edebiyat” dergisi, İsmail Aydın tarafından bana ulaştırılıyordu. Bir yandan “Diriliş” okuyordum, diğer yandan “Edebiyat”. Dolayısıyla Nuri Pakdil ile tanışmış oluyordum böylece. Vazgeçilmez “Edebiyat” dergisinin okuyucusu olmak bir üslup, tarz ve tavır geliştirmek anlamına gelir. O yıllarda (1972-74’lü yıllardır) aylık olarak takip etmeye çalıştığım dergilerden “Edebiyat”ın ve “Diriliş”in yeri farklıydı. En çok “Edebiyat”ın dilini, tarzını, duruşunu ve direnişini beğeniyor, en çok onu daha dikkatle okuyor, notlar çıkarıyordum. Kıymetli dost, İsmail Aydın’dan bilgiler alıyor ondan soruyordum Nuri Pakdil Usta’yı. Ömrümce müteşekkirim sevgili Aydın’a. Bana geldiğinde “nasılsın bayım” diye hitap ederdi. Bu tür üslubun dergide yer aldığını okudukça fark edebiliyor okuyucu. Yeni ifadeler, yeni anlam yüklü yaklaşımlar, yenilenmiş bir lisanın dinçliği, dinginliği ve diriliği hem dilde hem de yazıda olmalıydı. Bu dili, Nuri Pakdil okumalarında kuşkusuz kazanırsınız. Kelimelerin bir idrak unsuru olduğunu ve niçin kullanıldığını ve neden böyle kullanılması gerektiğini öğretir size. Düşün ve düşüncenin en etkili vurgusunu yapar.

İnsan, anından sorumludur, eylemlerinden de öyle. Her eylemde yeni bir adım daha atmalısınız ki Kudüs kurtulsun. Her attığınız adım, bir bilinci, bir inanmışlığı, bir istikameti gösterir. Kudüs köşesi olsun yüreğiniz, evlerinizde bir Kudüs köşesi, bir Mevlana köşesi, bir Yunus köşesi olsun diyen bilgedir Nuri Pakdil.

Suskunluğu “ya hayır söyle, ya da sus” emrine götürür. Suskunluğu “Sükût Suretinde” hayata anlam katmaktır, öyle de olur. Yazdığında ne kadar konuşuyorsa, sustuğunda da öyle konuşuyordu. Her eylemin sorumluluğunu üzerimize emanet veren, hayatın da emanet olduğunu anlatan Usta’dır. Yeniden, her gün, her an yeniden “Tek önder Peygamber”, “Peygamberden başka önder yok”, “her sabah bütün ırmaklar Kudüs’e akar” diyen bir kalemdir.  Gençlik yıllarımızdan bugüne, ömrümüzün anlamlı olmasında, hayata başka türlü de bakılabileceğini, hayatın bir şiir gibi yaşanılması gerektiğini kavrattı bize.

 Nuri Pakdil okumalarında, okuyucuya büyük sorumluluklar yükler. Bir sayfada tek bir kelime bırakılır okuyucuya. İstenir ki o kelimenin hafızada yürekte, akılda, gönülde inşirah bulsun. Arzulanır ki o kelimeden okuyucu sayfalarca okumalar yapsın, eline kalem alıp düşlerini, düşüncelerini, çağrışımlarını, çağırışlarını yazsın, yazıya dönüşsün hayat. O zaman kitabın daha da anlamlı hale döndüğü görülecektir. Bunların öncesinde okunulması gereken eserlerden “Bağlanma” teslimiyetin okuyucuyu mutlak surette “Biat”a götürmesi gerektiğini kavrarsınız. “Bir Yazarın Notları” ise, kelam ve kalem erbaplarına yol gösteren yıldız eserdir. Pakdil, taraftır asla tarafsızlığı görülmemiştir. Taraftır, hep yönü Mekke, Medine ve Kudüs’tür. “Batı Notları”na gelindiğinde işaret taşları konulur, dikkatli tahliller geçidinde hissedersiniz. “Hangi Batı” sorgusu sürer. Kalemi de kelamı da taraf olan bir ustadır O. Önderin gösterdiği çizgide yol, sırattır. Hayatı gelişigüzel yaşayamazsınız. Seksen öncesi dönemlerin dili de, tarzı da hareketliliği de sol-sağ ayrımları büyür ve büyütülürken sıratı müstakim üzere olunmasını öğreten Ustamdır Nuri Pakdil. Bizleri düşünceye, sanata, şiire, kitaba ve yönümüzü Peygambere dönmemizi öğretti. Öfkemizi şiirle, sancımızı sanatla, düşlerimizi öykülerle, romanlarla, tefekkürümüzü, tezekkürümüzü, teslimiyetimizi denemelerle anlatmamız gerektiğini öğretti bize. İnandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi yazılar yazdı Pakdil Usta. Her daim müteşekkirim-iz.

 “Umut”, “Ahit Kulesi”, “Osmanlı Simitçiler Kasidesi” geleceğin umudunu taşıtır ve yaşatır. Nuri Pakdil’in yanı başında gördüğüm isim Arif Ay, Turan Koç, Ali Göçer, İsmail Kıllıoğlu dahası nice kalem erbaplarının kalemlerine, hafızalarına feyz vererek yaylarını gerili tutmayı öğretti. Hayat boyunca gerilmiş bir yay gibi kavi, çevik ve duruşu belli olmalı insanın. Okun hedefi bulması için mutlak gerçeklik üzerinde yaşamak icap eder. Öyle bir tarz, tavır, üslup, duruş kazandırıyor ki “Edebiyat”, “Klas Duruş” sahibi olabiliyorsunuz. Yazı diliniz, hayatınıza yön veriyor, böylece hayat boyu her halinizle yazının bilinciyle kullanıyorsunuz kelimeleri, yazı makinesinin başında oturduğunuz üzere derli toplu bir üslup şahsiyetiniz oluyor. Hayatınıza şiir yön veriyor.

Pakdil Usta diyor ki “1969 yılında “Edebiyat”ı biz kurduğumuzda yedi kişiydik. Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Sezai Karakoç’u ilave edelim ki halka tamamlansın.

Cahit Zarifoğlu’nun “Bu insanlar dev midir/ Yatak görmemiş gövde midir.” dediği Yedi Bilge “Yedi Güzel Adam”dır her birisi. Şimdi bütün bunlardan sonra şiiri, sanatı, edebiyatı daha özgün halde düşünmek, daha özel haliyle ruhları beslemek icap eder. Sanatın uslandırdığı insan edepten müteşekkildir. Edep ambarından kelimeler derleyerek ancak şiire ulaşabilirsiniz.

Biz meseleye, bir “Derviş Hüneri”yle bakmayı yeğliyoruz. Çünkü Otel Gören Defterler’e “Çarpışan Sesler”, “Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada”, “Simsiyah” notlar, edebiyatın yerinde yellerin estiği hüznün gide gide “Kalem Kalesi”ne taşıdığını, ifade edelim. Büyük coğrafyada var olan kargaşaya karşı şiirin nefesini harlandırmak icap ediyor. Şiirin kavi, tılsımlı ve savaşçı yönü ruhları harekete geçirir. Tıpkı Allah resulünün Kab Bin Züheyr’e buyurdukları gibi. “Ey Kab, sen şiirini söyle. Mekke müşriklerinin oklarından, kılıçlarından daha keskin senin şiirlerin, mısraların..” şiirin bu yönü asla ihmal edilemez. Kalemi tercih ederken hassasiyet gerekir. Gönülde demlenen kelimelerden seçerek mısraları namluya dizmek icap eder. Bir Tarık Masalı’nda Ali Göçer şöyle bir sorguyla çıkar okuyucunun karşısına;

“Ey benzi uçuk adamlar

Siz hiç Tarık oldunuz mu?”

Prof. Dr. Şair Turan Koç, “Sükut Suretinde” yayınlanmadan önce, “Susmak ne kadar önemli ve anlamlı olursa olsun, ben Nuri Pakdil’in yeniden yazmaya başlamasını özlüyorum”. diyordu. Sonra Usta, ardı ardına yeni eserler okuyucuya ulaştırdı. Usta yazdı, yazmayı ve konuşmayı sürdürüyor şükür. Yeni mektuplar yazıyor gençlik için. Genç okuyucuların heyecanını Kudüs merkezli güllerden demetler hazırlayıp geleceğe bırakıyor. Ömrüne bereket ve sağlık diliyorum.

Bu yüzyıl da savaşın yüzyılı oldu. Geçen yüzyıl da öyleydi. Roman okumayanları dost edinmeyen Nuri Pakdil, sağlıklı bir düşüncenin, hassas bir teraziyle tartılışını sözlerine yükler. Hassasiyet ölçüsü “Biat” kültürünün sağlanmasıdır. “Biat”, “Korku” ile “Umut” arasında yaşanılması icap ederken, çağdaş Firavunların, Nemrutların varlığını asla unutmamak üzerine inşa eder hem şiirini, hem de söylemlerini. Kalemi de, kelamı da bir emanet bilmelidir. Sürekli bir bilinç gereklidir. Bilinç kaybı, tarihi kaybettirir, toplumu, toprağı, inancı, ülküyü, düşleri kaybettirir. “Arap Saati”nin 75. Sayfasında Nuri Pakdil; “Benimle sizin ve ebedi devirlerce sizinle beraber olan her canlı mahlûkun arasında yapmakla olduğum ahdin alameti şudur; yayımı buluta koydum ve benimle yerin arasında bir ahid alameti olacaktır.” yazılı Tevrat’ta.

Bu gece bulutları aradım.

Gözleri taştan bir mahlûk şimdi Türkiye; acıklı ve garip.”

 Kesinlikle öyledir ve daha da tuhafı şudur; giderken götüren rüzgâr bir daha geri gelmeyecek. Dönüp geldiğinde değişimin acısı, zakkumun tadında yıpratıcı, yüzü buruşturan bir acıya dönecek. Öyle olunca hayatı daha dikkatli yaşamak, hayatta daha dikkatli kelimeler kullanmak ve hayatta karşılaşılan her bir halin tercihler sonucunda oluştuğunu asla unutmamaktır. Türkiye, idrakini giyin.

 Seçiyorsun, seçiliyorsun. Seçtiğin yalnızca sana mahsus olsaydı ilişmezdim. Oysa seçtiğinle geleceğini seçiyorsun. Geleceğini, gelecekteki gelenlerinde geleceğini seçiyorsun. Unutma ki seçtiğin senin ahlakındır. Sen, kendini seçtiğini biliyorsun aslında. Öyleyse ayağa kalk ve büyük sorguda olduğunu usundan çıkarma. Medeniyetimiz, senin asil duruşunu bekliyor.

“Umut” kitabının 84. sayfasında Ay Türküsü’nde Pakdil Usta şöyle ses veriyor;

“Saygı sunarım Ey gece bekçileri Yüceltmek Tanrı’yı Mucizesi gündüzleri Saygı sunarım Ey gece bekçileri”

 Umudun aşıcısı Nuri Pakdil Usta’ma selam ve hürmetlerimle.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi