Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

N’oldu benim Yeni Türkiye’ye?

N’oldu benim Yeni Türkiye’ye?

Bu soruyu son zamanlarda daha çok duyuyorum: Yeni Türkiye Yeni Türkiye dedin. N’oldu senin Yeni Türkiye’ye?

Sorunun içerdiği kişisel ve umumi imalar belli… Kişisel olanı geçelim. Ortamın ve gidişatın kalitesindeki düşüklüğe ve Yeni Türkiye fikrinin taşıyıcı kadrolarının denklem dışına itilmelerine eleştiri var. Bazı siyasal elitlerin yeni kimliğinin eski Türkiye fikrine daha çok yatkın olması vs. gibi haller de malum.

Temel tezim şuydu... Türkiye, 12 Eylül 2010 referandumunun ardından yeni bir döneme adım atmıştır ve bunun adı da Yeni Türkiye’dir. Bununla birlikte eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında mutlaka yıkılması gereken iki köprü olduğunu ve bunlar ayakta kaldığı müddetçe beklenen yeniliğin gerçekleşemeyeceğini veya gecikeceğini söylemiştim. İki köprüden birisi Kürt meselesi diğeri de Anayasa’nın bizatihi kendisiydi. Her ikisi de yıkılmalı yani; Kürt meselesi hal yoluna konulmalı ve Anayasa yenilenmeli…

***

Bu arada paralel yapının devletteki tesir ve organizasyon gücü de bir başka köprü olarak şekillendi. Ki, bu yapının referandumu suiistimal ettiği ve bundan istifade ettiği de yaşanarak görüldü. Neyse ki diğer iki meselenin halline kıyasla paralelin tasfiyesinde hatırı sayılır yol kat edildi. Ve neyse ki malum yapının bihakkın tasfiyesi için de sahaya yansıyan irade diriliğini kaybetmiyor. Eski ve yeni Türkiye arasındaki paralel köprü tamamen yıkılmamış olsa da büyük ölçüde tahrip edildi, kullanılamaz hale getirildi.

Ama diğer iki köprü Kürt meselesi ve yeni anayasa ihtiyacı hala dipdiri ayakta… Yine yaşayarak gördüğümüz bir dizi sebepten dolayı bu iki meseleyi çözememiş bulunuyoruz.

Bütün bunlar olsa; yani iki köprü ve hatta arada tesis edilen veya edilecek birtakım korsan köprülerin tamamı yıkılacak olsa ne olacak? Yeni Türkiye dediğimiz şey nedir?

Baştan beri, “uzun da olsa” bir cümleyle ifade ediyorum:

Yeni Türkiye, herkesin doğuştan gelen etnik ve kültürel özellikleriyle, taşıdığı ideolojik aidiyetlerle kimliğinin tanınması; sağcı-solcu, dindar-dindar olmayan, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, milliyetçi-liberal, başörtülü-başörtüsüz bütün verili durumların ve bütün tercihlerin bir vesayete tabi olmaksızın hem kamu imkanları karşısında hem de özel hayatta eşit erişim hakkına sahip olmasıdır.

***

Fazla mı ideal? Değil. Hukuk düzeni ve demokrasi budur. Bunu garanti etmeyen bir demokraside insanların huzur bulması ve tebessüm edebilmesi de mümkün değildir.

Henüz ulaşamadığımız Yeni Türkiye neticede budur. Temel meseleler, uzlaşmazlıklar, endişeler tamamen çözülmese bile hal yoluna konulmadan da bu hedefe ulaşılamayacağı apaçık görülmektedir. 

İnsanların zihninde on yılların adaletsizlikleri, siyasal kutuplaşmaları ve adaletsiz dağılım hikayeleri vardır. Yani, herkes hukuk ve bilhassa siyaset önünde eşitliği kolay kabul edemez.

Esasen bu bir duygu seviyesidir ve birçok anayasal ve yasal düzenlemeden daha yüksekte bir değeri ifade etmektedir.

Kolay bir yol olmadığını, seyir halinde içeriden de tahribatlar ve sabotajlar olabileceğini kabul etmek gerekir. Nitekim oluyor da…

Hem kimlikler ve kültürler tanınacak ve hem de hepsi birden eşit erişim hakkına sahip olacak.

Bunca hafıza tazeleme cümlesinden sonra benim durumumu merak edenlere de cevabım şudur: 

Hala aynı yerdeyim, bekliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Karaalioğlu Arşivi