Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Masumların ölümü ve vicdan

Masumların ölümü ve vicdan

Siyaset esnafı! Size sesleniyorum! İktidarı ve muhalefetiyle hepinize...Gencecik fidanların birbiri ardından devrildiği bu yürek yangınına daha ne kadar seyirci kalacaksınız?...

Bunca masumun ölümündeki sorumluluk payınızı görmemekte halá direnecek misiniz? Bu sahte siyaset sunağına daha ne kadar kurban verilmesi gerekiyor sizi intibaha getirmek için?

Bitip-tükenmek bilmeyen bu ölüm sağanağı sizin -aklınızdan vazgeçtik- vicdanınızı bile uyarmaya yetmiyor mu?

Gösterişli üniformalarıyla arz-ı endam eden siz generaller! Siz ne zaman ölen canları sayı olarak görme soğukkanlığından kurtulacaksınız?... Siz ne zaman kendi asli görevinize odaklanacaksınız?

Siz ekranlarda boy gösteren ‘asalım/keselim’ buyurucusu, kerameti kendinden menkul ‘strateji uzmanları’! Siz, ne zaman ‘kraldan fazla kralcı’ olmaktan vazgeçecek ve vicdan diye bir şeyin olduğunu hatırlayacaksınız? Sizin utanma duygunuz var mıdır?...

Ve siz, bu yazıyı okuyan herkes! Çok mu duygusal buldunuz beni? Bu duygusallığın bir akademisyene yakışmadığını mı düşünüyorsunuz? Herhalde, bu iş duygusallık kaldırmaz, soğukkanlı akıl gerekir diye düşünüyor olmalısınız.

Ama bence yanılıyorsunuz. Hiç değilse kısmen...

Çünkü, hepimizin, özellikle de siyasetçilerimizin bugün her şeyden önce duygusallaşmaya ve vicdanlarına danışmaya ihtiyacımız var. Asıl akıllarını harekete geçirebilmek için siyasetçilerin bu duyguları yaşamaları gerekiyor. Ben inanıyorum ki, eğer böyle hissedebilirlerse, ‘akılcı’ çözümü veya çözümleri de eninde sonunda bulabilirler.

Şu yalın gerçeğin artık kafamıza dank etmesi gerekiyor: Bu trajik ölümler devam ediyorsa, bu, siyasetin bu konudaki vurdumduymazlığındandır. Gencecik fidanlar ölüyor, çünkü siyasetçilerimiz ölümleri durduracak kararı almıyor veya alamıyorlar. Çünkü, siyasetçilerimiz bu acıyı yeterince hissetmiyorlar.

Eğer sahiden bunu hissetselerdi, bu acı onlara yol gösterir de, ne yapıp edip o ‘akılcı’ çözümlerin yolunu bulabilirlerdi. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü daha fazla ölüm getirecek tedbirlerde aramazlardı. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü terörle mücadeledeki ‘kararlılık’ı ve teknik donanımı artırma arayışında görmezlerdi.

Eğer böyle hissedebilselerdi, bu onları kendi akıllarını sansürlemekten vazgeçmeye yönlendirir; onlara, sahici bir çözüm için zihinlerini tutsak alan tabuları veya akıllarının önündeki ‘kırmızı çizgiler’i aşma cesareti verirdi.

Askerler de öyle. Onlar da ölümler karşısındaki soğukkanlılıklarını bırakabilselerdi, her ‘kurban ayini’nden sonra Kuzey Irak’taki bilmem kaç hedefi vurmanın veya hükümet ve parlamentodan daha fazla yetki istemenin ‘çözüm’ olmadığını görürlerdi.

Kimse de bu meselede bize PKK’nın acımasızlığını ve kanseverliğini hatırlatmasın. Çünkü, bu meseleyi çözecek olan PKK değil, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Parlamentosu, hükümeti, DTP dahil siyasi partileri ve sivil inisiyatifleriyle Türkiye...

Ama bunun için de, ilk önce meseleyi bir ‘terör sorunu’ olarak görmekten vazgeçmek gerekiyor. Terör asıl meselenin -Kürt meselesinin- sadece bir yan sorunudur ve Kürt meselesi bir biçimde çözülse bile terörün kısa -belki de orta- vadede biteceğinin de garantisi yoktur.

Heyhat! Resmi makamlarımızda halá bir ümit ışığı görünmüyor. Düşününüz ki, bu konu halá parlamentonun bile gündemine girebilmiş değil ve hükümetin de aklına ‘terörle mücadele yüksek kurulu’nu toplamaktan başka bir şey gelmiyor.

Çünkü, hükümet erkánının aklını vicdanları değil ‘hikmet-i hükûmet’ yönetiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16