Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Şöyle olursa böyle olmaz mı?

Şöyle olursa böyle olmaz mı?

“Şöyle olmasaydı böyle olmazdı..”

Ya da, “şu şöyle olduğu için bu böyle oldu..”

Bunlar her gün duyduğumuz, kulağa hoş gelse de aslında içi boş sözlerdir..

Sonunda her şey olacağına varır..

Sahi, babam kız olsaydı ben kim olurdum! Hz. Ömer Halid b. Velid’i niçin azletmişti.. Hani “Zaferi Allah’tan değil de Halid’den bekliyor olacaklardı” diye, Hz. Ömer Halid b. Velid’i görevden almıştı..

“Allah filanı başımızdan eksik etmesin. O giderse halimiz nice olur?” der gibi.. Allah, dilediğini gerçekleştirmek konusunda kimseye muhtaç değildir..

Aslında bu; o meşhur Mehdi beklentisinin farklı bir yansımasından başka bir şey değil. Falan gelecek bizi kurtaracak ya da falan giderse halimiz harap olacak..

Anlayacağınız birilerimizin haşa Allah’ın yetmeyen gücüne güç yetirme çabasında.. Kimilerimiz Tanrıyı kıyamete zorluyor, kimileri de kendilerine iktidar ve servet vermeye.. Dualarımızın dili bile ona göre sanki!

Niye bütün bu işlerin bir imtihan olduğunu düşünmüyoruz. Neden olaylara kader, rızık, ecel penceresinden bakmıyoruz.. Çabalarımızın Allah’ın takdirini engelleyeceğine, değiştireceğine mi inanıyorsunuz..

Hani biz sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olacaktık.. Hani imtihan oluyorduk ve Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyordu..

Bizim, gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “ol” diyince olduran, “öl” diyince öldüren, kadere, rızga ve ecele hükmeden, kadiri mutlak olan bir Allah’ımız vardı. O zaman ne gam!

Bakın, bir zaferden değil, seferden sorumluyuz..

“Bu işlerin sonu nereye varacak?” Bu soru ancak sorumluluklarımızın örgütlenmesi açısından bir kıymete sahip.. Belki sonucu tahmin etmek istiyorsanız Allah’ın sizi neyle meşgul ettiğine bakın..

Hem herkes helak olsa da siz doğru yapanlardansanız kurtuluşa erenlerden olacaksınız.. Herkes doğru yapıyor, ama siz yanlış yapanlardansanız, sizi kim kurtarabilir ki!

Biz üzerimize düşeni yapıyor muyuz! İnsanları Hakk’a ve adalete çağırıyor muyuz! Yoksa zalimler için yaşasın cehennem..

Bu işler ne zamana kadar ve nereye kadar gidecek bilmiyorum. Şunu diyebiliyor musunuz, “Ben Senden razıyım Rabbim. Yeter ki, Sen bizden razı ol. Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hakta toplananlardan eyle bizi. Bizi gazaba uğrayanların değil, nimet verdiklerinin yoluna ilet. Rabbım bizi sabredenlerden, şükredenlerden ve haksızlıklara karşı direnenlerden bulacaksın” diyebiliyor musunuz..

“Zulümle güç elde edenlerden, haramla servet sahibi olanlardan, şehvetinin esiri olanlardan, kafirlerden, fasıklardan, cahillerden olmamamız için bizi koru ve bize yardım eyle” diyebiliyor muyuz!

Mehdi gelecek kurtaracakmış, kimi zaten Mehdi de beklemiyor, şeyhi onu kurtaracak.. Unutmayın, herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır.. Kimsenin kimseye hiçbir konuda faydası olmayacağı bir günde yalnız başınıza imtihan olacaksınız..

Geçen gün yazdım. Mehdi gelecek birilerini kurtaracak! Kimin Mehdisi o, Sünnilerin mi, Şiilerin mi? Aksi olursa ne yapacaksınız..

Mehdi gelince Deccal’le bir savaş olacak. Melheme-i Kübra olacak değil mi. İnsanların üçte ikisi ölecek. Depremleri, dumanı, böcek istilasını saymıyorum, bir de Yecüc Mecüc olayı yaşayacağız.. 

Mesih, Dabbetül arz gelince zaten Tevbe kapısı da kapanacak!. Hidayete ermek de mümkün olmayacak. Her şey yıkılacağı için kara saban’a dönecek kalan insanlar. “Şurada yüklerle altın var” deseler kimse gidip bakmayacak bile..

Beklenen bu mu?

Biri bu konuyu “iman konusu” sayıyor, biri “tevatürle sabit” diyor, ama ne zaman olacağı belli olmayan, kimliği hakkında ihtilaf edilen ve daha zuhur etmeden Müslümanlar arasında tehlikeli kutuplaşmalara yol açan bir durum sözkonusu..

Mehdi, Sünni olacaksa hangi mezhebden olacak? Bir mezhebe tabi ise, “kurtarıcı” olan biri nasıl mukallid olur. Ya Şii, ya Sünni ya da mezheblerüstü biri olacak. Yani Selefiliğe yakın biri olsa gerek. Hükmü içtihad değil “nassınbeyanı” hükmünde olsa gerek. Ama ona vahiy de gelmeyecek. Kurtarıcı yok, dün olduğu gibi bugün de, yarın da insanları Allah’a, kitaba, resule, kurtuluşa çağıranlar olacak.. Herkes için ancak yaptıklarının karşılığı vardır. “Misgale zerretin hayran yerah, ve misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde!

Peki “Masum” olan imam geldiğinde, daha önce beyanlarının aksine hüküm beyan edecekler bu yeni hükme uyacaklar mı? Ya da geriye dönük olarak bu kişilerin gaybi tasarruf ve kerametleri ile amel edenlerin durumları, geçmişe ait iddialarının hükmü ne olacak? Daha 40 tane soru sorabiliriz..

Bakın, bana sorarsanız, sözü dinleyin doğrusuna tabi olun, yanlışını reddedin. Gelen kim olursa olsun. Birinin gelmesini beklemeden bugün de bu şekilde davranabilirsiniz.

Aman ne olur, dini konularda tartışmayalım. Fikrimizi söyleyelim ve bilmediğimiz şeylerin peşine düşmeyelim.. Vahiy tamam oldu. Bunu bilelim..

Tek gerçek var, o da imtihan olduğumuz.. Bir din günü var ve bu dünyada yapıp yapmadıklarımız, söyleyip söylemediklerimizden hesaba çekileceğimiz bir gün. Bugün yapıp ettiklerimizle, hiç kimsenin hiç kimseye faydası olmayan o günde, ya kendi cennetine sırtında tuğla ya da kendi cehennemine kendi sırtında odun taşıyanlardan olacağız.. Allahım bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazabına uğrayanların değil. Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi