'Şeker'cileri gıcık etmeyin

'Şeker'cileri gıcık etmeyin

Bir arkadaşım, Başbakan Erdoğan'ın "Bakıyorsunuz, bayram adını değiştirdi. Ne oldu bayramın adı? Tatil. Olmaz. Adını bir başka türlü de değiştirmişler şimdi. Şeker Bayramı. Bu dört dörtlük bir Ramazan Bayramı; ne Şeker Bayramı? Yani buna bir kültürel erozyon denir" sözlerine kızmış.
"Benim çevremde hep 'Şeker Bayramı' denmiştir. Ne yani, biz şimdi kültürel erozyon içinde miyiz" diyor.
Önce birkaç gün sonra kutlayacağımız bayramın geleneksel adına değinelim.
Bu satırları yazarken, önümde 600 küsur sayfalık bir kitap duruyor: Abdülaziz Beyin 1910'lu yıllarda kaleme aldığı 'Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri' (Tarih Vakfı Yurt Yayınları).
Abdülaziz Bey (1850-1918), çocukluk çağından, evlenmeye, ticaretten sanata, Osmanlı toplumunun bir resmini çiziyor.
Bu kitapta hep "Ramazan Bayramı" denmiş. "Şeker Bayramı" diye bir tabir yok.
Peki, bu "şeker" lafı nereden çıktı? Şöyle bir gözlem yapabiliriz sanırım:
Türkiye'nin gelenekçi, dindar, muhafazakar kesimleri "Ramazan Bayramı" tabirini kullanır.
Laikçi, Kemalist, çağdaşlaşmacılar (tepeden inme modernleşmeden yana olanlar) ise daha çok "Şeker Bayramı" der. (Tabii her iki kesimde de istisnalar bulunur.)
Bizim bir büyük halamız vardı. Her (dini) bayramda, konuklarına likör ve çikolata ikram ederdi. (Aynı gözlemi Orhan Pamuk da yapmıştır.)
Cumhuriyet kurulmadan önce doğmasına rağmen, asla "Ramazan Bayramı" demezdi büyük halamız.
Tabir tam olarak ne zaman ortaya atıldı ve yaygınlaştı? Ayrıntılarını bize tarihçiler anlatsın.
Ancak "Şeker Bayramı" sözünün, gündelik hayatı din kökenli değerlerden arındırmaya çalışan, erken Cumhuriyet döneminde ortaya çıktığı belli.
Bayrama "tatil" denmesinde ise 1980'lerde gelişen iç ve dış turizm etkili oldu.
İmkan sahipleri, akrabaları ziyaret etmek, el öpmek, şeker ve mendil almak yerine; bayramları tatile çıkma vesilesi olarak görmeye başladı.
Buna "kültürel erozyon" demek bence doğru değil. Yaşam şartları değiştikçe, özel günlerin anlamı ve adlandırılması da değişiyor işte.
Ben küçükken 27 Mayıs (Anayasa ve Hürriyet Bayramı) gününü iple çekerdim. Gösteriler filan olurdu çünkü. Şimdi ise 1960'taki darbe yüzünden 27 Mayıs'ı nefretle anıyorum.
Tekrar Başbakanın sözüne dönelim: Erdoğan, "Şeker Bayramı" tabirine karşı çıkarak, kendisini destekleyen muhafazakar kesimlere göz kırpmış olabilir.
Hatta, Abdülaziz Bey'in çalışmasına değinerek gösterdiğim gibi, tarihsel açıdan haklı da olabilir.
Ancak son seçimde AKP'ye oy veren 16 milyon seçmen arasında, mutlaka "Şeker Bayramı" diyenler de çokçadır. Belki yüz binlerce, belki de milyonlarca.
Bırak kim hangi tabiri kullanmak istiyorsa, onu kullansın. İnsanları zorlamanın, hatta suçlamanın ne gereği var?
Yanlış da olsa, tarihe ve geleneklere ters de düşse, nihayetinde kastedilen aynı bayram değil mi?
"Şeker Bayramı, demeyin" çağrısı, gelenekçilerin hoşuna gidebilir tabii.
Buna karşılık "Şeker" diyenleri de gıcık eder. "Ona mı soracaktık, Başbakan'ın başka işi mi kalmadı" diye söylenip dururlar. Öyle de yapıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi