Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Köln’de olanları kendi coğrafyalarımız için de düşünelim..

Köln’de olanları kendi coğrafyalarımız için de düşünelim..

Geçen hafta, bir film çekilirken Kayseri’de, kale burçlarından ‘haç’ işaretli bir bayrak sarkıtılınca, bazı hassas gruplar hemen harekete geçip, o ‘Haç’lı bayrağı indirmişler..
Bu gibi semboller bütün toplumların hayatında önemlidir, sosyal tepkiler de düşünülmelidir..
1968’lerdeki marksist öğrenci gösterileri sırasında, İstanbul Üni. bahçesindeki Bayezid Yangın Kulesi’nden bir kırmızı bayrak sallandırılmış ve onun, Sovyetler’in ‘orak-çekiç’li bayrağı olduğu iddia edilmişti, ama, o işaret gözükmüyordu.. Sadece, o kızıl renkli bez’in ‘ayyıldızlı’ olmadığı kesindi.. Yani, bir hâkimiyet sembolüne, zımnî bir karşı çıkış vardı.. Ve, toplum kültüründe genel kabul gören bir sembolün dışındaki bir diğer sembol oraya çekilince, sosyal tepkilerin yükselmesi tabiî idi.. O anda, oraya Amerikan bayrağı çekilse, daha da fazla tepki görürdü, müslüman halktan.. Marksistler her ne kadar müslüman halkı o zamanlar Amerikancı diye suçlasalar da..
*Geçtiğimiz Cumartesi günü, Köln’de, ‘İslâm tehlikesine dikkati çekecek’ bir konferans ve o vesileyle bir de protesto gösterisi yapılacaktı, ‘aşırı sağcı’ ve ‘neo-nazi’ denilen gruplarca..
Köln’de, câmi yapılmasına protestolar düzenleyen ‘Pro-Köln’ isimli dernek de iş başındaydı.
*Köln yaklaşık 1,5 milyonluk nüfuslu, oldukça hareketli bir şehir.. Sadece Türkiye’lilerin 100 binden fazla olduğu sanılıyor. Şehir ‘multi-kulturel’ /çok kültürlü bir yapıda.. Kuzeydeki Hamburg gibi.. Bu açıdan, yabancı düşmanlığı hemen hemen hiç sözkonusu değil.. Belediye binasının büyük duvarını kaplayan ‘siyah, beyaz, kızılderili ve sarı ırk’tan yüze yakın baş figürlerinin altındaki yazı da bu durumu yansıtır: ‘Biz 101 ayrı halktan oluşan bir şehriz..’
Köln böyle bir şehir.. Sadece üniversitedeki yabancı öğrencilerin sayısı, 25 bin kadar..
Böyle bir şehirde, ‘neo-nazist’lerin toplumu tahrik için kullandıkları gerekçeler, ‘Almanya kimliği’nin erimekte olduğu görüşüne dayandırılıyor.. Ve bu yüzden, gösteriler için, şehrin simgesi kabul edilen ve gotik mimarinin en seçkin yapılarından sayılan 800 yıllık büyük katedral olan ‘Dom’ önündeki meydanla şehrin ticarî merkezi sayılan Neumarkt arasındaki meydan ve caddelerin seçilmesi, tesadüfî değil..
Güvenlik için, binlerce polis tedbir almıştı.. Ren üzerindeki bazı köprüler trafiğe kapatılmıştı.
Onbinlerce insan da onlara karşıydı; dindar, ateist, demokrat, liberal, sosyalist, kadın-erkek her kesimden yığınla insan.. Onlar, ‘neo-nazist’ göstericileri taşıyan nehir vapurlarının iskelelere yaklaşmasına izin vermediler.. Yaklaşmak isteyen vapurlar taşlandı, camlar kırıldı..
Her iki cenahtakilerden nicelerinin elinde bira şişeleri vardı, arada bir yudumluyorlardı..
Ben de o gösterilerin bazı bölümlerini izledim.. Bir ara, küçük bir ‘neo-nazi’ grubu, kitleyi tahrik için kalabalığın içine dalınca yaşanan kovalamacalar arasında, az kalsın bisikletim bile ayaklar altında ezilecek oldu, onu güçbelâ kurtarabildim..
Sonunda, polis gösterilerin yasaklandığını açıkladı ve küçük bir grubun bildiri okumasına izin verildi.. 2-3 saat kadar süren gerilim toplulukların dağılmasıyla sona erdi.. Yani, ‘neo-nazi’ler Köln’de başarılı olamadı. Ancak, bu itirazlar yenilenebilir, çünkü öyle bir çekirdek daima var.
‘Neo-nazi’lerin bu vesileyle karşı oldukları bir diğer konu da, TC Diyanet İşl. Başk.lığı’nın himayesindeki DİTİB’in Ehrenfeld mıntıkasında yaptırmayı düşündüğü büyük bir câmi idi..
Bu câmi konusu, 2-3 yıldır sert tartışmalar ve engellemelerle karşılaşıyor..
Federal Başbakan Angela Merkel’in Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), toplumun hristiyanî temellerinin korunmasına daha çok hassasiyet gösterdiğinden, gösterişli câmiler yapılmasına ve kezâ, Köln’de yapılması düşünülen bu câmie de karşı çıkıyor. Merkel’in ve ülke siyasetinin belirlenmesinde ayrı bir rolü olan Bavyera eyaleti başbakanı Beckstein’ın, ‘Müslümanların ibadetlerinde özgür oldukları, amma, bizim değerlerimizle yarıştırıyormuş gibi bir görüntü vermekten kaçınmaları, görkemli câmiler yapmak yerine, iddiasız mâbedler yapmaları’ yönündeki açıklamaları gözardı edilemez. Beckstein’ın, 5 yıl öncelerde, ‘câmilere minare yapılmasına karşı çıkışı’ ve ‘bunun alman kimlik ve kültürüne karşı bir tehdid oluşturacağı’ ve ‘alman kültürünün ‘leit-kultur’ (öncü-yönlendirici kültür) olduğu hususunun tartışılamaz olduğu’ şeklindeki görüşleri de, hâlâ hâfızalarda..
Ancak, Köln Bel. Başkanı CDU’lu Fritz Schramma, Belediye Meclisi’ndeki oylamada, partisinin görüşüne aykırı hareket etti ve muhalefetle birlikte oy kullandı ve câmiin yapım kararı artık kesinleşti.. Câmiin önümüzdeki aylarda temelinin atılması bekleniyor.. Ki, câmiin yalnız dış görünüşü değil, iç tezyinatının bile alman zevkıne aykırı olmaması dikte ediliyor.
Ancak, bu câmiin minarelerinin, -55 metreyle, kubbesinin de 36 metre yükseklikle sınırlı olsa bile-, yine de, 2-3 km. ötedeki büyük katedral ‘Dom’ ile yarışıyormuş gibi bir hava taşıyacağı, bunun da toplumu rahatsız edeceği, kamuoyuna şırıngalanmaya çalışılıyor, ‘neo-nazi’lerce.. (Bu basit bir konu gibi gözükmemelidir. Münih yakınlarındaki Augsburg şehrinde 300 yıl öncelerde yapılan bir belediye sarayının kulesi, şehrin en büyük katedralinin kulesinden 3-4 metre yüksek oldu diye, kilise tarafdarlarıyla, sıradan halk kitleleri arasında üç yıl süren halk savaşları olmuştu..)
*‘11 EYLÛL SALDIRILARI’NIN HEDEFİ, BELKİ DE BU SONUÇ İDİ!
Evet, bütün bunlar, ‘11 Eylûl 2001 Saldırıları’ sonrasında, Amerikan emperyalizminin bütün dünyada uyandırmaya çalıştığı ‘İslâm korkusu’nun, ‘İslâmofobia’nın bir neticesi.. Korkutulan kitleler müslümanları potansiyel tehlike olarak görmeye başladılar, hele de Avrupa’da.. Ve o korkuya kapılanlara da, kendi çapında karşı tepkilerini ortaya koymak..
Kimisi, birtakım saçma sapan karikatürler yapıp, üzerine Hz. Peygamber’in ismini yazıyor; kimisi, birtakım kanlı saldırı sahnelerini İslâm’a ve müslümanlara nisbet eden filmler yapıyor, romanlar yazıyor, vs.. Haliyle, müslümanlar da hattâ bazen kontrolsüz tepki veriyor..
Mes’ele, ‘anti-İslâmizm’ (İslâm karşıtlığı) değil, ‘İslâmofobia’ (İslâm korkusu) idi.. Karşıtlıkta, düşmanınızla savaşırsınız veya barış yaparsınız.
Fobi’nin, korkunun tedavisi ise, psikiatri kliniklerinde bile, çok zordur..
Bu ‘fobi’ye tutulmuş hastaları tedavi etmek vazifesi, en çok da biz müslümanlara düşüyor..
Kitleleri tahrik ederek ve güç yarışına girerek değil; adâlet ve hakkaniyet ölçülerimizle, nezaket, nezafet ve merhametimizle.. Karşımızdakileri tahrik etmeye kalkışmamak yoluyla..
Kendi coğrafyalarımızda bile yapamadığımız birtakım mahallî âdetleri, buralarda İslâm adınaymış gibi sergilemeye kalkışıp, başkaları için bir tehdid kaynağı gibi algılanmaktan kaçınmak.. Yani, gerçek birer müslüman temsilci örneği olmak dikkati!
Çare bu... İlk İsevîler de, Avrupa’yı güç göstererek değil, zayıf kitlelerin gönüllerini kazanarak ve izbelerde yeşererek ele geçirmişlerdi, unutmayalım..
Unutulmamalıdır ki, ‘neo-nazi’lere karşı çıkan onbinler, müslümanları sevdiklerinden değil, ‘insanın özgürlüğü’ne saygı gösterilmesini istediklerinden öyle davranıyorlardı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi