Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Fetva linci - Gerçek fetva

Fetva linci - Gerçek fetva

Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca’nın Diyanet İşleri Başkanlığı görevinin bir kere daha uzatılması üzerine yazdığım yazıda şunları kaydetmiştim:

“Düşünce disiplini ve yaşayışı ile tam bir mü’min hüviyeti, itidali, vakarı, celadeti, tevazuu, yaradılanı sevme kapasitesi, kararlılığı, küresel sorumluluk duygusu, mazlumlara yönelik şefkati ile dünyanın önünde saygın bir sima.. İslam’ın tüm güzelliklerini taşıma gayretinde bir görev adamı.” (Star, 18 Kasım 2015)

Görmez Hoca ile son olarak İran gezisinde beraber oldum. İran gezisinde Başkan, Türkiye adına İslam dünyasında barışın, erdemin, evrensel anlamda İslam’ın merhamet çağrısının sözcülüğünü yaptı. Şöyle seslendi:

“Bugün iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek İslam’a verdikleri zarar, düşmanların verdiği zararı geçti...”

İslam’ın nezahetinin öne çıkması konusunda Görmez Hoca’nın ortaya koyduğu samimi gayreti görmek insafın gereği iken, bugün onun Başkanlığı altındaki Diyanet, bir garip fetva ile, lince maruz kalıyor.

Ben eminim bugüne kadar medya ortamındaki İslam sunumlarında gözlenen çarpıklıkları ortadan kaldırabilmek için gayret gösteren Görmez Hoca, “çarpık fetva olayı”nda Diyanet’in maruz kaldığı linçten daha çok, o fetva ile zihinlerin bulandırılmış olmasından rahatsız olmuştur.

Şöyle düşünelim: O soru Görmez Hoca’ya sorulabilir miydi ve sorulsa cevabı ne olurdu?

Ben, şu andaki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş Hoca’yı da tanırım. İran gezisinde o da refakat ediyordu Başkan’a. Ne dedi Ekrem Hoca: “Öyle bir fetva olmaz, olamaz, olmamıştır.” Yani bu insanlara o soruyu soramazsınız.

Bakın, ben şu ana kadar “fetva olayı” dedim ve içeriğine dair en küçük bir şey yazmadım. Yazamam. Öyle bir yazıyı bir genç kız okuduğunda duygu dünyasında meydana gelecek  tahribatı tahmin edebiliyorum. Bazan medyada ensest ilişkilere dair hoyratça yazılar, haberler çıkar, onları okurken de tedirgin olurum, bu haberler aileler içinde nasıl bir duygu alaborasına yol açar, diye endişelenirim.

Dayı, amca, yeğen, kardeş vs her şey, her şey tarumar olur.

Böyle bir problem var mı, diye sorulursa, herkes biliyor ki var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında buna dair gerçekten sarsıcı raporlar olduğunu da biliyorum. Ama bunları bilmek bile yüreklere yük iken, onları medya ortamına taşımak sadece tahribat ateşine benzin taşımak anlamına gelir. Bu tarz sapkınlıkları önlemek için başvuracağınız merci ise, yine dini - psikolojik eğitim - tedavi alanlarıdır.

Bu arada, bu yöndeki sorulara gerçekte nasıl cevap verildiğini Diyanet’e sordum. Soruyu tam metniyle yine vermeyeceğim, ama Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 23.03.2015’teki 317482 numaralı fetvasını bir kısmını yine özetleyerek sizlerle paylaşacağım. Şöyle ki:

Kurul’un fetvasında “çok nadir de olsa rastlanan” böyle bir olayın “sadece dinlerin değil insan fıtratı ve doğal ahlakın da reddettiği çok çirkin bir fiil” olduğu kaydediliyor, “bu türden düşüncelerde olanların ancak patolojik bir sapıklık içinde oldukları” belirtildikten sonra, bunun “evlada yönelik zulüm” olduğuna işaret ediliyor. Fetvanın sonrası şöyle:

“Bu durumda olay ilgili mercilerin bilgisinde değilse evladın görevi ancak yetkili birimleri olaydan haberdar edip söz konusu şahsın müşahade altına alınarak, tedavi sürecinin sağlanması olur. Baba bu ahlaksız durumu üzere devam ettiği sürece kızın o babadan uzak durması da zorunluluktur. Böyle bir baba hürmet ve saygıya layık değildir. Anne ve babaya normal şartlarda itaat farzdır. Ancak yanlış yaptıklarında veya yanlışı emrettiklerinde onlara asla itaat edilmez (bkz. Lokman, 31/15). Zira Allah Resulü (s.a.s.) bu konuda şöyle buyuruyor: Yaratıcıya isyan etme konusunda (yani günah işlemede) yaratılana itaat edilmez” (Müslim, İmaret, 39; Ebu Davud, Cihad, 87)

Son söz: Bu bir linç hareketi. Arkasındaki elleri görebildiğimiz bir linç. Ve tabii Diyanet’e ve Görmez Hoca’ya yönelik... Sebepleri de meçhul değil.

Türkiye bu defa İstanbul’da vuruldu

Türkiye bir kere daha, bu defa İstanbul’da, Sultanahmet’te vuruldu. Suriye uyruklu canlı bomba turist kafilesinin içine daldı, kendini patlattı: 10 ölü, 15 yaralı.

“Türkiye vuruldu” dedik, aynen öyle. Bu topraklarda saldırı kime karşı icra edilirse edilsin gerçekte vurulan Türkiye’dir. İster Doğu-Güneydoğu’da PKK markasıyla, isterse DAEŞ adıyla, isterse DHKP-C ve MLKP adı altında... bütün bu örgütler, Türkiye’yi içerde kendi güvenliği için boğuşan bir ülke konumuna indirgeme stratejisinin piyonu durumundadır.

Bunu görmeyip, üstelik kendi devletini “Kürtleri ve bölge halklarını katletmek”le suçlayan sözümona akademisyenler, ancak bir akıl tutulmasının sembolü, ya da Türkiye’ye karşı açılmış savaşın gönüllüleri olurlar. Soru şu: Acaba İstanbul saldırısı onlar için uyarı olacak mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi