Yolsuzluklarla mücadele, siyaset kurumu yıpranıyor

Yolsuzluklarla mücadele, siyaset kurumu yıpranıyor

Kaç haftadır siyaset kurumu kendi kendini tüketiyor. Dengir Fırat ile Kılıçdaroğlu arasındaki yolsuzluk tartışmaları dönüp dolaşıp siyaset kurumunun itibarını vuruyor. Kimse bu isnat ve iddiaları kişisel sınırlarda kalacağını düşünmemeli. Tarafları seyredenler, tartışmalara bakarak siyasetin ne kadar kirlendiğini, ne kadar dibe vurduğunu düşünüyor. Bu, Siyaset için tehlike çanlarının çalması demek. Siyasetçi itibarını koruduğu müddetçe ayakta kalır, siyaset kurumu itibarlı siyasetçilerle ‘dış müdahalelerden’ korunur. İtibarı dibe vurmuş bir kurum kendini koruyamaz. Sanki son tartışmalarla böyle bir noktaya gidiliyor. Çürümüş, çözülmüş, sahip çıkılmayacak kadar kirlenmiş bir siyaset kurumu imajı hızla yerleşiyor. Tartışmaların bu noktaya gelmesi kimseye fayda getirmez. Politikacı siyaset kurumu var oldukça, vardır. Altındaki zemini kaybetmiş bir kurum Türkiye’yi yönetemez. Enerjisini, gayretini içindeki problemlere harcayacağı için, dünyada olup bitenleri takip edemez. Bu da tetikte bekleyen demokrasi düşmanlarının ekmeğine yağ sürer. Aslında kim haklı kim haksızdan ziyade, yolsuzluk, hırsızlık, suiistimal üreten sistemin gözden geçirilmesi gerekiyor. Sistemin hangi zaafları, hangi boşlukları bu tür çirkinlikleri besleyerek, rejim meselesi haline getiriyor? Bunun mutlaka sorgulanması gerekir. Türk siyaseti öncelikle bataklıkla mücadele etmelidir. Siyasetçiyi dejenere eden, yolsuzluğa, hırsızlığa teşvik eden boşluklar kapatılmalıdır. Kapıyı, pencereyi açık bırakıp hırsızdan şikâyet etmek doğru bir yol değil. Bu tartışmalar kapının, pencerenin kapatılmasına vesile olursa yine de bir hayra hizmet etmiş olur. Mevzuatın yeterli hale getirilmesi yeter mi? Yetmez. Çünkü yolsuzluk sadece bir mevzuat ve yasal boşluklar sorunu değil, aynı zamanda ahlaki bir sorundur. Dünyanın en gelişmiş, ne mütekamil sistemlerinde bile tek başına yasal düzenlemelerle yolsuzlukları önlemek mümkün değildir. Esas olan, insandır. İnsanı eğitmek, onu haksız kazanca iten ahlaki ve kültürel zemini yok etmek gerekir… Köşe dönücülüğün, kazanmanın, zengin olmanın hayatın gayesi haline getirildiği bir toplumda dünyanın en ağır cezalarını verseniz bile, yolsuzlukların önüne geçemezsiniz. Bir taraftan devleti şeffaflaştırıp, herkesin her iş ve icraatını denetlenebilir hale getirirken, diğer taraftan hakka, hukuka saygıyı öğretecek bir ahlak biçimini eğitim sistemimizin merkezine yerleştirmek durumundayız. Bir zamanlar, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, kul hakkı, beytül mal gibi kavramlarla düşünen bir toplum, bugün eğer ‘devlet malı deniz, yemeyen domuz’ noktasına gelmişse ciddi bir ahlak problemiyle karşı karşıyayız demektir. Bu ahlaki sorun giderilmeden, hangi yasal düzenleme tek başına yolsuzluklarla mücadele etmeye yetebilir? Hiçbir hırsız tek başına çalmaz. Onu hırsızlığa iten, teşvik eden mutlaka çevresel faktörlerin de tesir ve katılımı vardır. Onun için hiçbir komplekse kapılmadan, siyaset kurumu üstünden demokrasiye zarar veren yolsuzluklarla, çok yönlü mücadele edilmesi şarttır. Aksi takdirde kaybeden AKP veya CHP değil, TÜRKİYE OLUR, hepimiz oluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi